AKP’ye karşı nasıl bir mücadele sürdürüleceği iktidarın 2015'ten sonra yaşadığı değişimi ve tüm toplumsal muhalefetin maruz kaldığı zulüm ve yoksulluk ortamının boyutunu anlamadan sürdürülmesi zor bir tartışma. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kurulan OHAL rejimi, Türk usulü başkanlık rejiminin temelini oluşturdu. Bazı sol kesimler AKP'nin yaşadığı değişimi gözlemleyemiyorlar. AKP'nin bir siyasi hakeket olarak sınıfsal ve ideolojik değişimlerini anlamakta zorluk çekenler de var.
Yukarıdan aşağıya nefret propagandası
Devletin geleneksel yapısı kendi varlığına da kast ettiği için bu yapının baskıcılığına karşı direnen toplumsal kesimlerin en azından sesine kulak verirken burjuvazinin ekonomik politikalarının savunucusu olan bir siyasal odak olmaktan, devletin geleneksel yapısıyla hemhal olup iktidarın her türlü sağcı politikasını destekleyen faşistlerin desteklediği ve tüm sağcı, köhne, çürümüş fikirlere sahip çekirdek kitleye yaslanırken burjuvazinin ekonomi politikalarını uygulayan devlet aparatına dönüştü AKP. Bildiğimiz AKP Hakk’ın rahmetine kavuşurken, AKP’ye dair dönemsel farklılığı belirleyecek bazı sorular ortada durmaya devam ediyor. Devletin kapatmak istediği AKP, HDP'yi kapatmak isteyen AKP! LGBT hakları tanınmalı elbet diyen AKP, LGBTİ+ karşıtı nefret yürüyüşlerini düzenleyen AKP! Başörtüsü özgürlüğ için girişimde bulunuyormuş gibi yapan AKP, CHP başörtüsü özgürlüğünden söz ettiğinde aileyi yeniden tanımlamak isteyen AKP! Bir gözü mecburen AB'ye ve liberal demokratlara bakan AKP, MHP'nin ittifak ortağı AKP! Darbelere karşı söz söyleyen AKP, OHAL'le bir darbe yaşanmışçasına insanları mahveden AKP! İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan AKP, sözleşmeden çıkan AKP! Devletin ezdiği AKP, devletle halkı ezen AKP! Çözüm sürecini örgütleyen AKP, Kürtçe konuşanı tutuklatan AKP! 24 Nisan anmalarının izinli olduğu dönemdeki AKP, 24 Nisan anmalarını yasaklayan AKP! En son ulusalcıların halkla dalga geçtiği günlerde bu eleştirilere muhatap olan AKP ile şimdi soğan, domates fiyatlarını eleştiren yoksullarla dalga geçen AKP! Elbette dış politikada Ermenistan’la ilişkilerin demokratikleşmeye çalışıldığı, Kıbrıs konusunda devletin milliyetçi reflekslerinin dışında çözüm önerilerinin devreye girdiği dönemin AKP’si ile Azerbeycan’la beraber Ermenistan’a tehdit üzerine tehdit yağdıran ve Kıbrıs’ı Kıbrıslıların iradesini hiçe sayarak arka bahçesi gibi yönetmeye çalışan AKP! Elbette, her iki dönemin AKP’sine oy veren kitlelerin sınıfsal kompozisyonunda ve ideolojik şekillenmesinde keskin bir farklılık var. 2015’ten sonra MHP ile kurulan ve devletin daha geleneksel kadrolarının desteğini de bu vesileyle arkasına almaya çalışan AKP, tüm bu tartışmalı mücadeleler döneminin bir sonucu olarak bir parti ve bir hareket olarak AKP öldü ve başka bir şeye dönüştü. Dönüşümü özetleyen en önemli gösterge, artık kendisine ölse oy vermeyeceğini bildiği kitlelere öfke saçıp bu kitlelerin oy verdiği partileri ve siyasileri tehdit etmekle yetinmeyip, kendisine oy verme potansiyeli olan kitleleri de tehdit etmeye başlaması.
AKP karşıtı öfkenin güncelliği
AKP liderliği, devletin baskıcı yapısı nedeniyle özellikle dindar kent yoksulları ve küçük ölçekli sermaye grupları arasında popülerlik kazandı. AKP'nin tarihi, kadınlar, kent yoksulları ve işçi sınıfının çeşitli kesimlerinin bu parti etrafında birleştiği ve siyasal krizler, darbeler, darbe girişimleri ve toplumsal mücadelelerin yaşandığı bir süreci kapsar. Sağcı liderlik, darbeci devlet baskısından kaçınırken işçi sınıfı ve yoksullara seslenen bir pozisyon aldı. Ana akım sol, hatta radikal solun önemli kesimleri AKP’ye laikliğe karşı düşmanlık yapığı eleştirisiyle karşı çıktı. Bu ise Erdoğan ve çevresinin iki temel sınırlılığını gizlemekte etkili oldu. Birisi, bu parti işçi sınıfının taleplerini programatik düzeyde savunan bir parti olmadığı için tüm varlığı egemen sınıfa yaranmaya, onun çıkarlarını en iyi kendisinin savunacağını kanıtlamaya, bunu da geniş ve bu politikalarla uzlaşmaz bir nesnel karşıtlık içinde olan kitleleri ikna ederek yapmaya adamıştı. Bu, devletle karşı karşıya geldiği ilk yıllarında da böyleydi, şimdilerde artık açık etmeden duramadıkları hallerinde de böyle. AKP’nin sınırlamalarından ikincisi ise liderliğinin aşırı sağcılığıydı.
Erdoğan ve AKP önde gelenlerinin normali, şimdiki siyasal halleridir. Bu partinin önde gelenlerinin ilk dönemlerinde LGBTİ+ haklarını savunmaları, İstanbul Sözleşmesi sürecine ev sahipliği yapmaları, Oslo süreci ve çözüm süreci adını alan Kürt sorununa çözüm hamlelerinde bulunmaları, askeri vesayetle cebelleşmeleri hem hayatta kalma güdüsünden hem de bu kitlelerden bir dereceye kadar etkilenmelerinden kaynaklanıyordu. Bu partinin yaşadığı bu dönüşümü, 14-28 Mayıs seçimleri bağlamında bir kez daha kavrayamayanlar, ne içinde olduğumuz koşulların siyasi mimarisini ne de AKP tabanından geriye neler kaldığını, dolayısıyla bu partiye karşı bugün verilecek mücadelenin özünü kavrayabilirler.
Sorun, bu türden, geniş kesimlerden oy almayı başaran sağcı partilerin bu desteği sermaye sınıfının programının uygulanması için kullanmasına karşı, sosyalistlerin bu halk desteğini dağıtmak yönündeki politikaları ne kadar yaygın bir şekilde üretip üretemediğindedir. Amaç, daima, bu tabanın AKP desteğinin parçalanmasını sağlamaktır. Askeri vesayet döneminde darbeci eğilimlere karşı çıkarken aynı zamanda AKP liderliğinin sağcılığını ve neoliberal politikalarını eleştirerek bu tabanın siyasi eğilimlerinin değişmesi yönünde teşhir kampanyası yaparken, uzun bir süredir, bu partinin mutlak iktidarının yarattığı yıkıma karşı derinleşen öfkenin sınıfsal karakterini açığa çıkartarak doğrudan, tek başına AKP liderliğini teşhir etmek bir zorunluluk.
Balkon konuşmasında Demirtaş’a yönelik idam çağrıları, Berkin Elvan’ın ailesinin bir mitingde yuhalatılmasından sonra bu siyaset mecrasında tanık olduğumuz en vahim olaylar arasında.
Bu devlet koalisyonu, bu aşırı sağcı iktidar ittifakı yenilmek, dağıtılmak zorunda. Bunu yapacak olan, değişimden yana olan işçilerin birleşik mücadelesinin tüm siyasal alana yayılmış olan emekçilere AKP liderliğini en keskin biçimde teşhir ederken, ezilenlerin birleşik mücadelesinin toparlayıcı, dönüştürücü gücünü eylem içinde göstermesidir. Uzun bir süredir milyonları kapsayacak bir hareketin, öfkeyi örgütleyecek bir mücadelenin inşa edilmesini, bunun içinde antikapitalist bir sol alternatifin örgütlenmesini boşuna savunmuyoruz.
AKP’yi yenmek bu mücadelenin seçimden önce de ilk hedefiydi bugün de ilk hedefi.
(Sosyalist İşçi)