Geçen sene Ocak ayında yayın hayatına başlayan Avlaremoz serüveninin ilk yılını geride bıraktı.
Sosyalist İşçi gazetesinde Avlaremoz.com ekibinden Eli Haligua ile yapılan röportaj şöyle:
Avlaremoz, yani “konuşalım” şiarıyla yola çıkan site, Türkiye’de yaşayan yeni kuşak Yahudilerin ve antisemitizme karşı olan aktivistlerin ortak bir platformu. Hem Yahudi toplumu hem de ırkçılığa, nefret söylemine karşı mücadele edenler için yeni bir soluk olan siteyi yola çıkarken selamlamıştık. “Yerli ve milli” olmayan her şeyin düşmanlaştırıldığı bugünlerde Avlaremoz’un ne alemde olduğunu merak ettik. Bir yıllık deneyimlerini ve ne kadar “konuşabildiğimizi” site ekibinden Eli Haligua’ya sorduk.
Bir yılı nasıl değerlendiriyorsun? Yola çıkarken yapmak istediklerinize ne kadar yakınsınız?
Avlaremoz olarak hedeflerimiz açısından çok fena geçmedi. Her ay dosya yapma hedefimiz vardı. Bunu tam istediğimiz gibi beceremedik ama çok önemli dosyalar yaptık. Trakya pogromu, Varlık Vergisi ve Holokost ile ilgili kapsamlı dosyalar hazırladık. Şimdi de “Mozaiğin kayıp parçası: Trakya Yahudileri” dosyamız yayında. Aslında 2003’te Şalom’da basılan bir yazı dizisiydi. Hazırlayan ekip arasında yer alan ve aynı zamanda Avlaremoz’un kurucularından olan arkadaşımız vesilesiyle yazıları dijitale aktarmış olduk. Özgün bir içerik olmasa da, ilk kez dijital ortamda yer alması ve yeniden okuyucuyla buluşması iyi oldu. Özgün içerik üretme kaygımız olsa da, daha önce yayınlanmış, özellikle Türkiye Yahudilerini ilgliendiren her şeyi olabildiğince siteye taşımaya çalışıyoruz. Göze Çarpanlar bölümünde başka mecralarda yayınlanan, konuyla ilgili yazıları paylaşıyoruz.
Facebook’ta 3 bin 600 üzerinde takipçimiz oldu. Twitter’da 1500’ün üzerinde kullanıcı takip ediyor. Bazı haberler, içerikler bazen beklenmedik şekilde sosyal medyada yüzlerce kez paylaşıldı. Yahudi toplumunun içinde ve dışında kendimizi var edebildik, hiç bilinmeyen bir mecra olarak kalmadık. Bu da bir başarı. Yahudi toplumu perspektifinden yayın yaptığı için Yahudiler içinde de bilinmesi önemliydi. Böyle bir mecranın boşluğunu hissediyorduk. Avlaremoz bu boşluğu doldurmaya aday olduğunu gösterdi.
Birinci yılda konferans yapmayı hedefliyorduk ama henüz yapamadık. Sivil toplum ayağını daha fazla güçlendirebiliriz diyorduk. Bununla ilgili adımlar attık. Hak savunusu temelli yayıncılıkla sınırlı kalmayıp, sahada da işler üretmek amacımızdı her zaman. “Antisemitizmle mücadele” projesinin paydaşı olduk. Daha güçlü şeyler de yapmak istiyoruz.
Yayına başladığınızda Yahudi toplumundaki çok sesliliği yansıtmak istediğinizi söylüyordunuz. Sizce Avlaremoz bunun platformu ne kadar olabildi?
Bu noktada çok başarılı olamadık aslında. Kişisel olarak özellikle Yahudi toplumu içinden insanların da kendi cemaatlerini tartıştığı bir site olmasını istiyordum. Bunu çok yapmadık. Sayılı örneklerden biri Yahudi toplumunun içinde kadının rolü üzerine bir makale dizisiydi. Yahudi kadınların kendi toplumları içerisinde konumlandırılışlarının, hakim olan cinsiyet kalıplardan farklı olmadığını anlatıyordu. Kadınlar konusunda kendisini özgürlükçü gören Yahudi toplumunun, aslında genelden farksız olduğunu anlatıyordu. Bu Yahudi cemaatine yönelik bir eleştiriydi. Geçenlerde Hanuka’yla ilgili bir yazı yayınladık. İçe kapanmaktansa dışa dönük hareketlerin Yahudilere yönelik önyargıları kıracağını anlatan ve cemaatle konuşan bir yazı.
Benim Mavi Marmara vesilesiyle, Filistin sorununa nasıl bakmamız gerektiğine dair yazdığım bir yazı vardı. Çok hoş karşılandığını söyleyemem (gülüyor). LGBTİ Yahudileri ele almayı amaçlıyorduk henüz yapamadık. Türkiye’de antisemitizm o kadar yüksek ki bunlara pek zaman ayıramıyoruz. Bizim üretmeye vaktimiz olmadı ama dışarıdan da öyle bir yazı gelmedi açıkçası. Eğer gelirse seve seve yayınlarız.
2016’nın en antisemit vakası anketi yaptınız. Katılım nasıldı? Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?
500’e yakın kişi oy verdi. Kişiler yerine vakaları öne çıkartan bir liste hazırlamaya çalıştık. Bir yıl içinde düzinelerce hadise vardı, biz sadece on tanesini listeye aldık. Devlet kurumlarını veya Pangaltı’daki antisemit afişlemeler gibi organize olayları derlemek istedik. Birinci vaka İstanbul Müftülüğü’nün broşüründe Eminönü’nden “pis bir Yahudi ve Hıristiyan semtiydi” diye bahsetmesi oldu. Kişisel değerlendirmemi söyleyebilirim.Benim için mezarlık saldırısı veya afişlemeler ankette öne çıkması gereken çapta olaylardı. Diyanet’e bağlı bir kurumun birinci çıkmasındaki temel motivasyon, toplumda hakim kılınmaya çalışılan laik-dindar kutuplaşması olabilir. Önemli olan birincilikten ziyade ne kadar vaka olduğunu göstermekti. Listedekilerin hepsi nefret suçu ve antisemitizm sonuçta. Sadece Facebook’ta 20 bin kişiye ulaşmış anket. Bu da önemli.
Son bir sene Türkiye’nin siyasi gündemi açısından oldukça yoğundu. Her önemli gelişme bir şekilde antisemit tepkilerle yorumlanabiliyor, özellikle sosyal medyada. Sizin gözleminiz nedir?
Sürpriz değil. Avlaremoz’dan önce de taş kıpırdasa, olumsuz ne olsa Yahudilere, Ermenilere, Rumlara bağlanıyordu. “Dış güçlerin içerdeki maşası” olarak görülen gayrimüslimlere patlıyordu hep kabak. Avlaremoz bu söylemleri görünür hale getirdi. Sosyal medya derlemeleri buna yaradı. 15 Temmuz’dan Reina saldırısına hep “Yahudi parmağı” aranarak Yahudiler hedef gösterildi. Toplum içerisinde azınlık grubuna karşı nefreti körüklüyorlar. Biz toplumsal barış diyoruz. Hanuka’da devlet erkanı geliyor, bir takım buluşmalar oluyor, ama diğer yandan devlet ve kalemşörleri nefret yaymaya devam ediyor. Özel bir günde verilen pozlar bu nefreti değiştirmiş, kırmış olmuyor. Devlet nefretin kırılmasında ön ayak olacağına, ankette gördüğümüz gibi nefreti körükleyebiliyor.
Antisemitizmle mücadele konusunda Avlaremoz’un yayınlarının, bir inisiyatif olarak varlığının nasıl bir etkisi oldu?
Yahudilere dönük nefret söylemini kamuoyuna daha çok duyurup, teşhir edebiliyoruz artık. Üstelik yazılı bir arşiv haline gelmeye başladı. Tatavla’daki ırkçı afişlerin sökülmesinde aktif rolümüz oldu. Aktivistler olarak söktük, Şişli Belediyesi’ne baskı yaptık ve Belediye tamamını sökmek zorunda kaldı. Somut olarak bu çok etkiliydi.
Avlaremoz “konuşalım” demek. Konuşabildik mi? Nasıl konuşabiliriz?
Nefret söyleminden uzak bir dille konuşmamız lazım. Geçen yıl Hanuka meydanda kutlanmıştı. Yahudi Cemaati Başkanı bir mucize olarak değerlendirmişti. Bu yıl kapalı alanda kutlansa da diğer dinlerden temsilciler geldi, bu önemliydi. İnançlara saygı duyup bir arada yaşama adımlarını atmak önemli. Köşemize çekilmektense daha görünür olmak işlevsel geliyor bana. Farklı görüşte de olsak ortak paydayı bulalım kaygısındayız.
Röportaj: Meltem Oral