Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, sadece Can Atalay'ın değil hepimizin hak ve özgürlüklerine karşı bir tehdittir.
Anayasaya göre en üst yargı organı olan ve aldığı kararların mutlak uygulanması gereken Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri Yargıtay tarafından suçlanıyor.
14 Mayıs seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay'ın milletvekilliği dokunulmazlığına rağmen hapiste tutulması AYM Genel Kurulu'nda oy çokluğuyla hak ihlali olarak değerlendirilmişti.
Gezi Parkı davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından onanan Atalay'ın serbest bırakılması gerekirken yerel mahkeme bu karara uymadı ve topu Yargıtay'a attı.
Yargıtay ise AYM kararını tanımadığı gibi "hak ihlali" kararı veren hakimler hakkında suç duyurusunda bulundu.
Bu durumda hak ihlali kararı veren başkan da dahil olmak üzere 9 AYM üyesi hakim yine AYM tarafından soruşturmaya uğrayabilecek. Yasalara göre AYM kendi üyeleri hakkında delile dayalı suç duyurularını işleme almak durumunda. Delile dayanmaya farazi suçlamaları ise reddedebilir.
Fakat soruşturmanın başlatılması AYM Genel Kurulu'nun en az 10 üyesinin oturumu ve kararına bağlı. Haklarında suçlama yapılan üyeler, genel kurula katılamıyor. Can Atalay için hak ihlali kararına hayır oyu veren 5 üyede dahil toplam 6 hakim geride kalırken, 10 üyelik genel kurul açılış çoğunluğu imkansız hale geliyor.
Bu, anayasal düzenin yüksek yargının bir kanadı tarafından tanınmaması, yüksek yargı organlarının çatışır hale gelmesi ve seçimlerle oluşan TBMM iradesinin tanınmaması demektir.
Gezi Parkı davasında "hükümeti ortadan kaldırmakla" suçlanan Can Atalay'ın özgürlüğü ve milletvekilli olarak meclise gelişinin engellenmesi büyük bir adaletsizlik iken AYM'ye yapılan birçok başvuru ve hak ihlallerinin saptanması imkansız hale getirilmek isteniyor. Yani yargıda adaletsizliğe uğramış bir kişinin (ki Türkiye'de bu pek çok kişidir) bunu düzeltme hakkı elinden alınacaktır.
Peki bunu kimler istiyor? En başta faşist MHP. Devlet Bahçeli, durmadan kapatılmasını istediği AYM hakkında birkaç hafta önce "Statüsü kökten değişmeli, mevcut yapısı tasfiye edilmelidir" demişti.
Can Atalay üzerinden AYM üzerinde baskı kuran başlıca kişi ise MHP İstanbul Milletvekili Fethi Yıldız. Yıldız, Gezi Parkı davasında ileri sürülen suçlamaların ve bunlara dayalı cezai kararlarının milletvekili dokunulmazlığını ortadan kaldırdığını iddia ederek tartışmayı başlatmıştı.
İstedikleri Yargıtay 3. Dairesi tarafından hayata geçirilirken MHP'ye en büyük destek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı ve başkanlık rejiminin mimarlarından Avukat Mehmet Uçum'dan geldi. Uçum, MHP'liler gibi AYM başkanı ve üyelerini "milli yargıya" karşı "yargısal aktivizm" yapmakla suçladı.
Aralarında eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün de bulunduğu bazı AKP'liler ise Yargıtay'ın AYM üyelerini yargılatma girişimine karşı çıkıyor. Fakat elbette söylediklerinin Saray'ın istekleri karşısında bir hükmü yok.
Daha önce AYM kararlarını uygulayacaklarını söyleyen şimdiki Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, Yargıtay kararına sessiz kalışı Külliye'nin de MHP'nin isteklerine sıcak bakmasının işareti gibi.
Başkanlık rejimiyle birlikte yargıdaki siyasallaşma ayyuka çıkmış, yargı sopası iktidarın istekleri doğrultusunda kolayca kullanılmıştı.
Yargıtay'ın AYM'ye bayrak açması ise bazı yargı mensuplarının meslektaşlarını rüşvetçilikle suçlaması üzerine geldi.
Yerel mahkemeler AYM ve AİHM kararlarını uygulamamakta direnirken şimdi Yargıtay ile AYM savaşa girdi.
Toplumun çoğunluğu gibi işler açısından da durum vahimdir. Haklarımız tehdit altındadır. Adalet taleplerinin önü zorla kesilmektedir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin girişimine karşı çıkmamız gerekir.