Zirve katliamıyla ilgili savcının yazdığı mütalaa, AKP-Ergenekon ittifakının, tüm çetelerin ve darbecilerin aklanmasının kanıtı.
Malatya’da üç Hristiyan yurttaşın ‘misyonerlik yaptığı’ gerekçesiyle öldürüldüğü Zirve Yayınevi katliamı, sanıkların aralarında hiyerarşik bağ olmadığı, eylemlerinin süreklilik arz etmediği ve katliamda kullandıkları bıçakların teknik olarak yetersiz olduğu gerekçesiyle savcılık tarafından ‘terör eylemi’ olarak sayılmadı.
Malatya’da 18 Nisan 2007’de Zirve Yayınevi basılarak Alman Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek öldürülmüştü. Katliam dosyası, Ergenekon davasıyla birleştirilmiş ancak ilerleme sağlanamamıştı.
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın haberine göre savcı Burhanettin Olgun, 213 sayfalık mütalaasını Malatya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne önceki gün sundu. 2012 yılındaki iddianameden farklı olarak bu kez saldırının ‘Ergenekon örgütü’yle bağlantısı olmadığı savunuldu.
Önceki iddianamede, suçüstü yakalanan, iki yıl önceyse salıverilen sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir ve Hamit Çeker’in cinayetleri Ergenekon’a bağlı TUSHAD’ın kontrolünde işlediği belirtiliyordu. TUSHAD’ın Ergenekon davası sanıklarından Hurşit Tolon tarafından 1993 yılında TSK içerisinde Ergenekon örgütü tarafından gizlice kurulduğu kaydedilerek katliam Ergenekon davasıyla ilişkilendiriliyordu. Bu iddia, misyonerler içinde ajanlık yapan eski asker İlker Çınar’ın verdiği bilgi ve belgelere dayandırılıyordu.
Savcı Olgun yeni iddianamede sanıkların eylemleri ile Ergenekon arasında bağ olduğuna ilişkin delil elde edilemediği görüşünü dile getirdi. Olgun, İlker Çınar’ın iddiasının gerçekliğinin teyit edilemediğini, aynı zamanda başka belgelerle de desteklenemediğini kaydetti.
Savcı, bu nedenle tüm sanıkların ‘Ergenekon yöneticisi veya üyesi olma’ ve ‘Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme’ suçlarından beraat etmesini istedi.
Bu bilgiler doğrultusunda, cinayetlerin arka planında bir ‘ideoloji’ olsa da, herhangi bir örgüt olmadığı için suçun ‘terör suçu’ sayılamayacağı savunulan iddianamede, katliamda kullanılan kurusıkı tabanca ve bıçak gibi silahların da ‘terör örgütü sayılmaya’ yetmeyeceği savunuldu. Asli faillerin ‘terör örgütü yöneticiliği veya üyeliği’ suçlarından da beraatine karar verilmesi istendi.
Mahkeme, savcılığın mütalaası doğrultusunda karar verirse, sanıklar birden çok ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alsalar bile 36 yıl cezaevinde kaldıktan sonra şartlı tahliyeden yararlanabilecek.