İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'yi Suriye sınırındaki mültecilere ateş açmakla suçluyor.
Deutsche Welle Türkçe'ye konuşan örgütün Almanya şubesi başkanı Wenzel Michalski, Türkiye'nin sınırlarını açmasını istiyor.
Röportaj şöyleydi...
DW: Sayın Michalski, rapor nasıl hazırlandı?
Wenzel Michalski: Bölgede olan meslektaşlarım, Suriye’den Türkiye’ye kaçmak isterken kendilerine ateş açılan insanlarla konuştu. Bu kişiler, vurulmamak için saklanmaya çalıştıklarında bile hedefli silah atışlarına maruz kaldıklarını anlatıyor. Meslektaşlarım, bu yaşananların görgü tanıklarıyla da konuştu.
DW: Raporda mart ve nisan aylarında Türk sınır koruma birliklerinin Suriyeli mültecilere açtığı ateş sonucu beş kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında mülteci anlaşmasının imzalanmasından bu yana tabloda ne gibi bir değişiklik var?
Wenzel Michalski: Durumda bir değişiklikten söz edeceksek, bu sadece olumsuz yönde olabilir. Örneğin geçen hafta sonu Suriye’deki bir mülteci kampına yönelik hedefli saldırılar düzenlendi. Bu insanlar hiçbir yere kaçma imkanı yok, zira Türkiye sınırı kapalı. Sınırdaki duvarın inşası tamamlanmadığı için, yüzde 100 kapalı bir sınırdan bahsedemeyiz ama Türkiye’nin hedefi sınırı tam anlamıyla kapamak. İnşaat hızla sürüyor. Biz mültecilere ateş açılmasının yanı sıra, insanların Suriye topraklarında kapana kısılmış durumda bırakılmasını da eleştiriyoruz. Bu insanlar korunmaya muhtaç. Ya IŞİD’den kaçıyorlar, ya Esad rejiminin saldırılarından, ya da ikisinden birden. Türkiye’ye girmelerine izin verilmesi gerek. Uluslararası hukukun gereği bu ve devletlerin bu yönde yükümlülüğü var. Herkes sınırında istediğini yapar, isteyen duvar örer, isteyen tel örgü çeker. Ama sınırlar korunmaya muhtaç olanlara kapatılamaz. Ve bu korkunç terörden ve tehlikelerden kaçan bu insanlar korunmaya muhtaçlar.
DW: 2015 Ağustosundan bu yana Türkiye-Suriye sınırı kapalı. Sizce ne gibi bir gelişme beklenebilir? Hazırladığınız raporlar bağlamında Türkiye Hükümeti’ne sesinizi duyurabiliyor musunuz?
Wenzel Michalski: Bu son raporu kamuoyuna açıklamadan önce 4 Mayıs tarihinde Türk İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya bir mektup yazdık ve tüm bilgileri kendisine ilettik, ancak hiçbir yanıt alamadık. Sınırdaki gelişmeleri hem kendimiz gözlemliyoruz, hem görgü tanıklarının aktardıkları bilgileri değerlendiriyoruz ve uydu fotoğraflarına da dayanarak, sınırdaki duvarın inşaatının aralıksız ve hızla ilerlediğini söyleyebiliriz. Nisan ayında toplam 900 kilometreye yakın sınırın 300 kilometreden fazlasında duvar inşaatı tamamlanmıştı.
DW: İnsan Hakları İzleme Örgütü, sınırda Suriyeli mültecilere ateş açıldığına dair ilk kez bir rapor yayınlamıyor, daha önce de benzeri vakaları duyurmuştunuz. Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, konuyla ilgili bir habere atfen nisan ayında yaptığı açıklamada, “Bazı uluslararası yayın organlarında çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güney sınırımızda DAEŞ'ten kaçan Suriyeli sivillere ateş açtığına yönelik iddiaların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.” demişti. Görünen o ki, raporlarınızla Türk tarafına ulaşamıyorsunuz. Peki, Türkiye ile mülteci anlaşmasını imzalayan AB'den beklentileriniz neler?
Wenzel Michalski: AB de sesini çıkarmıyor. Bu çok manidar. Alman Federal Hükümeti’nden de şu ana kadar bir açıklama gelmedi. AB’nin Türkiye’den sınırlarını korunmaya muhtaç insanlara açmasını talep etmesini bekliyoruz. Ayrıca mültecilere ateş açılmasının, mültecilerin öldürülmesinin, dövülmesinin – bu yönde de raporlarımız var – bir son bulmasını istiyoruz. Bu derhal bitmeli.
DW: Ankara’nın kendini bu kadar güçlü ve daha büyük kozlara sahip hissettiği şu dönemde AB’nin böyle bir talep ile ne kadar başarılı olabileceğini düşünüyorsunuz?
Wenzel Michalski: Bunu bilemiyorum ama birkaç gün önce Federal Hükümet ile yaptığımız görüşmelerde hafif bir iyimserlik hakim söz konusuydu. Yetkililer Türkler ile konuşulabileceğini ve bazı somut gelişmelerin de gerçekleştiğini söylüyordu. Örneğin Suriyeli olmayan mültecilerin çalışma izinleri veya daha iyi bir statüye kavuşmaları konusunda ilerleme kaydedildiği söyleniyordu. Aslında gelişme olacağı yönünde bir umut var, fakat Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevinden ayrılacağını açıklaması bu umutları azalttı. Kanımca Davutoğlu Alman hükümetinin baş muhatabıydı. Şimdi daha soğuk rüzgarlar esiyor. O yüzden Alman hükümetinin ve AB’nin, Türkiye ile çok kararlı bir şekilde konuşulmadığı takdirde bir sonucuna ulaşabileceği yönünde pek umudum yok. Aslında birçok noktada müzakere yapılıyor, burada yaşananların da son bulması müzakerelere dahil edilebilir. Ayrıca Türkiye'nin AB'ye yakınlaşma süreci insan hakları ile bağlantılı şartlara endeksli. Tam bu noktada da ısrarcı olunmalı.