Türkiye sosyalist hareketinin özgün değerlerinden arkadaşımız Roni Margulies’in vefatı bütün dostlarını üzdü.
Geriye anılarımız ve ortak mücadelemizin izleri kaldı.
Roni, DSİP’in yöneticilerindendi, yaşamı boyunca örgütlü mücadelenin savunucusu oldu ve bu narsizm bolluğunda, mütevazı bir duruşu oldu.
Türkiye’nin en tabu konularını sakince tartışabilme yeteneği çok rastlanan bir özellik değil bu topraklarda. Anlaşamadığınız konusunda anlaşıp yola devam edebilme meziyeti bizi bu günlere getirdi. Demokrasi, adalet ve barış mücadelelerinde bazı insanlarla her sefer birlikte olmak ve alanlarda buluşabilmek çok önemli.
Ama kara çalma, niyet okuma ve mobbing neredeyse milli sporlarımız kapsamında ve kifayetsiz muhterisler kendilerini tutamayıp hemen harekete geçtiler bile.
Türkiye sosyalist hareketinin çeşitli partileri Kürt hareketiyle kıran kırana millet vekilliği pazarlığı yaparken, ya da “aslolan kendi ayağımız üstünde durmaktır” deyip her zaman mesafeli tutumu sürdüren, risk almaktan kaçınan partiler karşısında, bu topa girmeyen ve sadece ilkesel bir dayanışma tutumu alan DSİP dışında pek başka bir yapı olmadı.
Roni, 80’i geçkin annesi ve teyzesiyle bir restaurantta yemek yerken, ailesinin yanında vandalların saldırısına uğramış ve Holokostun toplumsal belleğini taşıyan bu insanları dehşete düşürmeyi devrimci bir tutum sananlar, devrimci gelenekte kimseye ailesinin yanında müdahale etmenin yeri olmadığının bile farkında değillerdi. Saldırı yerinden kaçarak uzaklaşanlar bilmezdi ki Roni hayatında kimseye şiddet uygulamamıştı. Ailesi için de, siyasetteki bu lümpenleşme için de üzücü bir olaydı.
12 Eylül anayasasının değişmesi yetmez, A’dan Z’ye tümüyle değişmeli tutumu aldı diye yine benzer bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya kalmıştı. Adalet Ağaoğlu’ndan, Gülten Kaya’ya, Sezen Aksu’dan İsmail Beşikci’ye ülkenin onuru olan aydın ve sanatçılarımız, darbecilerin yargılanmasını istedikleri için hedef gösterilen listelerde yer almanın aslında onurunu taşıdılar.
Darbecilerin yargılanmasının yolunu açmamıza itiraz edenler, hep birlikte açtığımız yoldan faydalanıp, bizden önce davalarda müdahil olmak için kuyruğa girdiler. Evren davasını 73 baro içinde sadece 3 baro takip etti.
Siyasette mevcudu savunur durumuna düşürme rakibinizin asıl başarısı haline geldi.
Haklı olan Berfo Analar’dı, bu müptezeller değil. 12 Eylül anayasası değişikliğine karşı çıkararak Ak Parti’yle daha iyi mücadele edilir zırvaları esas Ak Parti’yi güçlendirdi.
“Sanık Kenan Evren darbecilikten hüküm giydiğinde, bu sonuç size rağmen mi, sizin sayenizde mi oldu?” sorusunun ağır vicdani sorumluluğu bu agresifleşmenin temel nedeniydi.
Halkın yüzde 60’ı darbe anayasası değişsin diye irade beyan eden halkı değil de, bu doğrultuda hareket etmediği için iktidara yönelmek gerektiğini Roni defalarca yazdı, çizdi.
Bugün de sosyolojik solla siyasal solu buluşturmaktan başka çare yok. Paradigmatik körlüğün aşılmasında Roni’nin metinleri önem taşıyor.
Arjantin gibi bir çok ülkede darbeciler askeri mahkemelerde yargılanıp, sivil mahkemeleri reddetiler, ama bizdeki kadar taraftar bulamadılar.
Stalinist, otoriter bir bürokratik sosyalizmi aşmayı hedefleyen bir zeminde özgürlükçü solcuların ortak siyasi tutum alması konusunda Roni ve partisiyle uzun müzakerelerimiz oldu, ama somut işbirlikleriyle ilerleme ile yetinildi.
Solun ortak bağımsız adaylığı kampanyamızda en istikrarlı ve kararlı katkıyı sunan siyasi ekip yine DSİP olmuştu.
Siyasetteki “esas duruşta durma” kültürünü aşma konusunda Roni’nin bize bıraktığı mücadele geleneğini sürdürmek gerekiyor.
Siyasetle niye ilgileniyoruz, devraldığımızdan daha iyi bir dünya bırakmak için. Sadece söylenip durmak değil, sözümüzü örgütlü söyleyebilmek için de aynı zamanda.
Roni, solun bir hayali cemaate dönüşmesini istemezdi, o yüzden de kendi gibi olmayanlarla dünyayı dönüştürebileceğini bilerek, onlarla temas kurmayı önemsedi, iradenin dönüşümü imkanından hiçbir zaman vazgeçmedi.
Vefatının ardından nefretlerine gem vuramayıp kaleme sarılan müptezeller bunca badirenin ardından hâlâ önlerini görmekten aciz desteksiz atıp tutuyorlar.
Paris Komününün yargıçların seçimle belirlenmesi ilkesini savunmak yerine, Bonapartların yargıyı belirlemesini ileri bir tutum gibi pazarlıyorlar.
Evren-Doğramacı ekibinin getirdiği başörtüsü yasağını cumhuriyetin kazanımı sanıyorlar.
Baykal’ın “12 Eylül anayasasının değişmesi müzakere edilemez” tutumunun Kılıçdaroğlu döneminde anayasa uzlaşma komisyonlarında yer alma siyasetiyle çöpe atıldığının bile farkında değiller.
Ak Parti yönetimine karşı 12 Eylül anayasasını değiştirmemeye dayanan politikalarla gizli bir 12 Eylül güzellemesi yaptıklarının bile farkında değiller.
Bütün bu rezillikleri deşifre eden Roni ve arkadaşlarına itibar suikastı yapmayı siyaset sanabiliyorlar.
Farkında bile değiller ki 2010 referandumunda hayır diyen MHP’nin, başkanlık sistemini önermesiyle birlikte denklem değişti ve evetçisi, hayırcısı, boykotçusu parti devleti modeline karşı yan yana geldiler. Bu haleyi sağlam ilkesel bir temelde genişletmek, Roni’nin mücadele bayrağını büyütmek anlamına geliyor.
Siyasetteki meczuplaşmaya teslim olmak yok.
Nazım’ın dediği gibi, sevgili Roni, “Elveda dünya, merhaba kainat” demenin hüznüyle seni sonsuzluğa uğurluyoruz.
Ufuk Uras
(Politikyol)