11 Ocak günü bir grup akademisyen-araştırmacı, ağır hak ihlalleri, ölümler ve rutinleşen yasaklar karşısında barıştan yana tavır alan bir açıklama yaptılar.¹
Açıklama öncelikle hükümetin sözcüsü durumundaki ‘gazete’lerden yoğun bir saldırıyla karşılaştı. Sözgelimi, Yeni Şafak her geçen gün bayağılık düzeyi dibini derinleştiren bir manşetle (“PKK’nın suç ortakları”) çıktı. Akademik bir grubun esaslı bir siyasi konudaki fikir açıklaması, barış merkezli bir metin akıllara zarar bir pişkinlikle savaşan bir tarafın müttefikliğiyle itham edildi, “işte o isimler” kalıbının bayrak taşıyıcısı Akit tarz ve kıvamı artık hükümet yanlısı ana akımın normali durumuna geldi. Barış isteyen akademisyenlere öfke ve nefret kustular.
Birkaç saat sonra cumhurbaşkanının bir konuşmasında, Barış talep eden insanlara “hain, sözde aydın, ihanet” gibi en banal (‘gelenek’e yaslanan!) sağ argümanlarla saldırıp hedef göstermesinden 64 dakika sonra 12 Eylül darbesinin ürünü YÖK “acil toplantı” kararı alarak akademisyenler için “gereğinin yapılacağını” belirten açıklamalar yaptı, açıkça sopa gösterdi. 1128 kişilik imzacı listesinden oluşan grup, gerçekten çok büyük bir ‘suç’ işlemişti, belliydi!
Neydi peki, bu kadar öfke ve telaşa neden olan, YÖK’ü acil toplantı yapmaya iten, cumhurbaşkanının hışmına uğrayan bu açıklamanın büyük kabahati ne olabilirdi ki? Bu soruya yanıtı bir kavramdan hareketle aramak iyi bir rota verebilir bizlere, bu kavram ‘hegemonya’.
Biraz geriye gidecek olursak, tam olarak örtüşmese de benzeri diyebileceğimiz bir olay var yakın siyasi geçmişte, ki bu da rejimin ana gövde ve yaklaşımları itibarıyla şaşmaz derecede sürekli olduğunun göstergesidir. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında, (1984) toplum yoğun bir cendere altındayken, "Aydınlar Dilekçesi" ve sonrasında da imzacılara açılan davaya ün yapmış bir süreç var. Bir grup insan dönemin politik iklimini, olan biten hak ihlallerini eleştiren bir dilekçe açıklıyorlar, bunun üzerine cumhurbaşkanı general Kenan Evren küplere biniyor ve "biz çok aydınlar gördük. vatan hainliği yaptılar" ("hain" ve "ihanet" devletin/egemen ideolojinin hoş bakmadığı kişi ve grupları şeytan haline getirmek için kullandığı, her kapıyı açan maymuncuk anahtar kavramlar!) kıvamında bir şeyler geveliyor, bunun üzerine imzacılara dava açılıyor, dava birkaç yıl sürüyor ve sonrasında herkes beraat ediyor. “Aydınlar Dilekçesi” davası bir sembol olarak kalıyor, kayda geçiyor.
Çok detaya inmeden, ana mesele şu: Mevcut siyasal durum karşısında, tek bir kanal aracılığıyla bilgi akışını tekelleri altına almak istiyorlar, ki siyasal hegemonyaları sarsılmasın, yaptıklarına kimse alternatif bir şey söyleyemesin, yapılanlar sanki alternatifsiz ve yapılmaya mecbur olarak yansıtılsın, gerçek bükülsün! Sarsıcı işlerin gücü de tam buradan kaynaklanıyor, yapılan şeyler -mesela savaş- öyle olmak zorunda değil, başka bir politika yaklaşımı mümkün ve bu açıklamalar bu mümkün altenatifin kapısını aralıyorlar…
Ama bunu, alternatif olanı yok etmeyi hiçbir zaman başaramadılar ve başaramayacaklar. Savaşlar karşısında Barış diyenler, savaş makinesinin insan parçalayan vahşi dişlileri arasına çomak sokmak konusunda “rahatsızlık” vermeye devam etmek kararlılığı net bir biçimde görülmekte. Ali Şeriati’nin ana akım yorum ve görüşlere “Sizi rahatsız etmeye geldim” diyerek karşı durması gibi, savaş çığırtkanları karşısında kararlılıkla Barış talebiyle durmak gerekiyor. Heybetli ve moralli böbürlenişleri oldukça kof, zira bir bildiri, bir dilekçe bile korkutmaya, siyasal hegemonyalarını sarsarak gedikler açmaya yeter/yetiyor ve en iyi kendileri biliyor ki, bir tuğla alınınca bütün bina çökecek!
Barış için Akademisyenler grubunun açıklamasının son cümlesi, Barış mücadelesinin yükseltilebilmesi ve çalışanların bu mücadelenin aktif bir parçası olması vurgusu ile son buluyordu. Onunla bitirmekte fayda var:
“Tüm Türkiye'yi sesini yükseltmeye ve savaşı reddetmeye davet ediyoruz. Tüm meslek gruplarını ve kamuoyunu bu konuda bize destek vermeye ve mücadelemize katkı sunmaya çağırıyoruz.”
Ziya Dinçsoy
1- Bütün hengame içerisinde görünmez olan, Barış için Akademisyenler grubunun açıklamasının tam metnine şuradan ulaşmak mümkün: http://barisicinakademisyenler.net/node/65