DSİP tarafından geçtiğimiz hafta İstanbul'da düzenlenen Marksizm 2016 toplantılarının ikinci gününde, Ergenekon-Balyoz ve benzeri darbe davaları ile daha sonra bunların "kumpas" ilan edilmesiyle 17-25 Aralık'ın "darbe" olarak adlandırılması tartışıldı.
Gazeteci Alper Görmüş, DSİP MK üyesi Roni Margulies, Yeşil Sol Parti'den Atilla Aytemur ve Zirve katliamı davası avukatı Erdal Doğan'ın konuşmacı olarak yer aldığı oturumda söylenenler şöyleydi:
Alper Görmüş:
Darbe davaları ile ilgili toplumsal algı bugünlerde çok değişti, bu algı darbecilikle mücadele açısından hiç olumlu değil. Darbe davaları ile ilgili bir kesimin şöyle bir görüşü var: 2002’den sonra girişilen darbeler aslında hiç olmadı, kurguydu, kumpastı. 2009 sonrası birileri, eski tarihlerde geçtiği iddia edilen bir darbe senaryosu yazdılar ve uyguladılar. Darbe davalarının akıbeti, 1971 yılında yapılan 9 Mart darbe girişimine çok benziyor. O davada yargılananlar da kendilerine iftira atıldığını söylediler, sonra da beraat ettiler. Ama yıllar sonra 9 Mart'ta bir darbe girişimi yaşandığını artık hepimiz biliyoruz, yapanlar anlattılar.
Balyoz davaları sırasında tutuklu bir generalin avukat oğlu bana yazmıştı. Yazısında “3 yıldır bu insanlarla birlikteyim, kendi aralarında veya benimle konuşmalarında asla darbeden bahsetmiyorlar, suçsuz olduklarını söylüyorlar, ben de bunlara inanıyorum.” Bu mektubu ben köşemde yayınladıktan sonra 9 Mart 1971’de darbe girişiminden yargılanıp beraat eden kişilerden birinin damadı bana bir mektup gönderdi. Mektubunda özetle diyor ki, “9 Mart darbesine katılan kişiler de dava sürecinde bizi asla bir darbeyle ilgileri olmadığına inandırmışlardı ama yıllar sonra darbeyi nasıl hazırladıklarını anlattılar.” Balyoz Ergenekon dava süreçlerinde ciddi hatalar yapıldı, dava itibarsızlaştırıldı, ama tarihin yargısı böyle olmayacak.
Davanın kumpas olduğu algısının toplumda nasıl yerleştiği önemli bir soru. Bu algı, ilk olarak 17-25 Aralık soruşturmaları sonrası başladı. Hükümet, cemaate karşı ittifak arayışına girdi. Kumpas kelimesini ilk defa Yalçın Akdoğan kullandı. İktidarın kumpas tezi inandırıcı değil ama Türkiye başka sert bir mücadele içine girdiği için kumpas algısı yerleşti. Bir yandan bu davaların güçlü delilleri var, bir yandan da davaları yürüten cemaatin delil üretme, isim monte etme vb. operasyonu var. Kumpas propagandasının etkili olmasına bu yol açtı. Dava ile ilgili en temel çelişki, zamanlama çelişkileri idi. Dava 2003’te olan bir olayla ilgiliydi ama belgelerde 2006’da yeni kurulmuş şirket, gazete isimleri vardı. Bence bu çelişkili bilgiler bilinçli olarak aralara eklendi ki, eğer bir yakalanma olursa inkâr etmesi kolay olsun. Yargıtay gerekçeli kararında da bu davanın kurgu olamayacağı ayrıntılı olarak anlatılıyor.
Roni Margulies:
Darbe kavramı çok sıradanlaştı, Davutoğlu’nun gidişine darbe diyenler var, Gezi darbeydi, 17-25 Aralık darbeydi diyenler var. ABD bağımsızlık bildirisinde “adil olmayan yönetimi değiştirmek haktır” diye bir cümle var. Mısır’da ayaklanıp diktatörü devirenler darbe mi yaptılar, Fransız ihtilali darbe midir? Elbette bunlar darbe değildir. Hükümetler az sayıda eli silahlı kişi tarafından devrilirse darbe olur. Bir savcı dava açtı diye darbeci olmaz, savcının cemaatçi olması da onu darbeci yapmaz. Türkiye’de 2003’ten itibaren pek çok darbe girişimi oldu, bunların ayrıntısı Özden Örnek günlüklerinde var.
Zaten asıl konu "darbe var mı yok mu?" değil, çünkü CHP seçmeninin büyük kesimi AKP’nin darbe ile devrilmesini zaten istiyordu. Darbe davaları açıldığında AKP seçmeni davaları sahiplendi. Ama hükümet, 17-25 Aralık davalarından kurtulmak için savcıları kumpasçı ilan edince, bunların açtığı tüm davaları da kumpas olarak tanımladı. Ayrıca AKP artık devlet olduğuna kanaat getirdi, orduyla itişmekten vazgeçti. Orduyla barışmasının da iki nedeni var, birisi Cemaatle savaş, diğeri Kürt sorununu askeri yöntemle çözmek. Bu iki konuda AKP ve ordu anlaştı. Kürt savaşı bu nedenle sadece sarayın savaşı değil, Türk devletinin tümünün savaşıdır.
Atilla Aytemur:
2003-2008 arasındaki darbeye giden süreç ile 1960, 1971, 1980 darbe süreçleri birbirine çok benziyor. 28 Şubat ve 27 Nisan ise biraz daha farklı süreçler. Ama 17-25 Aralık darbe süreci değildir, çünkü geri planda bir askeri güç veya silahlı destek yoktur. Askeri darbe geleneği bizde Osmanlı’dan beri var ve devam ediyor. İdeolojik arka planı var. Ergenekon bu tarihin tutarlı bir parçasıdır. İttihatçı gelenekle uyumludur. Ergenekon-Balyoz girişimleri 28 Şubat’ın devamıdır. Asker bu süreçte STK’ları devreye soktu. 2003-07 arasında pek çok tuhaf STK kuruldu, adı Noel baba olanı var, Talat Paşa Derneği var. Kurana silaha el basıp yemin edenleri var. Tüm bu STK’lar silahsız kuvvetler olarak sahaya sürüldü.
Cemaat, Ergenekon-Balyoz davalarını berbat etti, usul ve hukuk ihlalleri yapıldı. Deliller üzerinde oynandı, insanlar mağdur edildi. Ama sonuç olarak 3 Kasım 2002 ile 12 Haziran 2008 tarihleri arasında bir darbe süreci yaşandı, bu gerçeği hiç kimse değiştiremez.
Sol ise darbeler konusunda hatalı tutum aldı. 12 Eylül referandumundaki tavrı nedeniyle darbe davalarına sahip çıkmadı. Kürtler, BDP milletvekilleri bazı işkencecilerin isimlerini görünce davalara ilgi gösterdiler ama müdahillik talepleri kabul edilmeyince onlar da çekildiler. 17-25 Aralık ise darbe değil, AKP’yi düşürme ve yargılatma operasyonudur.
Erdal Doğan:
Davalardan umutlandık ama biz avukatlar yargının ne kadar hatalı, yanlış işler yapabileceğini de biliyorduk. 2010’da Savcı Zekeriya Öz ile görüştüğümüzde “Cinayet vakalarından gitmelisiniz; Hrant, Santoro, Zirve, Danıştay cinayetleri üzerinden yürüyün, daha kolay olur” dedik. Davalarda hukuk, usul ihlalleri yapıldı ama solcuların veya Kürtlerin davalarında daha fazlası yapılıyor, bu davalarda algı operasyonu güçlü, o nedenle hep bu davalarda yapılan hataları konuşuyoruz.
Bazı solcular Genelkurmay’ın kozmik odasına girilince “devletin yatak odasına girdiler” diye eleştiri yazıları yazdılar, bu çok tuhaf. Biz Zirve davasında karşımıza çıkan ama yeterli belge bulamadığımız bir derin devlet örgütü olan TUSHAD ile ilgili kozmik odada bir belge var mı diye dönemin ilgili savcılarına sorduk, hiç biri var ya da yok diyemedi, sonunda bir savcı "bunlar devlet sırrı, göremezsiniz" deyip konuyu kapattırdı. Mahkemeden "kozmik odadaki belgeleri başka bir yetkili araştırsın, bizi bilgilendirsin" diye talep ettik, kabul etmedi. Kozmik odada bu devletin işlediği her cinayetin bilgisi belgesi vardır. Ama sol bunu önemsemedi, kozmik oda davasına da sahip çıkmadı.
Ergenekon-Balyoz davasında gereksiz pek çok tutuklama yapıldı, tutuklamalar cezaya dönüştü. KCK operasyonunu da aynı ekip yaptı. Hrant davasında jandarmanın rolü yeni ortaya çıktı. Ermeni katliamı veya Dersim katliamı ile yüzleşmeyen devlet, Ergenekon-Balyoz davasını da kapatacak. Türkiye’de sadece 1963'teki darbe girişimi cezalandırıldı. Başka hiçbir darbeci ceza almadı.
Zirve davasındaki generalin evinden CD’ler çıkmıştı, sanık avukatları CD’lerin Genelkurmay'a ait olduğunu, 1997 yılında üretilip 2003 yılında son güncellemesinin yapıldığını ayrıntıları ile mahkemeye sundu. Yani Balyoz-Ergenekon davasındaki CD’ler de böyle 2003’te üretilip, 2009’da güncellenmiş olabilir. Böylece zamanlama çelişkileri anlaşılır hâle gelebilir. Ama tayin edilen bilirkişiler her şeye montaj deyip olayı kapattılar.
Devletin darbeci derin yapılarında binlerce kişi düzenli olarak çalışıyor, her türlü senaryo sürekli üretiliyor ve güncelleniyor. MGK direktifleri, MGSB talimatları zaten sürekli ortada var. Tüm bu darbeci faaliyetlere karşı bizlerin çok daha fazla mücadele etmesi gerekiyor.
Salondan katkılar:
- Tek parti dönemlerinde darbe ihtiyacı olmaz, çünkü asker zaten iktidarda. 1950 sonrası darbeci gelenek başlıyor ve pek çok darbe gerçekleşiyor. Ergenekon, küresel ve yerel sermaye desteği alamadığı için başarılı olamadı. Ergenekoncular Avrasyacı idiler. Davanın başarısız olması, solun destek vermemesinden oldu. Kemalizmi ilerici gören sol, AKP’yi devirmek isteyen bürokrasiyi umursamadı.
- Davayı önce hükümet sulandırdı. Gezi'ye, 17-25 Aralık’a darbe dedi. Hükümet daha dava sürerken orduya göz kırpıyordu. Şimdi de AKP-Erdoğan, Kürtlere karşı ulusalcıların da olduğu yerli-milli koalisyon kurdu. Bu süreç bir uzlaşma ile yürüyor ama darbe ihtimali her zaman var. Bizler darbe davalarına sahip çıkmalıyız, Emasya için eylem yaptık, hükümet iptal etmek zorunda kaldı. Davayı yarıda bırakmayalım, aklayanlardan hesap soralım.
- Televizyonda yerli milli irade programında T. Erdoğan "kan dökebiliriz" diyor. Kürdistan’da kahraman askerlerden bahsediyor. Ermenilere, Kürtlere, Yahudilere hakaret ediliyor. Bu yerli milli süreci tüm kazanımlarımızı elimizden almak istiyor, buna direnmeliyiz. Davutoğlu bile bu yerli milli koalisyona ayak uyduramadı. Yerli milli ekseni parçalamak için sol bir partiye, DSİP’e üye olalım.
- Bazı ulusalcılar hâlâ “yetmez ama evet”e saldırıyorlar. Halbuki o gün ulusalcılar, bazı solcular ne söylüyorsa bugün Erdoğan onu savunuyor.
- Solun ordunun darbeci geleneğini görmemesi çok acı. Bazı solcuların Atatürk sevgisini, şeriat korkusunu anlasam da ordu sevgilerini anlayamıyorum. Halbuki bu sol gruplardaki kişilerin çoğu, bizzat kendisi veya bir yakını işkence görmüş kişiler.
- Zirve davasında pek çok belge bilgi vardı ama son olarak gelen bir savcı davayı ortadan kaldırdı. Ortada 5 kişinin 3 kişiyi saatlerce işkence yaparak öldürdükleri ve suçüstü yakalandıkları bir olay var, ama savcı sanıkları terör suçlamasından bile çıkardı. Buna sanık avukatları bile cesaret edemezdi. Ergenekon davasına bazı önemli ülkelerin (İngiltere, Almanya) bakışı ilginçtir. Bu ülkelerde Ergenekon yapısına destek veren kişiler var, dernekler var. Ergenekon sanıklarının Alman aşırı sağı ile bağlantıları var. Bazı sermaye sahipleri Özel Harp Dairesi'ne para veriyor, maaşlarını ödüyor. OYAK kazancını ne yapıyor, bilinmiyor. Cemaat bile bu süreçlerde kullanıldı, bazı dinlemelerin nasıl elde edildiğini şimdilerde kendileri bile tartışıyorlar.
- AKP ile Cemaat neden birbirine düştü? Çünkü ilk dönem AKP’nin kadrosu yoktu, Cemaat kadrolarına ihtiyacı vardı, Cemaat ise iktidardan daha fazla pay istedi. Sol darbeciliği neden savunuyor? "T. Erdoğan darbe ile veya suikast ile gitse iyi olur" diyen bir sol var. Çünkü solun politik kapsayıcılığı Türkiye insanı ile buluşamıyor, fırsat buldukça askerin yanında yöresinde yer alıyor. Sol toplumdaki yüzde 70 yüzde 30 dengesini değiştiremiyor, bunu değiştirmemiz gerekiyor.
- Ergenekon-Balyoz davalarının sonuçlanması imkansızdı. AKP sadece önde duran birkaç generali cezalandırmak istedi. Murat Yetkin’e Demirel demiş: Derin devlet askerdir. Seferberlik Tetkik Kurulları, sivillerin de görevlendirildiği askeri bir yapıdır. Derin devlet, Ergenekon bizzat devletin kendisidir. AKP’nin devleti yıkmak gibi bir amacı olamaz. Ergenekon davası, asker ilk yıllar AKP’yi devirmek istediği için ortaya çıktı. Ama sol kitlesel olarak davalara sahip çıksaydı, davalar sonuçlanırdı. Sol Kemalist olduğu için davalara sahip çıkmadı. Türk solu Kemalizmi anti-emperyalist görür, orduya sahip çıkar. Biz DSİP ve Yeşil Sol Parti olarak bu davaları sahiplendiğimiz için Kemalist sol bizden nefret ediyor. Çünkü davalarda paniklediler, koskoca orgeneraller hapse girdiler. Kemalizme muazzam bir darbe vuruldu, biz de destek verdik.