MHP başkanının birkaç haftadır başkanlık sistemi hakkında yaptığı açıklamalar, bir anda gündemi belirlemeye başladı. Başkanlık sistemi için olası bir referanduma dair Nisan-Mayıs gibi tarih bile verenler var.
Sosyalist İşçi gazetesi, referandum ihtimallerini ve anayasa değişikliği tartışmalarını hukukçu Erdal Doğan’a sordu.
Röportaj şöyleydi:
Devlet Bahçeli’nin eğer hükümet başkanlık için yasal değişikliği meclise getirirse destekleyeceği yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Referanduma gitme ihtimali olduğunu düşünüyor musunuz?
AKP’nin referandum için mecliste 330 milletvekilini bulması gerekiyor. MHP’nin destek vereceğini düşünüyorum. MHP lideri, partisinin içinde kendi konumunu korumaya çalışıyor. Kendi genel kurullarında parti başkanlığı için adayların çıkması gibi durumlar yargı kararlarıyla ötelendi. 15 Temmuz ve OHAL koşullarıyla da gündemden kalktı. Ama Bahçeli’nin genel korkusu parti içindeki başkanlık konumunu kaybetmek. AKP kendisini bu konuda destekliyor.
Hükümet tarafından tam olarak nasıl bir rejim değişikliği isteniyor? Anayasa’da nasıl bir değişiklik yapılması gerekiyor?
Başkanlık konusunda tasarının hazır olduğu söyleniyor ancak daha kamuoyuna yansımış değil. Erdoğan mevcut durumda başkanlık uygulaması yapıyor. Yargı temsilcilerini Beştepe’de ağırlaması, ayakta alkışlanmasını sağlaması ve yargı temsilcilerinin alkışlaması. Bunlar parlamenter sistemde olan yargı, yürütme, yasama ayrılığını ihlal ediyor. Hiçbir zaman çok ayrı değildi ama bu kadar tekleşmemişti. Yargıyla yürütmeyi ve meclisi büyük oranda başkanın eline teslim edecek bir değişiklik planlanıyor. ABD’deki gibi bir sistem olmayacak yani. Çünkü ABD’deki sistemde hukuki denetim, şeffaflık var. Günışığında yönetim meselesi var. Burada ise Sayıştay’ın yetkilerini kısıtladılar, ordu büyük oranda denetim dışında. Örtülü ödenekler denetime açık değil. Kısaca Türkiye’de şeffaflık yok ve çoğu şey yargı denetiminin dışında. Tarafsız ve bağımsız yargının hiçbir yerde tam anlamıyla olduğunu söyleyemeyiz. Ama Türkiye’de bu özellikler tamamen yitirilmiş durumda.
Temyiz ve denetimi yapacak mahkemeler tekrar elden geçirilecek ve bunların düzenlenmesinde başkanın seçimi belirleyici olacak. Buradan demokrasi, hukuk, şeffaflık, örgütlenme, düşünme, düşünceyi ifade özgürlüğü çıkması çok zor. Bu arada yargı bağımsız, tarafsız, şeffaf olur o zaman başkanlık sistemi de olur. Mevcut koşullarda tartışılan sistem değişikliğinde sorun.
Yani öncelikli tartışma başkanlık değil demokrasi diyorsunuz?
Demokratik bir ortam ve yargı bağımsızlığının sağlanması gerekli öncelikle. Mevcut amaç OHAL’i başkanlık sistemiyle hukukileştirmek. OHAL içeriği, uygulamaları anayasanın sınırlandırdığı hususları çoktan çiğnemiş durumda. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi yok sayılmış, öz haklar ihlal edilmiş halde. Şimdi bu durumu hukuki hale getirmek istiyorlar.
‘Erdoğan fiili olarak anayasayı ihlal ediyor, başkanlık gelsin mevcut durum yasallaşsın’ deniliyor. Tek çözüm bu mu?
Anayasanın ihlal ediliyor olmasının çözümü, yargının bağımsız hâle getirilmesi ve anayasayı ihlal edenlerin yargılanması da olabilir.
Peki olası süreç nasıl ilerleyecek, seçim takvimi etkilenir mi?
Seçilmiş cumhurbaşkanı parti başkanı olur, genel seçime birlikte girilir. Yerel seçim ve genel seçimle ilgili beklenen takvim işlemeyebilir, erken seçime gidilebilir. Yani 2019’a doğru erken bir genel seçim alınabilir. Erdoğan partisinin başında yer alarak girebilir seçime. Ama öncelikle başkanlık sisteminin geçirilmesini isterler. Erdoğan’ın seçime partisinin başında girmek isteyeceğini düşünüyorum. Ayrıca başkanlık rejimi mi öne alınacak yoksa genel seçime mi gidilecek konusunda Erdoğan’ın yaptıracağı anketler de etkili olacaktır. Anketler, kamuoyu yoklamaları bu konularda aldıkları kararlarda etkili oluyor. 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı etki, medyada tek sesin çıkması, çatışma ortamı ve güvenlik riskinin artmış olması gibi etkenler bu oranları etkileyecektir. Hukukî zaafiyetten dolayı bu kaos ortamında kazanan genelde iktidar tarafı oluyor. Anketlerdeki sonuca göre erken seçim kararı alınabilir. Hükümet, HDP ve MHP’nin baraj altında kalmasını arzuluyor olabilir.
Başbakanlık kurumunun geleceği ne olacak?
Olası bir rejim değişikliğinin ardından Başbakanlık kurumu bir devlet bakanlığı konumunda olabilir ancak. Yani diyanetten veya TRT’den sorumlu bakanlık gibi bir konum olur.
Yeni anayasa tartışmaları uzun yıllardır gündemde, toplumda da böyle bir beklenti uzun zamandır var. HDP’nin yok hükmünde sayıldığı koşullarda yapılacak bir anayasa değişiminin veya yeni anayasanın mevcuttan ne farkı olur?
HDP de olsa eğer AKP’nin ve özellikle MHP’nin ortaklaşma hali varsa, taslak meclisten referandum sonucuyla çıkar. HDP tartışmanın bir tarafı olur. Bu konuda HDP ve CHP sadece tartışmanın bir boyutu olacak gibi gözüküyor. Anayasa değiştirme oyunu halk verecek. Sonuç halkın reflekslerinin nasıl olacağına bağlı. Şu anda tek bir medya propagandası yapılıyor, devlet imkanları ellerinde. Bu durum sonuçta etkili olacaktır. Böyle bir ortamda halkan desteği alırlar. 2004-2005’lerde veya 2007-2008’lerde olsak bu tartışma farklı olurdu. Bugün HDP aktör olarak değil tartışmanın boyutu olarak görünecek. Bana kalırsa CHP’nin de anayasaya dair üçlü görüşmelerden çıkması lazım. Çünkü etkili değiller. Mantık olarak parlamentodaki herkesin olması gerekiyor bu tartışmalarda. Mesela darbe araştırma komisyonunda HDP ve CHP’nin oradaki tartışmaları kamuoyuna yansıtmış olmaları oldukça önemliydi. Ancak başkanlık gibi bir hususa MHP destek veriyorsa referandum çoğunluğunu alıp halka götürecekler. Bu süreçte bize düşen demokratik esasları, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak. Hukukun değişmez evrensel değerlerinin işlevsel kılınmasını savunmamız gerekiyor.
Röportaj: Meltem Oral