Baskıların gölgesinde özgürlük ve demokrasi mücadelesi

20.02.2025 - 13:32
Haberi paylaş

Geçtiğimiz birkaç ay yeni bir çözüm sürecinin yürütüldüğü, Kürtlerin ve diğer halkların haklarının eşit vatandaşlık temelinde güvence altına alınmasının konuşulduğu, Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yeniden başladığının kamuoyuna da yansıdığı bir dönem oldu. 

Ancak yaşananlar bunlarla sınırlı değil. Bir yandan bu süreç devam ederken bir yandan da iktidarın “mıntıka temizliği” gezi yargılamalarından HDP’nin kapatılma davasına, sendikacıların tutuklanmasından sosyalist kurumlara karşı kitlesel tutuklamalara, 11 belediyeye kayyım atanmasından Filistin’le dayanışanlara yönelik baskı ve zulüm pratiklerine ve son olarak da Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) ve barış mücadelesinin kriminalize edilmesi amacıyla onlarca kişinin ev baskınlarıyla gözaltına alınmasına tüm hızıyla sürüyor. İktidar adeta “demokrasinin sınırları bizim tahayyülümüzün ötesine geçemez” diyerek tüm toplumsal kesimlere karşı bir cadı avı başlatmış durumda.

Yıllardır sırtı sıvazlanan ve hiçbir ciddi adli kovuşturmaya uğramayan Ümit Özdağ bile bu furyadan nasibini aldı. Yaydığı nefret söylemleri, giriştiği pogrom hazırlıkları, yürüttüğü kontrgerilla taktikleri nedeniyle uzun zamandır toplum için tehlike arz eden ve asgari hukuk normlarına göre dahi tutuklanması gereken faşist Özdağ’ın mevcut suçlarından değil de “potansiyel sabotajları” nedeniyle ancak şimdi yargılanıyor olması da bu dönemdeki bir diğer garabet.

İktidarın korkusu aşağıdan mücadele

İktidarın yeni çözüm süreci için masaya oturmasını sağlayan mücadeleyi baltalamak adına başlattığı bu saldırıların hedefinin işi barış ve demokrasi isteyenlere saldırmak olan Özdağ ve faşist hareket olmadığı ise oldukça açık. Zira yaşanan baskı, gözaltı ve tutuklama furyasından halkların eşit koşullarda özgürlüğü ve toplumsal barışın tesisi için çabalayacak kesimlerin tasfiye edilerek sürecin toplum lehine en az kazanımla tamamlanmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Aşağıdan yükselecek bir mücadele dalgası, neredeyse 15 yıl önce yaşanan politik gelişmelerin mirası kirletilerek ve topluma parmak sallanarak yargı sopasıyla engellenmek isteniyor.

İktidar sıkışmış durumda. Bir yandan yüksek enflasyon, gelir adaletsizliği, işsizlik bir yandan bölgede İsrail’le yapılan iş birliğinden umulan beklentilerin gerçekleşmemesi, bir yandan bölgedeki güçlerin yeniden şekillenmesinden istenen payın koparılamaması devleti böylesi bir “zoraki barış” sürecini yürütmeye itti. Ne toplum ne de bölge halkları iktidardan memnun. “İç cephe”nin güçlendirilmesi olarak ifade edilen süreç önceleri gibi bir toplumsal barıştan ziyade gelmekte olduğu düşünülen bölgesel çatışmalara karşı bir ön alma planı olarak kurgulanıyor. Tam da bu nedenle toplumun isteklerinden çok devletin ihtiyaçlarını önceleyen bu plana sadık kalmama ihtimali olanlar sistematik olarak hedef alınıyor.

---

HDK neden hedef alınıyor?

DSİP Eş Genel Başkanı Şenol Karakaş’ın da aralarında bulunduğu 60 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve bu isimlerin 52’si 10 ilde düzenlenen ev baskınlarıyla gözaltına alındı. Soruşturmanın gerekçesi dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle henüz tam olarak öğrenilemese de başsavcılığın yaptığı açıklamada HDK’nin “legal görünümlü bir cephe yapılanması ve TBMM'ye alternatif bir meclis” olduğu öne sürülerek faaliyetlerinin kriminalize edilmek istendiği anlaşılıyor. Öte yandan, 15-16 Ekim 2011’de Ankara’da 800 delegeyle toplanarak kuruluşunu ilan eden ve bugünlerde hedef alınan HDK’nin adı, 21 Kasım 2024'te tutuklanan ve 6 Şubat'ta tahliye edilen DEM Parti Esenyurt İlçe Eş Başkanları Abdullah Arınan ve Rojda Yılmaz’ın dosyasında, sonrasında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Fırat Epözdemir’in tutuklanmasında, son olarak da İstanbul’daki dokuz belediyeye yapılan kent uzlaşısı operasyonunda geçmişti.

Oysa HDK on yıldan uzun bir süredir kesintisiz olarak kadın hakları, ekoloji, toplumsal barış, gençlik hakları ve daha birçok konuda onlarca farklı bileşenin de katılımıyla eşitlikçi ve özgürlükçü bir politik faaliyet yürüterek mücadelesini sürdürüyor. Son süreçte de farklı şehirlerde düzenlenen barış panelleri ve “Barış İçin 1 Milyon İmza” gibi kampanyalarla ses getiren HDK’nin bu çalışmaları nedeniyle hedef alındığı ve adil bir barış için çaba sarf eden herkese de bu yolla bir mesaj verilmek istendiği apaçık ortada.

---

İktidarın Gezi düşmanlığı

2013’ün Mayıs ayında Gezi Parkı’nda yapılması planlanan Topçu Kışlası AVM Projesi’ne karşı gelenlere uygulanan sert polis şiddetinin ardından büyük bir hızla büyüyerek tüm illerde milyonlarca insanın eyleme geçmesiyle süren olaylar iktidarı korkutmaya devam ediyor. Toplumsal muhalefetin henüz tam olarak sindirilemediği yıllarda yapılan yargılamalarda haklarında beraat kararı çıkmış olmasına rağmen Nisan 2022’de yapılan yeniden yargılamada Osman Kavala’ya müebbet, diğer 7 sanığa da 18’er yıl hapis cezası verilmiş ve Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ile Tayfun Kahraman tutuklanmıştı. Daha sonra Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay’ın vekilliği de henüz yargı aşaması sonuçlanmadan bu karar gerekçe gösterilerek düşürülmüştü.

Milyonların katıldığı bir toplumsal hareketin sorumlusu olarak 8 kişiyi bulan yargı şimdi de Ayşe Barım isimli, kimsenin önceleri pek de adını duymadığı bir oyuncu menajeri üzerinden yeniden Gezi’ye saldırıyor. Gerekçe ise Barım’ın sanatçıları yönlendirerek Taksim’e gitmelerini sağlaması ve “darbe girişimi” olarak ifade ettikleri organizasyonun parçası olması. Barım’ın göz altına alındığı süreçte Gezi isyanının çeşitli veçhelerine katıldığı kamuoyuna yansıyan ünlü oyuncuların da karakola götürülmesi ve bu görüntülerin kamuoyuna servis edilmesi Gezi üzerinden topluma verilmek istenen bir başka mesaj. Ancak iktidarın tedirginliği Gezi’nin taşıdığı özgürlük, eşitlik ve adalet mesajının milyonlar tarafından yeniden dillendirilme ihtimalinden kaynaklanıyor.

Umut Mahir Özen

Bültene kayıt ol