İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tek parti diktasının yürüttüğü ulus-devlet politikaları, sonuçlarının acısını bugün bile yaşamaya devam ettiğimiz bir dizi felakete neden oldu.
Müslüman/Sünni/Türk esasına dayalı olarak kurulacak olan ulus-devletin önündeki en önemli engel olarak görülen Anadolu Hıristiyanları tümüyle ortadan kaldırıldı. Ermeniler neredeyse son fertlerine kadar katledilirken, Pontoslular, Anadolu ve Ege Rumları da aynı akıbete uğradı. Öldürülemeyen nüfus ise 1923 yılında Lozan Anlaşması'na ek olarak imzalanan bir mübadele anlaşmasıyla sürgün edildi. Anadolu'da yaşayan yaklaşık 1.200.000 Rum ve Ortodoks Hıristiyan Yunanistan'a, 500.000 kadar Müslüman da Türkiye'ye göç ettirilmek zorunda bırakıldı. Mübadeleden sadece İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları ile Batı Trakya Müslümanları muaf tutuldu.
Bu insanlar bilmedikleri ve tanımadıkları topraklarda son derece zor şartlar altında kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışırken, Türkiye ve Yunanistan devletleri de girdikleri ağır sosyoekonomik krizden bir daha çıkamadılar. Üretimde, el sanatlarında, sosyal hayatta yaşanan gerileme, toplumun her kesimini derinden etkiledi. Ekonomi, uzun yıllar düzelemeyecek şekilde çöküntüye uğradı. Rumlardan boşalan yerlere yerleştiren mübadiller, yeni hayatlarına yeni rejimin "gidecek yeriniz kalmadı, dediklerimizi harfiyen yapmak zorundasınız" şantajı ve baskısı altında başlamak zorunda kaldılar.
Mübadele felaketi 1928 yılına kadar aralıklı olarak uygulanmaya devam etti. Bir sene sonra dünyayı sarsan derin kriz, Türkiye ile Yunanistan'ı da derinden etkiledi. Her iki ülkede de hoşnutsuz kitlelerin giderek yükselen homurdanmaları, devletleri bazı tedbirler almaya zorladı. Türkiye'de sahte bir muhalefet partisi kurularak kitlelerin öfkesi yatıştırılmaya çalışıldı, Ekim 1930'da Yunanistan ile bir İkamet, Ticaret ve Seyrisefain (serbest dolaşım) Anlaşması imzalanarak, zorunlu göç uygulamalarına son verildi.
Ancak Türkiye devleti ilk fırsatta Rumlar üzerindeki baskısını yeniden ağırlaştırmaya başladı. 1940'lı yılların ilk yarısında uygulanan varlık vergisi, 20 Kura olarak bilinen zorunlu askere almalar, Rumların yaşantısını çekilmez hale getirdi. 1955 yılında Kıbrıs'ın durumu bahane edilerek İstanbul'da ağırlıklı olarak Rumlara karşı düzenlenen 6/7 Eylül pogromuyla, önemli bir Rum nüfusunun ülkeyi terk etmesi sağlandı. 1964 yılında ise Yunanistan vatandaşı Rumlara Türkiye'de oturma ve çalışma izni veren anlaşma tek taraflı olarak feshedilerek, çok sayıda Rum sadece 20 kilo eşya ve 20 dolar para almalarına izin verilerek sınırdışı edildi.
Bütün bunların neticesinde Anadolu Rumluğu tümüyle ortadan kalkarken, İstanbul'da sadece birkaç bin Rum kaldı. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan bir halk köklerinden sökülerek yok edildi. Bu yıkımla hesaplaşılmaması, bugün bize baskı, şiddet, her türden antidemokratik uygulama, darbe ve OHAL olarak geri dönüyor.
Atilla Dirim
(Sosyalist İşçi)