İstanbul'da düzenlenen Sosyalist Tartışma'dan perspektifler...

29.10.2016 - 18:08
Haberi paylaş

Sosyalist Tartışma 2016 toplantıları, geçtiğimiz hafta İstanbul'da üç gün boyunca sürdü.

Sosyalist İşçi gazetesi, Sosyalist Tartışma'da akılda kalan başlıkların özetini yaptı:

Bir darbe girişiminin anatomisi ve sonrası

15 Temmuz darbesi salt Fetullahçı bir darbe değildir. Darbeciler içinde AKP karşıtı ulusalcı askerler ve kişisel ikbal peşinde olanlar da vardır. DSİP darbeye ilk andan itibaren karşı çıktı. Demokrasi için halkı sokağa, direnmeye çağırdık. Şimdi de OHAL değil demokrasi istiyoruz. Darbe sonrası ortaya çıkan en olumsuz durum eski ve yeni Türkiye ittifakıdır. Bu ittifak 17-25 Aralık operasyonlarında başlamıştı, şimdi devam ediyor. 15 Temmuz kanlı bir darbe girişimidir. Darbeyi halkın direnişi engellemiştir. Kitlelerin eylemi demokratiktir, Türkiye tarihinde hiç görmediğimiz bir kitle hareketi ortaya çıkmıştır. Hükümet darbe sonrası oluşan havayı demokrasiyi güçlendirmek için değil, iktidarını sağlamlaştırmak için kullanıyor. OHAL devletin toplumu baskı altına alma aracı hâline geldi. Artık AKP-MHP koalisyonunda yaşıyor gibiyiz. Her şeyin yerli milli olması isteniyor. Erdoğan hata yapıyor, İsrail ile de anlaşsa, kamu çalışanlarının hakkını da gasp etse, büyük mağduriyetler de yaratsa kitlelerin onu sonsuza kadar destekleyeceğini sanıyor. Halbuki 7 Haziran seçimlerinde kitleler AKP liderliğinden kopmuştu, bunu tekrar yaşatmalıyız, yerli milli koalisyona karşı çıkmalıyız. Tekirdağ’da DSİP üyeleri darbe duyulduğu anda  sokağa çıktı. 25 gün boyunca alanda kitlelerle birlikte olundu. Kürt meselesini, Ermeni soykırımı darbe karşıtlarıyla tartışıldı. Gezi direnişi tartışıldı. Tüm bu olumlu hava daha sonra OHAL ile birlikte sona erdi. Şimdi tam bir hukuksuzluk hakim, binlerce insan tutuklandı, işten atıldı. İnsanlar darbeye bu hukuksuzluklar olsun diye karşı çıkmadı. Bu hukuksuzluklara karşı, darbeye direnenlerle birlikte direnmeliyiz. Milyonlarca insan 2013’te Gezi’de direndi. 2016’da darbeye karşı sokağa çıktı, tankları durdurdu. Şimdi egemen sınıflar çok korkuyor, çünkü insanlar direnmeyi, mücadele etmeyi öğrendi. Gezi direnişini CHP, 15 Temmuz direnişini AKP çalmaya çalışsa da artık düne göre halk daha güçlü. Demokrasi ve barış için mücadele etmeliyiz, bu mücadeleyi ne kadar başarırsak o kadar darbeleri engelleriz.

Marksizm ve ekoloji

Ekoloji meselesi Marksizme yönelik önemli bir eleştiridir. İddia sahipleri Marksizmin ekolojik olmadığını hatta gelecek toplum tasavvurunun ekolojik sorun yarattığını iddia eder. Marks doğayı insanın inorganik bedeni olarak tanımlar. Özel mülkiyetin doğayı aşağılamak demek olduğunu anlatır. Engels, Yunanistan’daki ormanların yok olmasında gelişen kapitalizmin rolünü sorgular. Marksizm’e göre kapitalist sistem büyüme, biriktirme ve sömürüye dayanır. Doğal varlıklar üzerinde uyguladığı bu sınırsız sömürü giderek doğayı ve insanlığı yok edecektir.

Marksizm eşittir SSCB dediğimizde marksizmin nükleer santral düşkünü olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Her türlü ekolojik katliamın yapıldığı Stalin Rusya’sını Marksizm’in bir örneği olarak ele alamayız. SSCB’nin sosyalist olmadığını, devlet kapitalisti bir ülke olduğunu söylemeliyiz.

Suriye'de ayaklanma ve savaş

Suriye 50 yıldır bir azınlık tarafından yönetiliyor. Tüm zenginliklere Esad ailesi, elit bir kesim ve bürokratlar el koyuyor. Başta komünistler ve Kürtler olmak üzere tüm muhalif kesimler üzerinde yoğun baskılar var. Suriye’nin normalleşmesi için çoğulcu bir yönetime geçmesi gerekir. Suriye devriminin başlangıcında Alevi-Sünni unsurlar Esad’a karşı birlikte mücadele etti. Ama 2013’ten itibaren savaş mezhepsel bir nitelik kazandı. IŞİD, Nusra gibi cihatçı örgütler gelişti. Sosyalistler olarak hem Suriye’de hem Türkiye’de halkların kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz. Suriye halkının Esad diktatörlüğüne karşı direnişini savunuyoruz. AKP'ye oy veren yoksulların ve işçilerin de kapsanacağı savaş karşıtı ortak mücadeleyi, ezilenlerin birliğini savunuyoruz.

Yeni devlet politikası: Yerli-milli ekseni

Türkiye’de yerli milli ideoloji eski bir söylemdir. Ama bir süredir AKP tarafından bol bol kullanılıyor. Yerli milli olanlar Türkiye’nin gelişmesini, büyümesini isteyenler, diğerleri istemeyenler olarak sunuluyor. Bizim son derece yapay olan bu yerli milli eksenini teşhir etmemiz, barış eksenini inşa etmemiz gerekir. Çalışmalarına başladığımız “Yaşam için Ses Ver” kampanyası yerli milli eksene karşı barış eksenini güçlendirecektir. Bugün halkın yüzde 60’ı yerli milli söyleme oy verebilir, ama ortam değiştiğinde tercihi de hemen değişir.

Küresel kapitalizmin krizi

Küresel kriz karşısında sol  ne yapıyor? Avrupa solu zayıf bir durumda. 2000'li yılların başında savaş karşıtı hareketler inşa ettik. Ama sistemik bir krize karşı durmak savaş karşıtı hareket inşasından daha zor. SWP, DSİP gibi hareketlerin yapacağı önemli işler var. İdeolojik netlik, berraklık sunmalıyız. Sistemin krizinin, sistemi devirerek çözüleceğini söylüyoruz. Siyasi olarak insanları mücadeleye davet ediyoruz. Bugün Türkiye’ye dünyadan yeterli finansal kaynak gelmiyor, ekonomik durgunluk artıyor. Ekonomide milliyetçi ve liberal politikalar sarkaç gibi uygulanıyor, şimdi milliyetçiliğe kayma var. Bu salınıma toplumsal hareketler müdahale ederse durum çok farklılaşabilir.

Evrendeki yerimiz

Bedenimiz avcı toplayıcı, üretimimiz ise endüstriyel bir tarzda. Bu uyumsuzluğa en fazla direnç gösterebilenler kırsal yaşamdakiler. Yaptıkları pek çok günlük davranış, üretim yapma alışkanlıkları bedenleri ve geçmişleri ile uyumlu. Ama kentli insanlarda yabancılaşma çok fazla. İnsanın evrendeki yerini anlama çabamız devam ediyor. Galile, Kopernik ve Bruno gösterdiler ki dünya evrenin merkezi değil, güneşin etrafında dönüyor. Darwin bize insanın nasıl tesadüfen ortaya çıktığını anlatır. Freud der ki: Bilinç yaptıklarımızın merkezinde değildir, yaptıklarımızın bir kısmı bilinç dışıdır. Bugünlerde gelişen nörobilim bize şunu anlatıyor: Duyularımızın izin verdiği ölçüde dış dünyayı anlıyoruz, akıl yürütme kapasitemiz ile teoriler geliştiriyoruz. Marks der ki; gördüklerimiz gerçek olsaydı, teoriye ihtiyaç kalmazdı. Her türlü algımızdan kuşku duyalım, devrime hazırlıklı olalım.

Savaş bir sapma mı?

Savaşlar bize kapitalizmin korkunç yüzünü gösterdi. Savaşları önlemek için BM kuruldu ama savaşlar devam ediyor. Savaş kaynaklı ölümler son 25 yılın en üst noktasında. Mülteci sayısı tarihin en üst seviyesinde, 65,5 milyon kişi mülteci olarak toprakları dışında yaşıyor. Bu sayının 30 milyonu çocuk. 100 bin mülteci çocuğun hiçbir yakını yok. Marksizme göre günümüzde savaş, kapitalizmin sürekli büyüme hırsının devletlere yansımasından kaynaklanır. Rakip devletler kapitalist sistemin ayrılmaz bir dinamiğidir. Kapitalist sistemin savaşa çözüm üretmesi mümkün değil, çare sistemin yıkılmasıdır. Temmuz 2015’te savaş Kürtlerin statü kazanımını engellemek için başladı, ayrıca Türkiye’nin alt emperyalist emellerine hizmet etmesi için sürdürülüyor. Savaşa karşı barışı savunmaya devam etmeliyiz.

Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış

Çözüm sürecinden hızla bir çatışma sürecine evrildik, bunda ilk sorumluluk hükümetin ama çözüm sürecine yeterince sahip çıkmayan herkesin sorumluluğu var. Yeniden çözüm sürecine dönebiliriz, ama Suriye’de devam eden savaş çözüm sürecine dönmemizde en büyük engel. Yine de Türkiye sınırları içinde ilan edilecek bir ateşkes ve çatışmasızlık sonrası çözüm sürecinin başlaması için uygun koşullar ortaya çıkabilir. Savaşın durdurulması ve çözüm sürecine tekrar başlanması için özellikle AKP tabanına seslenmek, ortak barış eylemleri düzenlemek gerekir. Gelecek haftadan itibaren “Yaşam İçin Ses Ver” kampanyasını İstanbul’da örgütlemeye başlıyoruz. Tüm demokratları, sosyalistleri bu kampanyaya destek vermeye çağırıyoruz.

 

Bültene kayıt ol