Orlando’da 49 LGBTİ+ bireyin katledildiği saldırı homofobinin ve transfobinin hayatlarımıza kasteden yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Ömer Metin’in saldırmak için seçtiği klüp Latino ve Siyah LGBTİ+’lerin çoğunlukta olduğu, göçmen ve işçi sınıfı üyelerinin kullandığı bir bardı. Bundan 47 yıl önce Stonewall’da homofobik ve transfobik devlete karşı ayaklanan LGBTİ+’lerin çoğunluğunun olduğu gibi. IŞİD’in üstlendiği bu katliam Ortadoğu’da umutsuzluğu örgütleyen çetelerin sadece kontrol ettikleri sınırlar içindeki eşcinsel ve translar için değil tüm dünyadaki farklı cinsel yönelim ve kimlikler için bir tehdit olduğunu gösteriyor.
Ama mesele sadece İslam referanslı baskıcı şiddetin bir örgütle özdeşleştirilip lanetlenmesi değil. Ya da bu örgütle açık ya da örtük işbirliği yaptığı iddia edilen AKP hükümetini lanetlemek de değil. Mesele bugün yasal birliktelik vb hakları Stonewall ayaklanmasının milat olduğu büyük mücadeleler sonucu kazanmış LGBTİ+’lerin aslında ABD dahil bir çok ülkede hala kurumsallaşmış homofobi ve transfobiden özgürleşememiş olması. ABD’de hala eyaletlerin yarısından çoğunda eşcinsel olduğu için işten atmaların yasal olması. Kimi eyaletlerde işletmelere eşcinsel olduğu gerekçesiyle müşterilere hizmet vermeme hakkının tanınmış olması. Gerçeğin bu kısmını görmez, LGBTİ+’lerin kurumsal, ailevi, dini ve sosyal baskı mekanizmalarıyla nasıl yeraltına itildiğini ve barların özellikle de yoksul LGBTİ+’ler için nasıl birer özgürleşme alanı olduğunu anlamazsak sadece katilin dini aidiyetine ve saldırıyı üstlenen IŞİD’in bu saldırıyı nasıl meşrulaştırdığına bakarız. Bu da büyük resmi görmemizi engeller ve kendimizi “İslam ve eşcinsellik bir arada olabilir mi?” sorusuna yanıt ararken buluruz. Bu bizi ABD’de ve İngiltere’de homofobik ve transfobik şiddeti lanetlenleyen Müslümanları görmekten alıkoyar. Savaş karşıtı hareketin en güçlü sesi Selma Yakup’un gökkuşağı bayrağının yanında bağdaş kurup yas tuttuğunu görmemizi engeller. Müslüman eşcinsel ve transların dini inançlarıyla yönelim ve kimlikleri arasında çelişkisiz kurdukları bağı sorgulamamıza ve “dışlayıcı” bir dil geliştirmemize sebep olur. Açık ki yapılması gereken şey özcü açıklamalar yapmak değil yaşadığımız dünyanın temel çelişkilerini görünür hale getirmektir.
Peki sorunun kaynağında ne var? Sorunun kaynağında dünyayı ancak ezilenleri birbirine karşı konumlandırarak savaş ve kriz politikalarını sürdürebilen küresel vahşi kapitalizm var. Bir yandan eşcinselleri “medeni batının” değerleri olarak vitrine koyup diğer yandan nüfus politikalarını çekirdek aileyi güçlendirmek için tutuculaştıran muhafazakar ve liberal iktidarlar var. Dolayısıyla bakmamız gereken yer IŞİD’in sempatizan ve militan devşirmek için kullandığı İslami metinler ve onların tefsirlerinde ne yazdığı değil bu örgütlerin doğuşuna sebep olan emperyalist Ortadoğu politikaları. Yani, IŞİD örgütünün Irak’ta doğmasına sebep olan ABD işgali ve Suriye’de kök salmasına zemin hazırlayan kanlı Esad diktatörlüğü. “Medeniyetler savaşı” “İslamofaşizme karşı savaş” olarak 15 yıldır pazarlanan Afganistan ve Irak işgalinin Ortadoğu’da yarattığı yıkım.
ABD ve Avrupa’da yükselen radikal sağ popülizmin yarattiği tehdit bizler için LGBTİ+’lerin özgürlüğünü savaş karşıtı mücadeleye, halkların ortak özgürlük mücadelesine ve işçilerin birliği mücadelesine göbekten bağlıyor. Devrimci Sosyalist İşci Partisi olarak bu uluslararası çabanın parçasıyız. Dünyayı “medeni” ve “barbar” olarak bölen sağ ideolojiye karşı ezilenleri birleştirmeye devam edeceğiz.
Türkiye hem muhafazakar homofobinin, hem devlet merkezli militarist homofobinin, hem de faşist hareketin dayandığı Türk kimliği etrafında biçimlenen paramiliter homofobinin güçlü olduğu bir ülke. 13. Onur yürüyüşü geçen yıl Ramazan ayı gerekçe gösterilerek Valilik tarafından yasaklanmıştı. Bu sene de Ankara 17. Homofobi karşıtı yürüyüş ve İzmir Onur yürüyüşü, ilki “güvenlik” ikincisi ise “terör örgütü lehine sloganlar atılacağı” gerekçesiyle yasaklandı. Valilik ve Cumhuriyet Başsavcılığı yasak ve gerekçelerine bir de Müslüman Anadolu Gençliği ve Alperen Ocakları’nın tehdit kampanyaları eklenince, sivil-bürokratik-militarist bir homofobik-transfobik ittifak olduğu ortada. Kadınların doğurganlığı üzerinden şekillenen heteroseksist aile güzellemeleri, boşanmayı zorlaştırıcı “aile danışmanlık” hizmetleri, ayrımcılıkla ilgili anayasa maddesine inatla Bekir Bozdağ’ın cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerini koydurtmaması, Aile bakanlarının eşcinsellik konusunda “hastalık” söyleminde ısrar eden tutumu muhafazakar ideolojiyle kapitalist nüfus politikaları arasında bir evlilik olduğunu ortaya koyuyor. Buna Yeni Akit, Yeni Şafak, Vahdet gibi homofobik gazetelerin nefret dili eklenince bu kurumsal homofobi medya eliyle kitlesel bir hegemonik söyleme dönüşüyor. Jöh-Pöh eliyle Kürdistan’da “fistanlı” gerillalar ya da Kürt militanları üzerinden yürütülen militarist homofobik dil bu ittifakı militarize ediyor. Alperen Ocakları gibi esip gürledikten sonra bir avuç hofobiğin eylem kenarından eylemi izlemek zorunda kaldığı yapılar ise bu militarist söylemi paramiliter hale getiriyor. Belli ki Alperen Ocakları denilen derin örgüt bu sene öyle ansızın gelerek değil tam takım basın toplantısı düzenleyerek Müslüman Anadolu Gençliği’ne bayrak kaptırmamak niyetindeler.
Bu homofobik ‘yerli ve milli’ ittifak özgür cinsellik, sınırsız aşk ve sınıflandırılmamış bedenler ve iki yüzlü ahlaklarını her seferinde yüzlerine vuran dayanışma “ahlakımızdan” deli gibi korkuyor. Ama bu yılki Onur yürüyüşlerinde esas korktukları şey sıkça atılacaklarını tahmin ettikleri “barış” sloganları ve LGBTİ+ hareketinin savaşa karşı net tutum alıyor olması. İstanbul için hem 19 Haziran’daki Trans Onur Yürüyüşü hem de 26 Haziran’da yapılması planlanan LGBTİ+ Onur Yürüyüşü bu korkutma ve tehdit markajının kırılacağı iki önemli olay. Bu haftadan başlayarak iki hafta boyunca İstanbulun hemen hemen 20 noktasında gerçekleşecek etkinliklere güç ve omuz vereceğiz.
Tüm devlet kurumlarını homofobik ve transfobik tutumlarından vazgeçmeye çağırıyoruz. Valiliklere yasaklarla değil LGBTİ+’lerin can güvenliklerini ve gösteri haklarını koruyarak sürece müdahil olmaya çağırıyoruz. Tehditler karşısında LGBTİ+ ve insan hakları örgütlerinin yaptığı suç duyularının LGBTİ+’ler lehine sonuçlanması için savcılıkları göreve çağırıyoruz. Alperen Ocakları kapatılmalıdır! Müslüman Anadolu Gençlik Derneği kapatılmalıdır!
LGBTİ+ler özgürleşmeden heteroseksüeller özgürleşemez! LGBTİ+’ler özgürleşmeden İşçi sınıfı birleşemez! LGBTİ+’ler özgürleşmeden aşk özgürleşemez!
Aşkla, dayanışmayla, inatla!
Canan Şahin