Gezi Parkı davası ve rejimin karakteri

04.10.2023 - 15:43
Haberi paylaş

Türkiye'de yargı her zaman - döneme ve koşullara göre - siyasi kararlar vermiştir. Fakat 2015 sonrası yargıdaki siyasallaşma, 15 Temmuz darbesi sonrası ilan edilen OHAL ve kurulan başkanlık rejimi ile had safhaya ulaştı.

Anadolu Kültür AŞ ismi altında sanat-kültür etkinlikleriyle meşgul ve iktidarın muhalifi durumunda olan Osman Kavala, hakkındaki müebbet cezasının Yargıtay tarafından onanması üzerine şunları söyledi: "Bu karar, delil olmadan insanları mahkûm etmenin yargıda norm haline geldiğinin en çarpıcı göstergesi olmuştur."

İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 2013 baharında gelişen Gezi Parkı protestolarına İstanbul'da 1,5 milyon, Türkiye çapında toplam 6 milyon kişi katıldı. Biri beraatla sonuçlanan iki davanın sonunda, Gezi'den 10 yıl sonra, önce 8 ardından 5 kişi milyonlarca kişinin katıldığı hükümet karşıtı gösterilerden sorumlu tutularak ağır şekilde cezalandırıldı.

Karar hukuki değil

Osman Kavala, 18 Ekim 2017'de Gezi protestolarında ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ ve 15 Temmuz darbe girişimi bağlamında ‘anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanmıştı.

Yargıtay tarafından 18 yıllık hapis cezaları onanan Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater ile birlikte ilk Gezi davasında yargılandı. 2020'de bu dava tüm sanıklar için beraatla sonuçlandı. Çünkü bu insanların, kendiliğinden bir kitle hareketi olarak gelişen Gezi Parkı protestolarını organize ettiğinin hiçbir kanıtı bulunamadı. Savcılık iddianamesi bütünüyle siyasaldı, ortaya tek bir delil bile koymuyordu. 

O gün Osman Kavala tahliye olacaktı. Fakat hakkında açılan ikinci soruşturma (15 Temmuz ve casusluk) tutuklama kararına evrildi ve Silivri hapishanesindeki tek kişilik hücrede tutulmaya devam edildi. 

Sonra bu davadan da beraat edecekti.

Yargıda yapboz oyunu

Yargı boş durmuyordu. Ocak 2021'de bir ceza mahkemesi, birinci Gezi davasında yargılanan dokuz kişi hakkındaki beraat kararını bozdu. Böylece ikinci Gezi Parkı davası başladı. 

İddianame temelde aynıydı, fakat 2018'de ordudan atılma, bir muhbirin ifadesi ve bazı polislerin yarattığı tuhaf delillendirmelerle çok daha siyasal bir hale getirildi. Soruşturmayı yürüten savcı ve polisler FETÖ/PDY üyesi olmaktan tutuklu ya da kaçak haldeyken bunların ürettiği düzmece soruşturma davanın temelini oluşturdu.

Sonuç, 9 kişiden birinin beraatı, 7 kişiye 18 yıl hapis ve bir kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapis oldu. Şimdi Yargıtay tarafından 5 kişi hakkındaki cezalar onandı ve bu cezalar neredeyse kesinleşti. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi üst yargı yolları olsa da daha önce her iki kurumun verdiği kararlar yerel mahkemeler tarafından zaten tanınmamıştı. 

“Türkiye koca bir şaka”

"Türkiye koca bir şaka ama buna ne kadar gülebiliriz?" diyor 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Çiğdem Mater. 

Osman Kavala kendi kuruluşu olan Anadolu AŞ'de çalıştığı için bu cezayı verdiler. Oysa kendisi belgesel sinemacı, kuruluşun sanat etkinliklerini koordine eden birisiydi. Milyonlarca kişi gibi o da Gezi'ye bir eylemci olarak katılmıştı. Tıpkı belgesel sinemacı ve aktivist Mine Özerden gibi. TİP'ten seçildiği halde Gezi davası kararı nedeniyle tutuklanan ve milletvekilliği düşürülmek istenen Can Atalay gibi. 

Tayfun Kahraman ise TMMOB yöneticisi olarak Gezi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile toplantı yapan isimlerden biriydi. 

Ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılan Osman Kavala'nın "suçu", parkın içindeki koordinasyon-sağlık merkezi için beş on plastik sandalye göndermesi ve protestolar bittikten sonra gerçekleştirilen bir tartışma toplantısını kendi mekânında yaptırmış olmasıydı.

Koca bir şaka gibi ama değil. Suçsuz 5 kişinin hayatı gasp edilmiş durumda. 

Rejimin politik ihtiyaçlarınca şekillenen siyasi davaların ve kararların dayatılması kabul edilemez. Gezi tutsakları için özgürlük ve adalet istemeye devam etmeliyiz. 

Çünkü hepimiz Gezi’deydik!

(Sosyalist İşçi) 

Bültene kayıt ol