Siyaset ve kültür dergisi AltÜst'ün 21. sayısı geçtiğimiz hafta bayilerdeki yerini aldı.
"Darbe, demokrasi, OHAL" kapağıyla çıkan AltÜst'te Ümit Aktaş, Besim Dellaloğlu, Işıl Demirel, Alper Görmüş, Roni Margulies ve Turgay Fişekçi gibi isimlerin yazıları yer alıyor.
Dergide Roni Margulies tarafından yazılan giriş yazısı şöyle:
Kaçırılan demokrasi fırsatı
Becerebildiğim en özlü ve kısa özet şöyle, sayın seyirciler:
Darbe girişimi binlerce, on binlerce kişinin sokaklara dökülmesi ve tanklara meydan okumasıyla püskürtüldü.
Darbeyi durduran kitlenin önemli bir kısmı kuşkusuz AKP taraftarıydı, ama sadece onlardan oluşmuyordu.
Kitleyi oluşturan bireyler kişisel olarak hangi amaçla sokağa çıkmış olursa olsun, seçilmiş bir hükümetin asker tarafından devrilmesini engellemek demokratik bir eylemdir.
Eylemin demokratik niteliği ne hükümetin/sağın ne de muhaliflerin/solun umurunda oldu.
Klasik muhalifler/sol, kitle kısmen dindar ve kısmen AKP'li olduğu için kitleyi desteklemedi, sempati bile duymadı, hatta kendine karşı bir tehdit olarak algıladı.
Hükümet/sağ ise, darbeye maruz kalmış ve direkten dönmüş olmanın yarattığı sempati ve desteği sonuna kadar kullanarak (suistimal ederek), zaten en az üç yıldır yaptığı ve amaçladığı her şeyi daha azgınca ve hızla yapmaya başladı.
Yaptıklarının birincisi, devletle, genelkurmayla, Ergenekoncularla ittifakını daha da pekiştirmek oldu. Bu amaçla, darbeyi sadece Fethullahçıların yaptığı, Kemalist subayların sütten çıkmış ak kaşık olduğu hiç durmadan vurgulandı.
Sadece Ergenekoncular ve Kemalizm değil, derin devletin bütünü aklandı. Veli Küçük, Mehmet Ağar gibileri ortalıkta boy göstermeye başladı, böylece 1990'ları faili meçhul cinayetleri ve JİTEM aklandı. Hulusi Akar Yenikapı'da sahneye çıkarıldı, böylece silahlı kuvvetler aklandı. Darbeyi sadece Fethullahçılar yaptı denerek, ordu yüceltilerek, 27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar tüm darbeler aklandı. Memlekette gerçekleşmiş olan tüm kötülükler FETÖ'ye mal edilerek onyıllardır kimseye nefes aldırmayan açık ve gizli devlet mekanizmaları aklandı. Göreceğiz, daha neler neler aklanacak.
İkincisi, bu ittifakın temel anlaşma zeminleri olan, Gülen cemaatine ve daha önemlisi Kürt hareketine topyekûn saldırmak konusunda daha rahat davranabilmek için OHAL ilan edildi. Saldırıdan zaman zaman başka muhalifler de nasibini alıyor elbet, ama asıl hedef Kürtler ve Cemaat.
Hem iki tane savaş (Kürt illerinde ve Suriye'de) hem de OHAL olan yerde demokrasi filan olamaz. Ve nitekim yok. Hukuk olamaz. Ve nitekim yok. Basın ve ifade özgürlüğü olamaz. Ve nitekim yok.
Sonuç: Boğucu bir hava; ağzını açmaktan, işini kaybetmekten, gözaltına alınmaktan korkan önemli bir nüfus; tutuklanmayı bekleyen Kürt milletvekilleri, belediye başkanları, HDP ve DBP üyeleri; bir zamanlar Fethullahçı bir akrabasına 50 lira borç verdiği için talihine küsen, panik yaşayan dindar teyze ve amcalar...
Türkiye'de şu anda herhangi bir şeye muhalif olmak zor. Bunun üstünü örtmeye çalışmak bile gereksiz.
Ama şunu hatırlamak ve hatırlatmak isterim: Bu memleketin halkı geçtiğimiz üç yıl içinde iki kez, tamamen beklenmedik bir şekilde, öncesinde hiçbir işaret vermeden, herkesi, bütün ülkeyi, bütün dünyayı, hatta belki de kendini hayretler içinde bıraktı. İki kez.
Önce Gezi Parkı'nda. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamışken.
Sonra tankların önüne çıkarak. Daha önce hiçbir darbeye karşı gık dememişken.
Evet, şimdilik bu halk hükümetin yaptıklarına ses çıkarmıyor. Ve hükümet bunun hep böyle olacağına güveniyor. Ben ise böyle olmayacağına güveniyorum. Böyle olmayacağına eminim.
Maruzatım, özetle, bundan ibarettir.