Yükseköğretim Kurulu (YÖK), FETÖ/PDY soruşturması kapsamında 6 bin 792 akademik ve idari personel hakkında işlem başlatıldığını, bunlardan 5 bin 342’sinin ise uzaklaştırıldığını açıkladı. Ancak soruşturmalar başta “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan Barış İçin Akademisyenler olmak üzere FETÖ ile hiçbir ilgisi olmayan muhaliflere de uzanıyor.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilk toplantı yapan kurumlardan biri YÖK olmuş ve toplantı arkasından yapılan açıklamada "Devletin içinde paralel yapılanmanın, uyuşturulmuş bu zihniyetin akademik dünyadaki uzantılarının da farklı olması beklenemez. Özgür ve bilimsel düşüncenin en büyük düşmanı olan bu yapılanmanın üniversiteleri ele geçirmesine, ülkenin bilimsel ve teknolojik gelişimini baltalamasına asla müsaade edilemez” denilerek üniversitelere de bu konuda görev düştüğü belirtilmişti. Ancak darbe girişimine ve girişimde yer alan Gülen cemaatine karşı yürütülmesi beklenen soruşturmalar bir torba biçimini alarak, mesele ile hiçbir ilgisi olmayan akademisyenlere de uzanıyor. OHAL ilanı ile beraber kendilerini temize çekmek, hükümetin gözüne girmek veya muhalif akademisyenlerden “kurtulmak” isteyen çeşitli yöneticiler bunu fırsata çevirmeye çalışarak akademisyenleri tasfiye etmeye başladı. Alakalı alakasız herkesin FETÖ/PDY torbasına doldurulması hem her tür muhalifin tasfiyesi, hem de darbe girişimine dönük soruşturmanın karartılması riskini taşıyor.
Darbe karşıtı akademisyenlere baskılar
Ocak ayında “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiri ile savaş politikalarının sona erdirilmesini talep eden, ardından Tayyip Erdoğan tarafından “karanlık” olarak nitelendikten sonra soruşturmalardan işten atılmaya, gözaltıdan tutuklamaya pek çok baskı ile karşılaşan Barış İçin Akademisyenler üzerindeki baskı darbe girişimi sonrasında da artmaya devam ediyor.
15 Temmuz sonrası ilk önce Hakkari Üniversitesi barış imzacısı iki araştırma görevlisini açığa aldı. Hemen sonrasında ise barış imzacılarını açığa alan Hakkari Üniversitesi Rektörü Ebubekir Ceylan darbe girişimi kapsamında önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Rektör Ceylan daha sonra adli kontrol ile serbest bırakıldı.
Mersin Üniversitesi’nde ise barış imzacısı sekiz kişi hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı. Tunceli Üniversitesi’nden Doç. Dr. Candan Badem ve Doç. Dr. Veysel Demir de açığa alındı ve haklarında “FETÖ kapsamında” soruşturma başlatıldı. Candan Badem daha sonra da kütüphanesinde Fethullah Gülen’in bir kitabı bulunduğu için “darbeye teşebbüs” suçlamasıyla gözaltına alındı, Marksist ve ateist olduğunu her platformda dillendiren Badem daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Eskişehir’de bulunan Anadolu Üniversitesi de OHAL’i “fırsata” çevirenlerden, barış imzacısı 21 akademisyen “soruşturma süresince” görevden alındı, Eğitim-Sen’in akademisyenlerin görevden alınmasını protesto etmek için düzenlemek istediği basın açıklaması OHAL gerekçe gösterilerek Eskişehir Valiliği tarafından yasaklandı.
Son olarak Ankara’daki Gazi Üniversitesi ve Sivas’taki Cumhuriyet Üniversitesi de imzacı akademisyenleri açığa aldı. Gazi Üniversitesi’nde açığa alınanlardan Betül Yarar, FETÖ ile bağlantılı olmakla suçlanıyor. Yarar, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyesi ve HDP Parti Meclisi üyeliği yapmıştı, feminist bir aktivist ve LGBTİ+ politikası üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. Açığa alınan Betül Yarar ve Kemal İnal, imzaların duyurulmasından sonra ülkücü faşistler tarafından da tehdit edilmiş, odalarının kapıları işaretlenmiş ve odalar ateşe verilmeye çalışılmıştı.
Hacettepe Üniversitesi’nde de daha önceden ülkücüler tarafından hedef gösterilen ve faşistler tarafından katledilen Orhan Tütengil hatırlatılarak tehdit edilen Eğitim-Sen’li öğretim elemanları, Hacettepe Üniversitesi Ülkücüleri adlı bir sosyal medya hesabından FETÖ ile birlikte hareket etmekle suçlandı.
“Fırsatçılığın” hedeflerinden biri de Namık Kemal Üniversitesi Araştırma Görevlisi Şahin Gürçay oldu. Eğitim-İlke-Sen ve Mazlumder üyesi olan Gürçay, FETÖ/PDY ile ilişkilendirilerek görevden alındıktan hemen sonra gözaltına alındı. Adli kontrolle serbest bırakılan Gürçay, Gülen cemaatine önceden beri muhalif bir İslami çizgiyi savunuyor.
Bu akademisyenlerin hepsi darbeye karşı çıkıyorlar ve darbecilerle aynı torbaya konularak soruşturmalara ve baskılara maruz kalıyorlar.
Darbeye karşı demokratik üniversite
Barış imzacısı akademisyenler ile darbecilerin aynı torbaya konulmaya çalışılması darbe soruşturmasının sulandırılması ve karartılması anlamına geliyor. Barış İçin Akademisyenler bildirisinde Cizre, Sur, Silopi, Silvan ve Nusaybin gibi illerde yürütülen savaşa ve insan hakları ihlallerine karşı çıkılıyordu. O dönemde bu şehirlerde savaşı yürüten komutanların önemli bir kısmı askerî darbe girişimine katıldılar, darbeye kalkışan askerler tam da bu savaştan güç alarak harekete geçtiler. Barış İçin Akademisyenler bildirisine düşmanlık yapmak yerine önerileri dinlenseydi, darbe girişimi hiç gerçekleşmeyebilirdi. Darbe girişimi engellenmeseydi bu akademisyenlerin darbecilerin önde gelen hedefleri arasında yer alacağı aşikar.
Üniversitelerde darbeye karşı mücadele tasfiyeye dayalı bir mantıkla, herkesin aynı torbaya doldurularak cezalandırılması ile yürütülemez. Darbeye karşı mücadele en temelde bir demokratikleşme mücadelesi olmalıdır. Üniversitelerin kamusal finansmanı, tam bir özerklik ve akademik özgürlük ile desteklendiği takdirde üniversiteler şu veya bu grubun içine sızdığı, ele geçirmeye çalıştığı bir yapı olmaktan çıkabilir. Bunun en temel adımı ise bir darbe kurumu olan YÖK’ün ortadan kaldırılmasıdır. 12 Eylül darbesi sonrası, bizzat darbeciler tarafından kurulan YÖK darbeye karşı mücadelenin bir aracı olamaz. Darbe girişimini karartmaya, muhaliflerin tasfiyesine dönük cezalandırmalara derhal son verilmelidir.