Mavi Marmara davasının 12. duruşması dün görüldü. Türkiye ile İsrail arasında imzalanan anlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin araştırılmasına, sonuca ulaşılamaması durumunda anlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin ilgili yerlerden sorulmasına karar verildi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 12. duruşmaya sanıklar katılmazken, bazı müştekiler ve avukatları hazır bulundu.
Şikayetçi sıfatıyla dinlenen İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı Başkan Yardımcısı Durmuş Aydın, "Vakıf olarak Filistin halkının mağduriyetinin dünyaya duyurulması konusunda çalışan bir kurumuz. Yardım amacıyla Mavi Marmara gemisiyle yola çıktık. Ben de gemideydim. Filistin'e uygulanan ablukanın dünya gündemine taşınmasını amaçlayan bir filoydu. 30'dan farklı ülkeden insan, mağdur olmuş Filistin halkının sesi olmak için biraraya gelmişti. İlahilerin, şarkıların söylendiği çok güzel bir ortamdı. Ben reji odasındaydım. Gemiden canlı yayın yaptığımız için 40'tan fazla kamera vardı. İsrail askerleri bizi zodyaklarla takip ediyordu. Sabah namazı esnasında bir anda geminin etrafı zodyaklarla sarıldı. Sonra yağmur gibi kurşun yağdı. Patlama sesleri geldi. Sonra insanların şehit edildiğine, yaralandığına şahit olduk. Tüm katliamı kameralar çekiyordu, ama İsrailli askerler bu görüntüleri ne yaptı bilemiyoruz. Çok vahşi bir ortam içindeydik" diye konuştu. Aydın, yardım filosuna katılanların havalimanına götürülünceye kadar kötü muamele ve darba maruz kaldığını belirterek şikayetlerinin devam ettiğini söyledi.
Mavi Marmara'da yaşamını yitiren Çetin Topçuoğlu'nun eşi Çiğdem Topçuoğlu da söz isteyerek "Şehit olan eşim de, ben de Çukurova Üniversitesi'nde öğretim elemanıydık. İkimiz de tekvando dalında milli sporcuyuz. Eşimin dünya ikinciliği, benim dünya birinciligim vardı. Biz bu kadar vurmayı kırmayı bildiğimiz halde İsraillilere yardım ettik. Bizler anti-semitist değiliz. İnsanlık davası için yola çıkmıştık. Filistin davası bir erzak davası değildir. Biz 10 şehidi boşuna mı verdik? Bize diyorlar ki alın bu parayı susun. Bizler şehit aileleri olarak lutüf tazminatı değil, ceza tazminatı istiyoruz. Davalarımızın devam etmesini istiyoruz. Takipçisiyiz" ifadelerini kullandı.
Savcı Ali Kaya mütalaasında, İsrail ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma maddelerinin yerine getirilip getirilmediğini, yürürlüğe girip girmediğinin Adalet Bakanlığı'ndan sorulmasını talep etti. Bunun üzerine İsrailli komutanları temsil eden avukatlar, anlaşma maddelerinden birinin bu dava olduğunu belirterek yürürlüğe girip girmediğinin sorulmasına ve girmişse davanın düşürülmesine karar verilmesini talep etti.
Savcının talebine şikayetçi avukatları ise itiraz etti. Şikayetçi avukatları, "Yürürlüğe girip girmediği sorulacak bir şey değildir. Bağımsız yargıdan bahsediyoruz. Bunu sormak, adil yargılanma hakkını gölgeye düşürmektir" diyeler itirazda bulundu.
Duruşma 19 Ekim'e bırakıldı
Mahkeme heyeti, Türkiye ile İsrail arasında imzalanan 28 Haziran tarihli anlaşmanın 6. maddesinde yürürlüğe girme şartlarının bahsedildiğini bu nedenle anlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin araştırılmasına, ilgili yerlerden sorulmasına hükmetti. Heyet ayrıca 20 Ağustos'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilen ve uygun bulunan anlaşmanın bu davaya bir etkisinin bulunup bulunmadığına ilişkin şikayetçi tarafa beyanda bulunması için gelecek celseye kadar süre verilmesine karar verdi. Duruşma 19 Ekim'e bırakıldı. Bunun üzerine şikayetçi avukatları, beyanda bulunmak için verilen sürenin kısa olduğu gerekçesiyle mahkeme heyetiyle tartıştı. Ancak heyet, duruşma gününde herhangi bir değişiklik yapmadı.
İHH'nın eylemi
Twitter'dan Av. Ali Aktaş'ın aktardığına göre, İHH'nın dava sırasında Çağlayan Adliyesi önünde adalet talep etmek için yaptığı eylemde, kurumun başkanı Bülent Yıldırım "İtiraf etmeliyim anlaşma metninden sonra ne yazık ki elimiz zayıfladı. İlk defa kendimizi zayıf hissediyoruz. Sadece Türkiye'deki davaların düşürülmesi değil AB ve ABD'deki davaların düşürülmesi için açık kapılar bırakılmış durumda" dedi.