Otoriter yönetimin sonuçları hayatları karartıyor

26.09.2024 - 11:22
Haberi paylaş

Başkanlık rejiminde, devletin baskıcı yöntemleri ayyuka çıktı. Bir zamanlar “sıfır tolerans” gösterilecek denilen işkence ve kötü muamele yeniden yaygınlaştı. Kadınlara, çocuklara, en savunmasızlara karşı genel bir şiddet dalgası kışkırtılmış durumda.

Öyle olaylar oluyor ki bu genel bir infial, öfke ve umutsuzluk yaratıyor.

Neredeyse günlük hale gelen kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve cinayetleri, diri diri yakılan göçmenler, sokakta coplarla dövülen yurttaşlar, tepeden tırnağa silahlı çetelerin infazları...

Çoğu kişi haklı olarak cezasızlık durumuna dikkat çekiyor. Düşünce suçluları hapiste, suç makinaları sokakta...

Fakat cezasızlık, yasaların bazıları için uygulanmaması ve yargının bazı suç faillerine uyguladığı ceza indirimleri sebep değil sonuçtur.

Ters kelepçe

Asıl sebep, 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle ordunun şiddetinin yaşayan kuşaklara vurması, ardından kurulan OHAL yönetiminin tüm demokratik kazanımları askıya alması ve asıl olarak AKP-MHP ittifakıyla rejim değişliğine gidilmesidir.

Devlet Bahçeli’nin “Türk tipi başkanlık sistemi” dediği şey tipik bir baskıcı yönetim. Önceki on yıllardır toplumsal muhalefetin mücadelesiyle kaldırılmış tüm uygulamalar geri geldi.

Tüm hak mücadelelerine “terörizm” damgası vuruldu. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ayaklar altına alındı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. LGBTİ+’lar tehdit ilan edildi. Göçmenler üzerindeki baskı had safhaya çıkarıldı. 

6 Şubat depremlerinin ardından “yağmacı” denilen sıradan insanlar dövüldü, hatta öldürüldü.

Ve kolluk güçlerinin işkence ile kötü muamelesi fabrika önünde direnen işçiden, kampüste mücadele eden öğrenciden, doğasını korumak isteyen köylüden başlayarak toplumun geniş kesimlerine yansıdı.

Çeteler her yerde

Devlet baskısı ve şiddeti, güçlünün gücünün yettiğini ezmesine sebep oluyor. 

Türkiye’de mafya ve faşist çeteler, on yıllardır varlıklarını ve güçlerini korudu. Fakat başkanlık rejimi, her gün sayısız örnekle karşımıza çıktığı üzere, organize suç örgütlerinin altın çağı gibi.

Bu çeteler belli bir ideolojiye sahip: Milliyetçiler, çoğu kendisini ülkücü ve MHP’li olarak tanımlıyor. Ve devletin belli başlı mafya örgütlenmesi olarak gördüğü eli kanlı bazı kişiler, hapisten erken çıkartılıyor ve Devlet Bahçeli’yi ziyaret ediyor.

Kadın katilleri elbette her kesimden ve ideolojiden çıkabiliyor. Ama son yıllarda infial yaratmış kadın cinayetlerini işleyenlerin birçoğu, ülkücü faşist ideolojik kimliğe sahip.

Bunlar rastlantı değildir. Faşizm, dünyada ve Türkiye’de her zaman askeri hiyerarşiyle örgütlenmiş bir sokak hareketidir. Kendilerinden başka herkesi düşman olarak gören faşistler, karşısındakilere devlet şiddetinin uygulanmasını savunur ya da üniversitelerde, Ankara ve Kayseri progromlarında olduğu gibi mültecilerin yaşadığı semtlerde bizzat şiddet uygular.

Ve MHP tarihindeki en güçlü dönemini yaşıyor. Siyasallaşmış yargı, kolluk onların hakimiyetinde. Durum böyle olunca çeteler sokağa salınabiliyor, faşizmin tabanındaki erkekler en savunmasızlara kolay ca saldırabiliyor.

AKP’nin rolü

Erdoğan ve güç kaybeden partisinin iktidarı, MHP ile ortaklığına, devlet güçlerinin desteğine muhtaçtır.

Erdoğan, 2013’te barışçıl Gezi Parkı protestolarına karşı sert tutumuyla otoriter siyasetini tam anlamıyla ilan etti. AKP iktidarı bir zamanlar barış masasına oturduğu Kürt siyasi hareketini başlıca düşman olarak görüyor.

Ulusalcı askerlerin doktrini olan Mavi Vatan, komşu devletler ve sınır ötesindeki Kürtlerle askeri mücadele ve rekabeti öngörüyor.

Erdoğan ve AKP, “yerli-milli” diyerek hem MHP’nin fikir ve isteklerini hem de ulusalcı-Ergenekoncuların perspektiflerini kabul etti.

Dolayısıyla genel şiddet ortamının başlıca sorumlusu AKP iktidarı ve başkanlık rejimidir.

Bu yüzden geniş kesimler iktidara ve ortaklarına karşı öfkeli. Adaletsizliğe, cezasızlığa, keyfiliğe isyan ediyoruz. Ancak bireysel tepkiler ve isyanlarla bu gidişat tersine çevrilemez.

Türkiye tarihinde birçok kez yaşandığı gibi baskılara son vermek, işkenceyi geriletmek, faillerden hesap sorulmasını sağlamak, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve solun mücadelesiyle mümkündür. 

En savunmasızları savunmalı, her bir haksızlığı ve eziyeti başkasına yapılmış değil hepimize yapılmış sayıp demokratik haklarımızı kullanarak karşı koymalıyız.

---

Sokak hayvanlarını değil, katilleri toplayın!

Sosyalist İşçi’nin bu satırları yazılırken herkes İstanbul Ümraniye’de meydana gelen bir suç vakasını konuşuyor.

  • 9 yaşındaki bir ülkücü faşist, çeteci, kendisini gözaltına almak isteyen polislerden birinin silahını belinden aldı. Bir kadın polisi öldürdü, bir diğer polisi yaraladı.
  • Olay sonrası yakalanan çeteci, onlarca polis tarafından dövüldü.
  • Adliyeye götürülürken üzerine siyah çöp poşeti geçirildi. Ve hayvan koruma polisinin gözlem aracına bindirildi.

Şiddeti ve öldürmeyi meşrulaştıranlar

Devlet kurumlarına sokak hayvanlarını toplayıp öldürme yetkisi veren AKP-MHP yasasının çıkmasının ardından gerçekleşen bu vaka düşündürücüdür.

Hukuk askıya alınıyor, bir caniye açıkça işkence yapılıyor, insanlık dışı muamele bir şov şeklinde topluma sunuluyor...

Ve bu cani, suç geçmişini birçok paylaşımla sosyal medya hesabında türlü ateşli ve ateşsiz silahlarla paylaşmış. Birçok vakadan gözaltına alınıp, bazılarından az ceza yiyip sokağa salınmış.

Haydi aracının bir katili götürmek için kullanılmasına hayır!

Katliam yasası iptal edilsin!

---

İşkence hortladı

İnsan Hakları Derneği (İHD), her sene yıllık hak ihlalleri raporu yayınlıyor. Bu raporda, derneğe başvurular ve medyaya yansıyan bilgiler derlenerek genel bir görünüm ortaya çıkarılıyor.

İHD 2023 Hak İhlalleri Raporu, şiddetin devlet eliyle uygulanmasının bilançosunu şöyle özetledi:

“Toplam 5312 kişi işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve küçük düşürücü davranış ve cezalara maruz kalmıştır. Buna göre 348 kişi gözaltında işkence ve kötü muamele; 733 kişi gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele; 16 kişi köy korucuları tarafından işkence ve kötü muamele; 594 kişi hapishanelerde işkence ve kötü muamele görmüştür. Ayrıca, tehdit ve ajanlık teklif edilenler/kaçırılma iddialarına maruz kalanlar 134 kişi; toplumsal gösterilerde güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu dövülen ve yaralananlar 3487 kişidir.”

Önceki yıllardaki raporlara bakıldığında, işkence ve kötü muamelenin her geçen gün güçlenen bir uygulama haline geldiği görülüyor.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol