(Röportaj) Roni Margulies ile AKP-Ergenekon ittifakı üzerine...

16.05.2016 - 14:06
Haberi paylaş

Yarına Bakış gazetesi, DSİP MK üyesi Roni Margulies ile siyasetteki gelişmeler üzerine bir röportaj yaptı.

Röportaj şöyleydi:

– İktidarın ‘kumpastı’ sözüne karşın gazeteciler arasında Ergenekon bütün hararetiyle tartışılıyor. Siz bu tartışmaların neresinde duruyorsunuz?

Devlet 2002’den sonraki yıllarda seçilmiş hükumeti devirmeye çalıştığı zaman, ben halkın verdiği oylara değer verdiğim için buna karşı çıkmak gerektiğini düşünüyordum. Hâlâ da aynı noktadayım. Ben sosyalistim, demokrasiye inanan bir insanım. Halkın seçtiğine egemenlerin saygı duyması lazım. Ne var ki, bugün berbat bir duruma düştük. Bizler, yani daha solda olan insanlar ideolojik düzeyde önemli tartışmaları halkın gözünde kazanmaya başlamıştık. Devlete, askere, darbecilere, Kemalistlere karşı güçlenmiştik. Şimdi AKP yüzünden aynı tartışmaları tekrar yaşar olduk. Hâlbuki hepimiz çok iyi biliyoruz Ergenekon’u, Balyoz’u, Özden Örnek’in günlüklerini… Şimdi AKP hükumetinin Ergenekoncuları serbest bırakmış olması bu gerçekleri değiştirmez. Ben onların hepsinin darbeci olduğunu, suçlu olduklarını adım gibi biliyorum. Erdoğan’ın “Bunlar masumdu, kumpastı” demesiyle, bütün darbecilerin hapisten salıverilmesiyle işler tersine döndü. Bunun suçlusu siyasi düzeyde başka bir şey yapmaya çalışan AKP hükumetidir.

-‘Başka bir şey yapmaya çalışan’ derken neyi kastediyorsunuz?

AKP, devletle işbirliği içine girdi. “Devlet” derken seçilmemiş mekanizmadan söz ediyorum. Yani bürokrasi, silahlı kuvvetler, kolluk güçleri, rektörler, yargı… Bunlar Kemalizm’in 90 yıllık mekanizmalarıdır, kalıcıdır, gelip geçmez.

– AKP devlet kadrolarını büyük oranda kontrolü altına almadı mı sizce?

Hayır, bu büyük bir yanılgı. Bu mekanizma 10 yılda ele geçirilecek bir mekanizma değil. Genelkurmay Başkanı’nı değiştirebilirsiniz ama yüz binlerce farklı rütbelerdeki askerleri ne yapacaksınız? Bugün askeri okullardan mezun olan gençler 50 yıl önce hangi eğitimi görüyor idiyseler yine aynı eğitimi görüyor. AKP, devleti ele geçirdiğini zannediyor. Ama yanılıyor. Erdoğan, şunu başardı; devletin kendisini devirme çabalarından şimdilik vazgeçmesini sağladı. Çünkü ortak iş yapıyorlar, çıkarları örtüştü.

AKP, ASKERLE İKİ KONUDA ANLAŞTI

İki temel konuda anlaştılar. Bir, Cemaati; iki ve daha önemlisi, Kürt hareketini ezmek. Peki, ne zaman anlaştılar? Erdoğan barış sürecinden vazgeçtiği zaman. Kemalist devlet ile Erdoğan hükumeti bu iki konuda ‘beraberiz, birlikte davranacağız, aynı hedefe vuracağız’ diye anlaştı. Anlaştıkları gün aralarındaki sürtüşme de bitti. Anlaşmada Ergenekoncuların serbest bırakılması da vardı. Bu anlaşma ne kadar sürer göreceğiz. Ben çok uzun süreceğini zannetmiyorum.

– Doğu Perinçek’in, ‘Erdoğan bizim yanımıza geldi’ sözünden, bahsettiğiniz bu anlaşmayı mı anlamalıyız?

Aynen öyle. AKP hükumeti klasik sağ, muhafazakâr, milliyetçi bir hükumet oldu. Türkiye’de muhafazakâr hükumetler böyle olur. Garip olan şimdiki durum değil, AKP’nin ilk dönemlerindeki tavrı.

– Güneydoğu’da yaşananlar sizin deyiminizle bu anlaşmanın gereği olarak mı yapıldı?

Kürt illerinde yaşananlar için “sarayın savaşı” deniyor, ama tam doğru değil. Saray ile devlet ortak bir devlet politikası yürütüyor. Yarın AKP hadi ben gidiyorum dese bu politika devam eder.

– Peki bugün devletle anlaştığı için bunları yapıyor diyorsunuz. O halde dün hangi politika gereği çözüm süreci başlatılmıştı? Dün ile bugün arasında ne değişti?

Türkiye’nin büyük sermaye sahipleri Kürt sorununun çözülmesini yıllardır istiyor. Düşük ya da yüksek dozda süren bu savaşı anlamsız buluyorlar. Savaşın olduğu bir ülkeye yatırım yapmak risk olduğu için. Nereden biliyoruz bunu? Çünkü siyaset sahnesinde bugüne kadar Kürt sorununu gündeme getiren bütün siyasetçiler Türkiye’nin büyük sermayesinin has temsilcileri oldu. Turgut Özal bunlardan biriydi. Cem Boyner ve bir dönem Tansu Çiller bile İspanya modeli gibi konular dillendirmişti. Yani sermaye sahipleri bu savaşı anlamlı bulmuyordular, ki anlamlı da değildi zaten. Ama savaş bir türlü bitmedi. Niye? Çünkü devlet direniyordu, Genelkurmay direniyordu. Derin devlet direniyordu. Ama devlet direniyor. AKP bu konuda hem büyük bir kitle desteği aldığı hem de egemen sermayenin bu konuda kendisini destekleyeceğini bildiği için Çözüm Süreci’ni başlattı. Üstelik devletin bazı kesimlerini de ikna ederek başlattı. Edemediklerini devre dışı bıraktı, MİT’i devreye soktu.Ama devlet hep tetikteydi. Tayyip Erdoğan barış sürecini çöpe attığı gün devleti yanında buldu. O güne kadar karşısında olan, kendisini devirmeye çalışan devleti yanında buldu.

Özetle, AKP bugün Türkiye’nin klasik sağ muhafazakâr partisi haline geldi. İlk dönemlerinde bir radikallik içeriyor gibiydi, ama devletle barıştıktan sonra o radikalliğe gerek kalmadı. Normal sağ muhafazakâr Türkiye partisi oldular.

-Muhafazakârlığa özellikle vurgu yapıyorsunuz, AKP’nin tam olarak hangi değeri muhafaza ettiğini düşünüyorsunuz? Kârın muhafazasından bahsetmiyorsanız eğer.

Muhafazakâr partiler hiçbir değeri muhafaza etmez. Ama sürekli aile değerlerini, milli değerleri vurgularlar. Sanki bir şeyleri muhafaza etmeye çalışır gibi görünürler. Tarih devam eder, insanlar gelişmeye, değişmeye devam eder ve kapitalizm bu toplumu giderek daha çok kâr için üretim yapan, geleneksel değerlere önem vermeyen bir hale getirir. Dolayısıyla muhafazakarlar hiçbir şeyi muhafaza edemez. Üstelik de muhafaza ettikleri şey zaten kapitalizm olduğu için, muhafaza etmek istedikleri şeyin yıkılmasına da hizmet etmiş olurlar. Bir sosyalist gidip cami yıkmaz, ama bunlar gerekiyorsa AVM yapmak için cami de yıkarlar. Böyle bir çıkmazı var muhafazakarlığın.

– AKP’nin şeriatı getireceği tartışmaları bugün yerini otoriterlik veya diktatörlük tartışmalarına bıraktı. Siz gidişin nereye doğru olduğunu düşünüyorsunuz?

Ben diktatörlük olduğunu düşünmüyorum. AKP’nin çok otoriter bir hükumet olduğunu düşünüyorum. Hukuku işine geldiği gibi kullanan ve iğdiş eden bir hükumet var. Bu ülkede kitlesel gösteriler, grevler oluyor ve Kürt meselesiyle ve cemaatle ilişkili olmayan insanlar hâlâ tutuklanmıyor. Tutuklanan kişilere baktığınızda bunların hemen hepsi ya cemaatle ya da Kürt hareketiyle ilişkili gazeteciler.

– Ama bunun kendisi asıl büyük sıkıntıyı oluşturmuyor mu? 

Ben bunda sıkıntı yok demiyorum. Diktatörlük yok diyorum. Bunlar tabii ki sıkıntı. Hukuku iğdiş ediyorlar dedim ya. Diktatörlük değil, ama çok otoriter. Ve giderek daha da otoriterleşiyor. Sonu diktatörlük mü olur? Valla o bize bağlı. Ne kadar karşı çıktığımıza ve direndiğimize bağlı. Bu bir mücadele.

-Davutoğlu’nun yerine düşük profilli bir Başbakan arandığına göre bu mücadele parti içinde verilmeyecek gibi. Sizin düşünceleriniz ne yönde?

Şunu unutmayalım. 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin oyu, yüzde 50’den yüzde 40’a düştüyaklaşık olarak. Bu ne demektir? Yani, oylarının beşte birini kaybetti. Bunlar, AKP’nin politikalarından, şu ya da bu nedenle rahatsız olan insanlardı. ‘Benim vicdanım rahatsız, bunlar çok ileri gidiyor artık’, diyen birkaç milyon insan var. Üstelik AKP seçmeni.Bunlar 1 Kasım’da geri döndü AKP’ye. Dört ay içinde birdenbire AKP’ye tekrar aşık olmuş değiller. İstikrarsızlıktan ve koalisyondan kaygılandıkları için geri döndüler. O kesim şu anda Haziran ayında olduğundan çok daha rahatsız bence.

Ayrıca bu kesim parti içinde de yansımasını buluyor. Davutoğlu dedi ki, “PKK 2013 Mayıs’ına geri dönsün, tabii ki barış süreci başlayabilir.” Hemen ertesi gün Cumhurbaşkanı veryansın etti. Peki, Davutoğlu bilmiyor muydu Cumhurbaşkanı’nın hemen ertesi gün itiraz edeceğini? Tabii ki biliyordu. Peki, niye yaptı? Çünkü biliyordu ki hem parti tabanında, hem parti seçmeni arasında Kürtlere karşı yürütülen savaşta çok ileri gidildiğini düşünen ciddi bir kesim var. Davutoğlu politikacı, böyle bir taban olduğunu düşünmese durup dururken böyle bir laf etmez. Veya Bülent Arınç ve Abdullah Gül, şu an esameleri okunmasa da, bunların temsil ettiği bir taban yok mu? Tabii ki var. Onun için ben AKP açısından hem üyeleri arasında hem de partinin yüzde 50 seçmeni arasında her şeyin süt liman olduğunu hiç düşünmüyorum. Çok sayıda rahatsız insan var. Benim karamsar olmamamın nedeni bu. Ben bu memleketteki tabana güveniyorum.

– Bu tasfiyenin tabanda rahatsızlık oluşturacağını düşünüyorsunuz yani?

Muhakkak. Bakın, AKP’nin önceki dönemde seçim billbordlarında ‘artık barış süreci var, köyümde rahatım’ gibi sözler vardı. Ak Parti böyle bir propaganda yapıyorken, yani ben barış sürecini yapan partiyim derken, şimdi Türkiye tarihinin hiçbir döneminde yapılmayanı yapıyor Kürt illerinde. Yani Türkiye sınırları içindeki ilçeleri tanklar ve toplarla ateşe tutuyor. Bu, Dersim’den beri olmamış bir şey. Peki, AKP tabanı görmüyor mu bunu? Ergenekoncuların serbest bırakılmasının ne kadar tutarsız ve yanlış bir şey olduğunu biz görüyoruz, AKP tabanı görmüyor mu? Elbette görüyor. Bence tabanı mutsuz eden birçok şey var. Davutoğlu’nun tasfiyesi bunlardan sadece bir tanesi.

– Türkiye’nin yarınlarına dair öngörüleriniz neler peki?

Türkiye’de yarın ne olacağını kimse bilemez. Ama şöyle tahminler yürütebilirim. Bir kere, CHP’nin AKP’den daha fazla oy alıp AKP’yi devirmesinin mümkün olacağını düşünmüyorum. Değişim oradan gelmeyecek. Ama AKP tabanında bir dağılma yaşanabilir. Çünkü çok sayıda insan mutsuz ve bu böyle devam ederse bu daha da artacak. İkinci bir ihtimal ise darbe olmasıdır. Darbe derken, Erdoğan’ın kendisine karşı çıkan kişilere yönelik iddia ettiği darbe girişimlerinden bahsetmiyorum. Askeri darbeden bahsediyorum. Şu anda devletle hükumet barışık ve birlikte iş yapıyor. Ama bu barışıklığın daha ne kadar süreceğini bilemem. Erdoğan’ın zayıfladığı bir durumda darbe olma ihtimali her zaman var. Şu anda çok muhtemel gibi görünmese de ben bu tehlikenin geçtiğini düşünmüyorum.

– ‘Bunlar birer kumpastı’ denilse bile mi?

Burası darbe olup bir başbakanın asıldığı bir memleket. Burası Türkiye. Olmamış bir şeyden bahsetmiyorum. Yalnız şunu da eklemek isterim. Kimse zannetmesin ki ben darbeyi olumlu bir olasılık olarak söylüyorum. Askeri darbe tabii ki önce Tayyip Erdoğan’ı ya hayat boyu hapse atacaktır ya daha kötüsünü yapacaktır. Ama sonra da gelip bizleri toplayacaktır. Biz darbenin ne olduğunu bilmeyen bir ülke değiliz. Yarın darbe olsa Erdoğan’ı ben yine darbecilere karşı desteklerim. Her zaman yaptığım gibi. Erdoğan olduğu için değil. Seçilmiş hükümetlerin her zaman darbecilere yeğ olduğunu düşündüğüm için.

Bültene kayıt ol