Sosyalist İşçi gazetesi, son sayısında, 11-15 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'da DSİP tarafından düzenlenen Marksizm 2016'nın notlarını ve etkinliğin mesajını derledi:
Marksizm 2016 toplantılarında işçi sınıfı hareketinin, ezilen, dışlanan grupların sorunlarını ve Türkiye’deki güncel siyasal konuları tartıştık.
Dünyadaki tüm tehditlerin ve kaosun ortak paydası kapitalizmdir.
Kapitalist sistem sürekli kriz üretir. Kapitalizmin günümüzde iki önemli problemi var, birincisi kâr oranlarındaki düşüş. İkincisi, kontrolsüz büyüme sonucu ortaya çıkan iklim değişikliği. İşçi sınıfı gelecek komünist toplumun nüvesini içinde taşır. Sosyalizm, işçilerin başaracağı bir husustur. Tarihsel nedenlerle işçi sınıfının mücadele ile olan bağlantısı zayıfladı. Yapmamız gereken işçi sınıfının bu bağını güçlendirmektir. Bunun için örgüt gerekir. DSİP bunu yapmaya çalışıyor.
Tarihi anlamamız için Troçki’nin eşitsiz bileşik gelişim yasasını anlamalıyız.
20.yy. başlarında Rusya’yı feodal, ekonomisi geri bir ülke olarak değerlendirenler yanıldılar. Troçki, 1908 yılında Rusya’da kapitalizmin gelişmekte olduğunu anlatır. Rusya işçi sınıfı 1905 devrimci kalkışmasını ve 1917 devrimini yaptı. Geri bir ülkede devrim yapılabilir, sosyalizmin inşası başlayabilir, ama ileri ülkelerin işçi sınıfı hareketleri destek olmazsa devrimini yapan geri ülkede yenilgi olabilir.
Dünyada muhalif hareketler çoğalıyor.
ABD’de Sanders, İngiltere’de İşçi Partisi ve Corbyn, Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos. 2008 krizi ve sonrasında Arap devrimleri bu olumlu sonuçlara yol açtı. Aynı zamanda olumsuz sonuçlar da var. Mısır’da darbe oldu. Suriye sürekli bombalanıyor, ABD’de Trump felaketi var, Avrupa’da aşırı sağ yükseliyor. Türkiye’de Yırca, Cerattepe, Barış için Akademisyenler vb. mücadeleler devam ediyor, batıda bu direniş ve mücadeleleri birleştirecek, AKP tabanındaki işçileri, yoksulları kazanacak, anti-kapitalist bir partiye ihtiyacımız var.
Gezegenimizde tüm canlı yaşam tehlike altında.
Bilim “fosil yakıtları kullanmayın, arazilerde radikal değişiklikler yapmayın” diyor, ama tam tersi yapılıyor. İklim için mücadele kapitalizme karşı mücadeleden geçer. İklim değişikliği sosyal adaletsizliktir, iklim değişikliği ile mücadele etmeliyiz.
Suriye’de toplumsal devrim hareketi sürüyor.
Suriye’de olan bir halk devrimidir. Geçen yıl hareket geri çekilmişti. Ateşkesle birlikte Suriye’deki toplumsal hareket kendisini yeniden gösterdi. Son iki aydır her gün bir şehirde gösteri yapılıyor. Biz sosyalistler savaşın, bombalamaların, emperyalist müdahalenin durmasını istiyoruz. Bizler solcu ve demokratik güçlerin birleşik cephesi için çalışıyoruz. İlkelerimiz özgürlük, eşitlik, laiklik, toplumsal adalet ve mezhepçi olmamaktır.
Türkiye’deki mültecilere hakları verilmelidir.
Suriye’deki savaş beş yıldır sürüyor. Rejimin, Rusya ve İran’ın çok ağır bombardımanı, saldırıları var. İnsanlar kaçmak, göç etmek zorunda kalıyor. Zorunlu olarak Türkiye'ye gelenlere en kısa zamanda mültecilik hakkı verilmelidir.
Kürt sorununda demokratik çözüm olanakları için çaba harcamalıyız.
Öcalan, 2013 Newroz bildirisinde “silahların dönemi bitti, demokratik siyasetin dönemi başladı” dedi ama savaş hâlâ sürüyor. Türkiye’nin Suriye politikası değişmediği sürece tekrar barışa yönelmek zor görünüyor. Erdoğan’ın korkutmalarından yılmayalım, barışı savunalım, yerli milli koalisyona hayır diyelim.
Türkiye’de Alevilere yönelik pek çok ötekileştirme ve ayrımcılık uygulanıyor.
Alevi meselesi demokrasi ve eşit yurttaşlık mücadelesi sonucu çözülür. Eşit koşullarda kardeşlik oluşturulmadan devrim ve sosyalizm olmaz.
Anti-semitizm, Yahudi düşmanlığı özellikle 20. yy. başlarında ortaya çıktı.
Türkiye’de “Yahudilere misafirperver davrandık” denir, ama her olayda hedef tahtasına Yahudileri oturtulur. İlk anti-semitizm olayları meşrutiyet sonrası milliyetçilik akınlarının gelişmesi ile başladı, günümüzde de devam ediyor.
Marks’ın "Din halkın afyonudur" ifadesi çok bilinir ama yanlış yorumlanır.
Marksizmin din eleştirisi, kapitalizm eleştirisidir. Engels, Paris Komünü'nde dinin yasaklanması girişimlerine şiddetle karşı çıkmıştır.
LGBTİ’lerin mücadelesi kimlik mücadelesidir.
LGBTİ’ler artık sokaklardalar ve mücadele ediyorlar. Solcular olarak LGBTİ’lerle dayanışma, homofobik fikirlerle mücadele içinde olmalıyız. LGBTİ’lere yapılan saldırılara hızlı tepki vermeliyiz.
Kemalizm, Türk ulus devletinin kuruluş ideolojisidir.
Türkiye’deki tüm ötekileştirmelerin Kürt, Alevi, Müslüman, Ermeni, Rum, Yahudi vb. kaynağı Kemalizm’dir. AKP’nin aldığı oyun bir kısmı Kemalizme duyulan tepkidir. Kemalist milliyetçilik ile aramıza çok kalın çizgiler çekmeliyiz.
Darbe kavramı çok sıradanlaştı.
Hükümet, 17-25 Aralık davalarından kurtulmak için savcıları ve darbe davalarını kumpas ilan etti. AKP, devlet olduğuna kanaat getirdi. Orduyla barışmasının iki nedeni var, birisi Cemaatle savaş, diğeri Kürt sorununu askeri yöntemle çözmek. Bu iki konuda AKP ve ordu anlaştı. Kürt savaşı bu nedenle sadece Saray'ın savaşı değil, Türk devletinin tümünün savaşıdır.
Tartıştık, konuştuk. Nasıl bir mücadele öneriyoruz?
Küresel kapitalizm büyük bir kriz yaşıyor. Egemen sınıfların, ekonomik krizden çıkışa dair bir yanıtları yok. Burjuva iktisatçıların söyledikleri birbiriyle çelişiyor. Bu ortamda, kemer sıkma tedbirleriyle ücretlerine ve tüm sosyal haklarına saldırılan işçiler ise her yerde krizin faturasını ödememek için direniyorlar.
Türkiye de bu, bir yandan krizin etkileriyle çalkalanan, diğer yandan ise işçilerin ve tüm ezilenlerin kitlesel mücadeleleriyle şekillenen dünyanın bir parçası. Türkiye egemen sınıfı da bir kriz yaşıyor. Kürt sorununu, Rojava’daki olası bir devleti engelleme perspektifiyle, 30 yıldır denenmiş ve çözüm alınamamış yollarla, topyekûn saldırı ve savaş stratejisiyle çözmeye çalışıyor.
Bu kriz, egemen sınıf partilerinin bölünmüşlüğüne yol açıyor. AKP’deki çatlaklar, Başbakan Davutoğlu’nun görevden alınmasıyla sonuçlanacak boyuta vardı. CHP, vekillere dokunulmazlık oylamasında görüldüğü gibi farklı kanatlara sahip. MHP’li faşistlerin bir bölü- mü, partinin diğer kesimleriyle kavgaya hazırlanıyor.
Tabanda, işçi sınıfının mücadeleci kesimlerinde ve çeşitli başlıklardaki direnişlerin aktivistlerinde ise iki farklı ruh hâli yan yana gidiyor. Bir yanda Kürt illerindeki savaşın ve katliamların, Batı’da ise barıştan yana olan herkese yönelik devlet baskısının ve patlayan bombaların yarattığı umutsuzluk var. Bu karamsarlık, orta sınıfların yaydığı korku atmosferiyle, gerçek durumun çok daha ötesinde bir etkiye sahip oluyor.
Ama diğer yandan da Türkiye toplumunda değişimden yana olan dinamikler varlığını koruyor. Bazen Cerattepe direnişi, bazen 8 Mart’ta kadınların kitlesel eylemi, bazen ise belli bölgelerde başlayan işçi direnişleri, gerekli kanallar sağlandığında egemen sınıfa duyulan öfkenin devletin örmeye çalıştığı korku duvarını kolayca aşabileceğini gösteriyor.
Diğer yandan da mücadele edenlerin saflarında, kazanımlar elde edilmesini engelleyen fikirler var. Merkezine “laikliği” ve “cumhuriyetin kazanımlarını” alan, asıl olarak CHP’ciliğe yaslanan siyasi eğilimler, işçi sınıfının birliğine değil toplumdaki kutuplaşmanın artmasına hizmet ediyor. Bunun yanı sıra, Kobanê’de IŞİD’e karşı direnişinin veya Kürdistan’daki hendek savaşlarının birebir Batı’ya uygulanabileceğini savunup silahlı mücadeleyi savunanlar var.
Marksizm 2016, bunların dışında başka bir solun da olduğunu gösterdi. Özgürlükçü sosyalistlerin, işçi sınıfını birleştiren politikalar etrafında, kemalizme ve Türk milliyetçiliğine zerre ödün vermeden, kitlesel bir antikapitalist parti inşa etme konusundaki politik birliğini sağladı.
Yerli ve milli koalisyonunu dağıtmak, bir yandan Kürt halkının barış talebine yanıt veren, bir yandan metal grevi gibi uzun soluklu direnişlerin öncülüğünü yapan, Yırca’dan Cerattepe’ye yaşam alanları için verilen mücadelelerde yer alan aktivistleri bir araya getiren kitlesel bir siyasi alternatifi inşa etmekle mümkün.
Marksizm 2016, “Ne AKP neoliberalizmi ne CHP kemalizmi” diyenlerin böylesi bir siyasi hat etrafında önümüzdeki dönemde verecekleri mücadeleye güç katan bir platform oldu.