Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) tarafından bugün İstanbul'da düzenlenen barış sempozyumuna ilgi büyüktü.
“Çatışmadan müzakereye geçiş: Barışın olanakları” sempozyumu, İstanbul'daki Cezayir Restoran'da yapıldı.
Dünyada çatışma ve müzakere süreçlerinin konuşulduğu, Küresel BAK aktivisti Yıldız Önen'in moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda, Sabancı Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi Profesörü Ayşe Betül Çelik, "Barış süreçleri uzun vadelidir. Hızlandığı, yavaşladığı ve durduğu dönemler olur. Barış süreçlerinde mümkün olduğunca çok aktörün sürece dahil edilmesi gerekir, bu ise zaman gerektirir. Çatışmanın sürmesi, çatışmanın taraflarının keskinleşmesini besler. Konuşma ortamları, dinleme pratikleri iyileştiricidir. Liderlerin barışı istemediği ülkelerde barışın yolu yaratıcı eylem pratiklerinden geçer" dedi.
"Şiddetin sürdüğü bir ortamda barış mücadelesi cesaret gerektirir"
Yazar Yıldız Ramazanoğlu, 2013 Mayıs'ının olağanüstü bir milat olduğunu ancak barış demenin sadece çatışmanın durması değil, toplumsal barış demek olduğunu belirterek "İrlanda'da üçüncü grupların anahtar rolü olmuş. Barış masası kurulduktan sonra da çatışmalar devam etmiş. İrlanda'da büyük ayrımcılık ve büyük acılar yaşanmış. Burada da herkesin kendi hikayesini anlatması lazım. Barış masası ısrarla devam etmiş. Şiddetin sürdüğü bir ortamda barış mücadelesi cesaret gerektirir. Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu kurulmuş. Kadınların deneyimi çok etkileyici. Kadınlar yaraları sarıyor. çatışanların anneleri İrlanda'da birlikte hareket ediyorlar. Barış için aktif olarak çalışan din adamları var İrlanda'da, burada da böyle olması lazım. Çok zor olacak ama barış masasının yeniden kurulması bir zorunluluk. Sivil inisiyatifler rol almalı" diye konuştu.
"Çözüm demokrasinin çıtasının yükseltilmesini gerektirir"
Akademisyen ve yazar Erol Katırcıoğlu ise "Bizde barış sürecinde atılmayan çok adım var. Diğer ülke deneyleri bunu gösteriyor. Ben Filipinler'i inceledim. Çatışma süreçlerinde kimlikler içinde homojenleşme görülür, isyan maliyeti buradan karşılanır ve isyan mümkün hâle gelir. Demokrasinin standartı düşük ise kimlik çatışmaları daha sert olur, çözüm demokrasinin çıtasının yükseltilmesini gerektirir. Filipinler'de birlikte yaşama temelinde uluslararası gözlemcilerin katılımıyla barış görüşmeleri başlıyor. Türkiye de var içinde. Çok ayrıntılı bir anayasa çalışması yapılıyor, bu arada çatışmalar oluyor ve görüşmeler sekteye uğruyor. Sembolik silah bırakma da var. Bütün olumlu deneylerde süreç PR işleriyle değil çok ayrıntılı görüşmelerle yürüyor. Ama öncelikle kuralların olması lazım. Barış insanlarının hızlı hareket etmesi lazım. İnanılmaz insanlık suçları işleniyor, toplum bilgisiz, bu toplantıların çoğalması lazım. Her ülkenin özellikleri var ama bizde her gün gelen cenazelere neredeyse sevinen bir yönetim var. Bu süreç çok sıkıntılı olacak" ifadelerini kullandı.
"Devlet bu yöntemlerle başarılı olamaz"
Toplantının ikinci oturumunda ise Türkiye'de çatışmadan müzakereye nasıl geçebileceğimiz tartışıldı. İlk olarak konuşan Cuma Çiçek, "Umutsuz olmaya gerek yok ama karamsar olmak zorundayız. 2013 Newroz'u sonrası süreç büyük fırsattı, bunu yitirdik. Sürecin mimarisinde sorun vardı. Toplumsal denetleme ve demokratik basınç oluşturulamadı. AKP'de Kürt sorununu kavrama konusunda ciddi bir entelektüel kapasite darlığı var. Kürt siyaseti bir dönüşüm sorunu yaşıyordu. HDP fırsatı yeterince değerlendirilemedi. Sivil toplum ve kamusal tartışma olanakları zayıf. Bölgesel dinamikler önemli. Büyük bir yıkımla karşılaştık. Bu bir çıkmaz yol, PKK için de bu böyle. Irak ve Suriye'deki koşullar burada mevcut değil. Kürt hareketinin oralardaki silahlı mücadele çizgisi burada başarılı olamaz. Sokakta başka yol mümkün algısı var, PKK bugün bulunduğu noktadan ileri bir pozisyona bu çizgiyle geçemez. Devletin de bu savaşı kazanma şansı yok. Bütün yollar denendi bu çizgide. Sur ve Cizre yıkıldı, daha ne yapılacak? PKK kendini kır eksenli bir örgütten kent eksenli bir örgüte dönüştürdü. Bu savaşı kazanamaz ama sürdürebilir. Kürt çoğrafyası sınır ötesine taşıyor. 100 yıldır baş edemediği sorunla devlet bu yöntemlerle başarılı olamaz" diye konuştu.
"PKK tamamen haksız olsa bile biz barışı devletten bekleriz"
Mazlum-Der'den Reha Ruhavioğlu ise şöyle konuştu:
"Dolmabahçe'den sonra sürecin durması ve çatışmanın yeniden başlaması iki ayrı süreç. Birikmiş olan sorunların patlama noktasına gelmesi üzerine bahaneler üretilip çatışma tekrar başladı. Barış süreci akamete uğrarsa çatışmalar daha yüksek volümde geri döner. Bizde de böyle oldu. Öcalan da bu konuda uyarıyordu. Hendek ve barikatlar çatışmayı kentlere çekti. Mazlum-Der raporlarında halkın mağduriyetini tesbit ettik. Günlük yaşam sürdürülemez oldu. Devletin meskun mahalde tank gibi agır silahlar kullanması ağır yıkıma yol açtı, insan hakları ağır ihlallere uğradı. Cizre ve Sur'da yaşanan hak ihlallerini tesbit ettik, kayda geçirdik. Tahayyül edilemeyecek bir vehamet söz konusu, bazı çocuklar bodrum katı katliamlarının ardından intihar etti. Çatışma döreminde müslüman çevrelerin tutumu sorunludur. Solcular bölgeye geldi, onlar gelmekten imtina etti. PKK'nin çekilmeyi durdurması yarlış olmuştur. Çatışmanın kentlere taşınması yanlıştı, sivil inisiyatiflere yeterli alan tanınmadı. Bir silahlı örgüt müzakere olmadan bitirilemez, devlet istemedikçe barış olmaz. PKK tamamen haksız olsa bile biz barışı devletten bekleriz. Çözerse bu sorunu müslümanlar çözer demiştik. Kürtler de buna yol vermişti ama hükümetin kurduğu yeni ittifaklar bunu değiştirdi. Önümüzde çok sıkıntılı bir yıl var, bu durum sürdürülemez. Devletin çözüme daha çok ihtiyacı var."
"İlla barış"
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Fatma Akdokur, savaş gerçekliğinin ne kadar acı olduğunu gördüğümüzü belirttikten sonra, kendisinin ilahiyatçı olarak insani ve islami görevinin umudun izlerini sürmek olduğunu ifade etti. Akdokur şunları söyledi:
"İlla barış ve illa barış diyorum. İktidarın çoğunluk gücünün baskıcı atmosferinde barış için mücadele verenleri kutluyorum. Bunun farklı bir yolu olmalı mutlaka, savaştan ve şiddetten bıkanlar olarak bunu durdurmak için gönüllü olmalıyız. Barış istemeye devam etmeliyiz. 40 yıldır süren savaşta, barışa iki yıl verebildik. Bir müslüman olarak "Kürt sorunu barışla çözülmeli" diyorum."
"Güçlü bir barış hareketi olsaydı..."
Barış Vakfı'ndan Hakan Tahmaz, "Bu tür toplantıların şimdi yapılması çok daha önemli ve anlamlı. Şu anda barış ve çözümün muhatabı yok" diyerek başladığı konuşmasında şunları dile getirdi:
"Newroz metninde iki çağrı vardı. Modern Kürt-Türk ittifakının gerekliği ve silahlı mücadele döneminin sona erdiği. Sürecin iki tarafı da bu ilkelerden saptı. AKP milliyetçiliğe ve Kürt karşıtlığına yöneldi. Öcalan barış konusunda birkaç kez uyardı. Barış süreci bitti ve dağ gibi bir dizi kötülükle yüz yüzeyiz. Muhafazakâr ve cumhuriyetçi seçmene dönük çalışmalar yapılmalı. İkinci milli kurtuluş savaşı söylemi var. Kürt karşıtlığı çizgisine gelen bu milliliğe islami kesim tavır almalıdır. Süren kent savaşlarına son vermek ve çatışma siyasetine son vermek gerekir. Her gün zehir saçan konuşma dilenden hemen vazgeçilmelidir. Bunu açıkça istemeliyiz, Türk usulü bir çözüm yoktur. Barıştan dönmenin bir faturası olmalıydı. Korkunun barışa faydası yoktur. Güçlü barış hareketi olsaydı belki böyle olmazdı."
"Kürt halkının uzattığı barış elini tutalım"
İkinci oturumda son olarak DSİP Eşsözcüsü Şenol Karakaş konuştu. Türkiye'de barış sürecinin akamete uğramasının Suriye'deki gelişmelerle çok ilgili olduğunu dile getiren Karakaş, "Çözüm sürecinin bozulması, geleneksel milliyetçiliklerin ve devlet refleksinin Rojava'daki gelişmelere verdiği tepkiyle ilgili. Yerli ve milli kavramı, değişen politikaların ifadesi. Barış hareketinin bu nedenle çoğulcu, dayanışmacı bir koalisyon olması lazım" dedi.
"Bu masada kurduğumuz koalisyonu, geniş bir barış hareketinde kurmalıyız. Çok kızgın olsak da kızgınlığa teslim olmamalıyız" diye devam eden Şenol Karakaş, "Biz bu devletin Suriye politikasını değiştirebiliriz. Zehirli dile barışı inşa ederek engel olabiliriz. Demokrasi olmadan barış olmaz demeden önce, savaşın kazananı olmaz demek daha doğru" ifadelerini kullandu ve Kürt halkının uzattığı barış elini tutma çağrısı yaptı.
Moderatör Nilüfer Uğur Dalay da toplantının kapanışında "Değişimi kabul etmekten başlayacağız. Barış diliyle konuşacağız. Katılımcılara barışlı günler diliyoruz" diye konuştu.
(Konuşma metinlerinde Küresel BAK aktivisti Bülent Aydın'ın notlarından faydalanılmıştır)