Mazlum-Der üyeleri Hasan Uyar ve Jülide Tunakan, usulsüzce gerçekleştirilen genel kurul ve 16 şubenin kapatılması üzerine Marksist.org'a konuştu.
Sorunu "Kürt çatlağı" olarak tarif eden Hasan Uyar, şunları söyledi:
"Sosyal medya veya haber kanalları üzerinde gezen bilgiler dışında pek bildiğimiz bir şey yok. Bu durumdan dolayı kongreye gitmedik. Ankara şubesi gitmeme kararı almıştı, biz de onlara destek mahiyetinde gitmedik. Zaten şöyle bir detay vardı: İstanbul şubesi daha önce de malum bu Cizre ve Sur olayları yüzünden Ankara’ya karşı tavır almıştı. Tayyip Erdoğan ‘Neyin raporunu hazırlıyorsunuz?’ ifadesini kullanmıştı, buna istinaden İstanbul şubesi harekete geçti. Üyeler mi toplanacak, delgeler mi toplanacak, kongreye hangisinin kararıyla gidilecek muamma. Bilirkişi tayin ettiler, o da İstanbul’un lehine karar aldı. Bununla beraber şubeler arasında ciddi bir sıkıntı oldu. Kürdistan’daki şubeler buna katılmadı. Kocaeli, Sakarya ve İzmir de bunlara dahil olmadı. İstanbul il başkanı altyapı çalışması yapıyordu, bir ekip toparlamış, kongreyi yaptılar.
Kürt meselesi yeni bir kırılma noktası oldu. Mazlum-Der gibi insan haklarını, hukukunu savunan bir dernek bile kırıldı. Aslında bu ta Roboski’den beri var. Ahmet Faruk Ünsal’la beraber Roboski’ye gitmiştik, ta o zamandan beri bu şubelerdeki Mazlum-Derlilere karşı bir savaş başlamıştı zaten.
Cumartesi günü itibariyle rövanşını aldılar. Kürdistan şubelerindeki arkadaşlar çalışmalarını sürdürüyorlar, belki yeni bir oluşum olabilir, kongrenin iptali için usulsüzlük sebebiyle mahkemeye başvurma durumu da var."
"İnsan hakları mücadelesi insanlık var oldukça devam edecek"
Mazlum-Der İzmir şube üyesi ve genel yönetim kurulu üyesi Jülide Tunakan ise şu ifadeleri kullandı:
Diğer arkadaşlardan farklı bir şey söyleyecek hâlim yok ama bu zaten yaklaşık bir buçuk yıldır sürdürülen bir süreçti. Bir kamplaşma, kutuplaşma oluşmuş gibiydi. İstenmeyen bir noktaya geldi genel anlamda. Ama insan hakları mücadelesi sonuçta Mazlum-Der’de başlamış bir süreç değil ve insanlık var oldukça devam edecek bir süreç. Ama Mazlum-Der özelinde en azından kendi baktığım yerden, hem Türkiye içinde hem uluslararası arenada insan hakları üzerine raporlarıyla, görüşleriyle, basın açıklamalarıyla, sokakta gösterdiği tepkilerle birçok başarıya imza atmış ve 25 yılı devirmiş bir derneğin bu şekilde bir olayın içine çekilmesi hepimizi üzdü.
Gelinen noktada mahkeme süreci daha devam ederken arkadaşların kendilerince bir kayyum edasıyla atanmış olarak başı çekmeleri, olağanüstü kongreye gitmeleri, genel başkanı, onca yılı, onca emeği, onca insanı yok sayarak bu şekilde bir tavır sergilemeleri hiçbirimizi mutlu etmedi. Ama ben kendi özelimde, 25 yıllık bir emekten sonra, kuruluşunun amaçları unutulmuş şekilde derneğin üzerine isnat edilen çeşitli suçlamaları kınıyorum.
Çok insanın alınteri var Mazlum-Der'in bugüne gelmesinde. Birçoğu bugün hâlâ birlikte çalıştığımız insanlar. 24 şubenin 16’sını kapatmışlar. Bunların arasında benim üyesi olduğum İzmir de var. Bilhassa üzerinde durdukları Doğu ve Güneydoğu şubeleri. Cizre ve Silopi olaylarında çıkarılan raporlar, hepimizin onayıyla yapılmıştı. Herkes kendi şubesinde bağımsızdır ama sonuçta bu tip işlerde genel yönetim kurulunun ve genel başkanın onayı olmadan yola çıkılmaz. Bu arkadaşlar çok zorlu şartlar altında bu raporları çıkardılar. Onunla birlikte tavan yapan bir süreç olmuştu.
Biz de artık ne yapacağımıza karar vereceğiz. Hâlâ mahkeme sonucu bekleniyor. Bugün Türkiye’de olması gereken, kalması gereken bir derneğin bu şekilde yok sayılması hepimizi çok üzdü. Biz tabela derneği değiliz, bir isim derneği değiliz. Mazlum-Der gider bir başka şey gelir. O anlamda değil ama kendi şahsımda uğraşılmış emeklerin heba edilmesi olarak görüyorum bunu. Sürecin devamında neler olacağını göreceğiz."