Sosyalist İşçi gazetesi, bu haftaki sayısında, dokunulmazlık oylamasındaki tutumu üzerinden CHP'nin neler yaptığını ve bu partiye yönelik umutların hep nasıl boşa çıktığını anlattı:
CHP, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili AKP’nin teklifini “anayasaya aykırı” bulmasına rağmen “Evet” oyu verdi. Böylelikle, HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına giden yolun açılmasında CHP’nin de katkısı oldu. Partide “Hayır” oyu verenlere karşı, Kılıçdaroğlu, HDP’nin meseleyi AYM’ye taşıma planlarına destek verenleri CHP’den atacağını söyledi.
HDP içindeki birçok kesimin, solun tamamına yakınının ve bugün artık “AKP karşıtı” liberallerin dahi umudu onunla ittifak yapmakta gördüğü CHP, bir kez daha beklentileri boşa çıkardı. Fakat buna rağmen Kemalistlerle olası bir birliğe duyulan “güven” tam olarak sarsılmadı. Örneğin Ahmet Altan, hâlâ yazılarını AKP-Ergenekon ittifakının en çok korku duyduğu şeyin “muhalefetin ‘demokrasi’ etrafında birleşmesi, bir ‘demokrasi cephesi’ oluşturması” olduğu vurgusuyla bitiriyor, “ırkçılaşmamış” veya “ulusalcılaşmamış” Kemalistlerin AKP’ye karşı mücadelede “çok önemli” olduğunu dile getiriyor. PKK liderlerinden Duran Kalkan ise Kılıçdaroğlu’nun “solun birliğini bozan bir ajan” olduğunu söylüyor. Kılıçdaroğlu’nun birçok günahı olabilir ama CHP ile Kürt hareketi arasında ne zaman bir sol birliğin kurulduğu, bunu CHP liderinin nasıl bozduğu bilinmiyor.
Kürt sorununda çözüme karşılar
Dokunulmazlık oylamalarının ilk turundan sonra, “Evet” oyları referandum aralığında gözükürken, CHP sözcüleri, kendilerini “terör destekçisi” göstermeye çalışan AKP’ye karşı, firelerin CHP’den olmadığını, AKP’de “Hocacı” 75-80 vekilin tasarıya “Hayır” oyu verdiğini iddia ediyordu. Tüm CHP’lilerin dokunulmazlık şantajına “Evet” dediğini iddia eden bu anlayış, ana muhalefet partisinin son savaş döneminde AKP’ye “muhalefetinin” özünü oluşturan çizgiyle uyumlu.
Bundan iki hafta önce bu hattı CHP genel başkanı hepimize tekrar hatırlattı. Kılıçdaroğlu’na göre, AKP iktidara geldiğinde “terör sorunu” yokmuş. Bugün ise şehirler silah deposuymuş, 500’den fazla şehit vermişiz, bunun sorumlusu Erdoğan’mış. Ama çözüm sürecini durdurup savaşı yeniden başlattığı için değil, “terör örgütüne yardım ve yataklık” yaptığı için.
Çözüm süreci başladığında buna burun kıvıranlar, “demokrasi olmadan barış olmaz” diyenler dahil herkes, bugünkü savaş ortamında barış için silahların susmasının ne kadar acil bir gereklilik olduğunu tespit ediyor. Dolayısıyla AKP’yi ve Erdoğan’ı bugünkü savaş nedeniyle eleştirenlerin temel gerekçesi, çözüm sürecinin bozulması. Talepleri ise diyalogun tekrar başlaması. Bu, “soldan muhalefet”.
CHP’nin muhalefetinin özü ise MHP’ninkiyle aynı: “Bugün devletimiz savaşmakta çok haklı, ancak çözüm süreci denilen ‘savaşılmayan’ dönemde PKK avantaj sağladı, dolayısıyla AKP’nin gündeme getirdiği çözüm süreci ‘son terörist öldürülene kadar mücadele’ perspektifine darbe vurdu.”
“Yerli ve milli” muhalefet
CHP’nin “milli” meselelerde AKP ile aynı tutumu alması, “ulusal birlik” anlamında ona destek vermesi ilk değil. Bu özelliğiyle, devletin kurucusu ve “millî” değerlerin en köklü savunucusu olarak CHP, Tayyip Erdoğan’ın “yerli ve milli” koalisyonunda muhalefet görevini başarıyla oynamaya aday.
Zaten Erdoğan, Ergenekoncular başta olmak üzere devletin ve egemen sınıfın tüm kanatlarıyla birlikte Rojava’daki olası bir Kürt oluşumunu engellemek için ittifak kurup bir devlet politikası olarak çözüm sürecini yok ettiğinde, savaşı devam ettirirken kurduğu “yerli ve milli” koalisyonun tam da bu işlevi göreceğini, muhalefetin de kafasını karıştıracağını ve kendi safına insan çekebileceğini düşünüyordu.
CHP seçmeni kimlerden oluşur?
CHP ile ittifak arayışları, Türkiye’de solun dünyayı değiştirmeye çalışırken sınıfsal bir analizden değil, kültürel farklılıklara “laiklik savunusu” etrafında tutunan bir anlayıştan yola çıkarak nasıl bir hata yaptığını ortaya koyuyor.
KONDA’nın 7 Haziran sonrası yaptığı anketlerde, CHP’nin en yüksek gelirli kesimin oy verdiği parti olduğu ortaya çıkıyordu. Ayrıca, “emanet” oylar iddiası yanlıştı, CHP HDP’ye kaybettiği oyların iki katını MHP’ye kaybetmişti. HDP’ye gelen oylar ise daha önce AKP’ye oy veren veya oy kullanmayan seçmenlerden geliyordu.
Tüm araştırmalara göre, yoksul işçilerin oy verdiği iki parti var. Batı’da AKP, Kürdistan’da ise HDP. Dolayısıyla geniş işçi kitleleriyle birlikte davranmak isteyen ve sırtını bu toplumsal tabana yaslayan bir sol strateji, muhakkak AKP tabanına odaklanmak zorunda.
Hem sayısal hem siyasi
Zaten CHP-HDP ittifakıyla AKP’yi yenme önerisi, ne sayısal olarak ne de siyasi olarak gerçeklere uyuyor. İki partinin oyunun toplamı %35 civarı. Dolayısıyla AKP %50 olarak kaldığı sürece ona zarar vermek mümkün değil. AKP taba- nının bazı bölümlerini başka bir alternatife kazanmadan AKP’yi yenemeyiz.
Siyasi olarak ise AKP’nin tabanının bazı bölümlerini CHP ile ortaklaşarak kazanmak mümkün değil. Hatta böyle bir ortaklık, AKP’nin işçi tabanından kimseyi ikna edememeyi garanti altına alır. AKP iktidara geldiğinde %34 oy almış bir partiydi. Daha geniş blokları etrafında birleştirip %47-%50 oy aralığına sıçraması ise 27 Nisan e-muhtırası ve sonrasındaki gelişmelere dayanıyor. Yani AKP’nin oylarının en az üçte biri, TSK ile darbecilik üzerinden itiştiği, Kürt sorununda çözüm, Ermeni sorununda normalleşme vs. gibi bir dizi talebi vadettiği günlerden kalan popülaritesiyle ilgili.
Ve bu oyları geri almak mümkün. 7 Haziran bunu gösterdi, AKP tabanının bir bölümü partisini boykot ederken, bir bölümü HDP’ye oy verdi. Böylelikle AKP beşte birlik bir kayıpla %40’a indi. HDP ise 6 milyon oyla barajı aştı. Sol için bunlar son derece net göstergelerdir.
Çare, AKP tabanının AKP’den kopmasını sağlayacak ve kitlesel olarak kazanacak bir sol siyasi alternatifi oluşturmaktır.
"Değişen CHP'lileri" ne yapmalı?
CHP’nin içinde farklı kanatlar olduğu ve sola meyleden bir damarın yer aldığı iddiası gerçekle fazlaca bağdaşmıyor. Partinin içinde ciddi bir “demokrasi hareketi” patlak verse, örneğin CHP’liler Kürt sorununda parti merkezinin tutumuna karşı barış yanlısı yüz binlerce imza toplasalar, durumunu yeniden değerlendirmek gerektiği iddia edilebilirdi. Ancak şu an, İstanbul’daki bir barış mitingine gelen 10 kişilik CHP delegasyonunun dahi “Öcalan bayrakları var” diyerek alanı terk ettiği bir ortamda, CHP içinde gerçekten barışı savunan bireylerle tartışmamız gereken bu partiyi derhal bırakıp gerçek bir sol alternatifin inşası için bize katılmaları. Bunun dışında savunulabilecek her tutum, böylesi bir alternatifin inşası girişimini kötürümleştiriyor.
Hep yerli ve milliydi
CHP’nin dokunulmazlıklar konusundaki tutumuna bakıp şaşırmaya fazlaca gerek yok. Yıllardır “değişeceği” iddia edilen kemalist parti, Kılıçdaroğlu liderliğinde de her zaman Türk milliyetçisi bir siyasi hat izleyerek “devletin bekasını” savundu. Dersim katliamıyla yüzleşemedi, Kürt sorununda savaş anlamına gelen sınırötesi harekât tezkerelerine hep “Evet” oyu verdi, 1915’in inkârında öncü rol oynadı, çözüm sürecini “vatana ihanet” olarak yorumlayarak Anayasa Mahkemesi’ne taşımak istedi.
Son olarak Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta Alman parlamentosundaki tüm partilere bir mektup yazdı. Burada, 1915 Ermeni soykırımının kabulüyle ilgili bir yasanın oylanmasını “provokatif bir girişim” olarak tanımladı ve Alman vekillerden bu süreci durdurmalarını talep etti.
Gözümüzü nereye dikmeliyiz?
CHP’den kopuk bir AKP karşıtı muhalefet oluşturulamayacağını düşünenler ise yanılıyorlar. Türkiye’de son 10 yıldır Ermeni soykırımıyla yüzleşmek için mücadele eden bir hareket var. Bu hareket, Hrant Dink’in arkasından “Hepimiz Ermeniyiz” diyerek yürüyen yüz binlere yaslanıyor. Barıştan yana olan ciddi bir kesim var. Çözüm sürecine üç yıl önce toplumun üçte ikisi tarafından verilen destek bunun en iyi göstergesi. Yine son 10 yılda, askeri darbe girişimlerine karşı özgürlük talepleriyle on binlerce kişi yürüdü. “Yetmez ama Evet” kampanyası büyük ilgi gördü ve Kenan Evren’in yargılandığı sürecin önü açıldı. AKP gibi tıpkı CHP’nin de savunduğu nükleer enerjiye karşı binlerce aktivist sokaklara döküldü. Soma’dan beri işçi hareketinde gözle görülür bir kıpırdanma var, Zonguldak’tan Bursa’ya, Kayseri’den Sivas’a birçok yerde iş bırakma ve grev eylemleri yaşanıyor. Cerattepe’den Yırca’ya yerli halklar yaşam alanlarını sermayeye bırakmamak için direniyor. Gezi direnişi yeni ve militan bir aktivist kuşağı yarattı. Solun kendini inşa edebileceği toplumsal zemin, CHP ile pek de ilgisi olmayan böyle alanlarda mevcut.
(Sosyalist İşçi)