Irkçılığa geçit yok

19.03.2024 - 14:42
Haberi paylaş

21 Mart Dünya Irkçılığa Karşı Mücadele Günü'nde 19:30'da Kadıköy'de Süreyya Operası önündeyiz. Canan Şahin, ırkçılığa karşı mücadelenin önemini Sosyalist İşçi gazetesi için yazdı.

21 Mart Dünya Irkçılığa Karşı Mücadele Günü, 1960 yılında Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı gösteri yapan siyahların polis ateşi sonucu katledilmesinin uluslararası düzeyde tanınması ile ilan edildi. Bugün Filistin’de İsrail’in inşa ettiği apartheid rejimini ve sürdürdüğü soykırımı düşündüğümüzde neden Güney Afrika’nın bu soykırımın itham edilmesi için uluslararası düzeyde çetin bir mücadele verdiğini daha iyi anlayabiliriz. Tabii ki ırkçılığı yenecek gücün Birleşmiş Milletlerin yüksek kürsülerinden yapılan kınama açıklamaları olmadığını biliyoruz. Dünyada yükselen ırkçılığa ve faşist partilere karşı gerçek gücümüz her yerde inşa edeceğimiz birleşik mücadeleden geçiyor. Uluslararası mücadele ise soyut birlikteliklerle değil bizzat içinde yaşadığımız toplumda işçi sınıfını ve ezilenleri bölen ırkçı fikirlere, ırkçı partilere ve en önemlisi bu bölünmüşlükten çıkarı olan egemen sınıflara karşı birleşik bir cepheyi sabır ve inatla örmekle mümkün.

Modern Türkiye devletinin tarihi aynı zamanda işçi sınıfının millileştirilerek zehirlenmesinin tarihidir diyebiliriz. Gayri-Müslim düşmanlığının soykırım ve zorunlu göçlerle resmî ideoloji haline gelmesinin üzerine her tarihsel dönemeçte eklenen katmanlar, var olan ırkçı milliyetçi havayı daha da karmaşık hale getirdiği gibi buna karşı mücadeleyi sosyalistlerin gündeminin merkezine oturtuyor. Bu katmanlardan en önemlisi Kürtlere karşı inşa edilen ve on yıllardır süregelen savaş ve göç politikaları ile pekiştirilen ırkçılık iken, son on yılın işçi sınıfı içinde yarattığı yeni canlı katman Suriyeli mültecilerin kalbini oluşturduğu göçmen düşmanlığı. Özetle içinde yaşadığımız toplum, Ermenilere, Rumlara, Yahudilere, Kürtlere ve Araplara karşı sistematik ırkçılığın katman katman örüldüğü bir toplum. Her savaş ve zorunlu göç zaten resmiyet kazanmış ırkçı devlet hafızasının yeniden mobilize edildiği bir sayfa açıyor.

Tam da bu yüzden görevimiz 21 Mart’ta Türkiye işçi sınıfını paralize eden bu ırkçı fikirlere tavizsiz bir savaş açmak ve bu bölünmüşlükten kimin çıkarı olduğunu net bir biçimde uluslararası derslerle birlikte anlatmaktan geçiyor.

Türkiye gayri resmi olarak yüzde 97’si kentlerde yaşayan 6 milyon göçmen ve mültecinin kentlerde küçük ölçekli işletmelerde kayıt dışı çalışıp, ortalamanın üzerinde kira ödeyip, asgari ücretin çok daha altında kazanarak hayatta kalmaya çalıştıkları bir hapishane. Kaçmaya çalışan mültecilerin Çanakkale açıklarında plastik botlarda ya da Türkiye kara sınırında ölümle cezalandırıldığı bir açık hava hapishanesi. Her seçim döneminde pompalanan ırkçılıkla ve bu ırkçılık yarışının hem muhalefet hem AKP tarafından ana seçim propagandası haline getirilmesiyle mahallelerinde linçlerin, işyerlerinde kayda geçmeyen göçmen işçi ölümlerinin ve şantiyelerinde cezasız vahşi katliamların fink attığı bir serbestiyetler ülkesi.

Avrupa Birliği ile 2016 yılında imzalanan Geri Gönderme Anlaşması ile bugüne kadar yaklaşık 10 milyar doların mültecilerin Türkiye’de tutulması için diyet olarak ödendiğini biliyoruz. Ama bu paranın azlığından yakınan hükümetin, her bir ayakkabı ve tekstil atölyesinde, mevsimlik işçi olarak pamuk tarlalarında ve fındık bahçelerinde, taşıma, otomotiv ve lojistik işçisi olarak kentin neredeyse mülteci gettosu haline gelmiş yoksul ceplerinde çalışan göçmenlerin kimleri ne kadar zengin ettiğini bilmiyoruz. İlki basın toplantılarında Türkiye’nin pazarlık kozu iken ikincisi Türkiye’nin kirli sırrı.

Hiçbir resmi otorite Antep’te, Adana’da, Ankara Altındağ’da, Maraş’ta, İstanbul İkitelli ve Küçükçekmece’de, İzmir Güzelyalı ve Torbalı’da linç girişimi ve katliam olduğunda çıkıp kimler mülteciler üzerinden para kazanıyor, göçmen işçiler ne kadar ve hangi koşullarda sömürülüyor sorularına cevap vermiyor. Egemen sınıf krizdeki ekonomiyi ucuz işçiliğin ve aşırı sömürünün, krizdeki politikayı ise ırkçı fikirlerin kurtaracağını biliyor. Bu kapitalist sınıfın uluslararası hafızası. Marx, 1870 yılında Amerika’ya göç eden iki Alman örgütçüye yazdığı mektupta şunları söylüyordu:

“Ve hepsinden daha önemlisi! Bugün, bütün İngiltere’nin bütün endüstriyel ve ticari merkezleri iki düşman kampa bölünmüş bir işçi sınıfına sahip: İngiliz proletaryası ve İrlanda proletaryası. Sıradan İngiliz işçi, İrlandalı işçiden nefret ediyor, çünkü o işçide kendi hayat standartlarını düşüren bir rakip görüyor. İrlandalı işçiyle bakarak, kendini egemen ulusun bir parçası sanıyor ve tam da bu sebepten dolayı İrlanda’ya karşı aristokratların ve kapitalistlerin bir aracı haline gelmiş oluyor ve [egemen sınıfın] kendi üzerindeki hakimiyetini güçlendiriyor. [Bu tutumuyla], İrlandalı işçilere dönük dini, sosyal ve ulusal önyargıları daha da besliyor. [İngiliz işçi sınıfının] bu tutumu Amerika’nın eski köle eyaletlerindeki “yoksul beyazların” “siyahlara” karşı tutumuyla nerdeyse aynı. İrlandalı işçi İngiliz işçiye borcunu faizliyle birlikte nakdi olarak ödüyor. İrlandalı işçi ise İngiliz işçide hem bir suç ortağı hem de İrlanda’daki İngiliz yönetiminin bir maşasını görüyor.

Bu karşıtlık, suni olarak basınla, dini kürsülerle, karikatürlerde, kısacası, egemen sınıfın elindeki tüm araçlarla devam ettiriliyor. Ve bu karşıtlık, örgütlülüğüne rağmen, İngiliz işçi sınıfının güçsüzlüğünün sırrını oluşturuyor. Kapitalist sınıfın iktidarını sürdürmesinin sırrı bu. Ve bu sınıf bu sırrı çok iyi biliyor.”

Şimdi bizim görevimiz bu sırrı her fırsatta ifşa etmek ve buna karşı mücadelenin işçi sınıfının hem harekete geçmesi hem de her harekete geçtiğinde kazanması için ne kadar hayati olduğunu anlatmak. Bu 21 Mart’ta, 23 kentte 27 Geri Gönderme Merkezi açmış, mahallelere kota koyarak mültecileri kimliksiz kağıtsız yeraltı işçisi haline getirmiş ve binlerce hukuksuz uygulamaya imza atmış bu hükümeti en geniş cepheyi kurarak teşhir edeceğiz. Arap ve göçmen düşmanlığını AKP karşıtlığının ana silahı haline getirmiş muhalefete mültecilerden elini çek diyeceğiz. Ve son olarak örgütlü olduğu yerlerde mültecilerin cehenneme dönmüş hayatlarını gündemine almaktan imtina etmiş sendikal liderliklere aşağıdan baskı yapacağız. Gelin bunları birlikte yapalım! Hepimiz göçmeniz! Irkçılığa ve Arap düşmanlığına geçit yok! Mülteciler kardeşimizdir!

Canan Şahin 

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol