Finans piyasaları, her zaman isabetli tahminler yapmaz. Fiyatlandırmalar ve satın almalar, verilere dayanır. Veriler yanlış ise hamleler de duvara toslar.
14 Mayıs seçimleri öncesi ve sonrası yaşananlar bunun tipik bir örneği olabilir.
11 Mayıs gününün ikinci yarısında bir şeyler oldu:
- Türkiye kapitalizminin, kredi risk primi bir anda düştü. 2018'den bu yana zirvelerde dolaşan bu veri, bir ülkenin aldığı kredilerin (yani borçları) geri ödemesi açısından riskleri gösterir. Yüksekse o ülke ekonomisi, dış yatırım ve krediler için yüksek risklidir. Düşük ise tam tersi.
- Aynı gün Borsa yükselişe geçti. Kurun TL'nin değerini ayakta tutmak için Merkez Bankası tarafından baskılanması sonucu son 2 yılda küçük ve orta ölçekli yatırımcılar için Borsa yani şirketleri tahvillerini satın alma-satma öncelik yatırım aracı haline geldi. Yükseliş dönemlerini büyük düşüşler de izledi. Finans devlerinin spekülasyonları sonucu, birçok küçük yatırımcı kaybetti.
- Kapalıçarşı denilen, bankalar dışındaki döviz borsasında dolar ve euro epey yüksekten satılmaya başlandı. Bu yaklaşık bir kaç aylık bir eğilimdi. Seçimler öncesi, dış yatırımcıların Türkiye pazarından kaçışı ve ekonomiyi döndürmek için "sıcak para" denilen gerekli dövizin bulunamaması sonucu bu oldu.
Neden bir günde böyle şeyler oldu? Çünkü en güvenilir araştırma şirketleri olarak gösterilenlerin anketlerinde Kılıçdaroğlu açık ara farkla kazanacak olarak gösterildi. Bunu veri olarak kullanan finans piyasaları, Kılıçdaroğlu'nun başkanlığını satın aldı:
- Kılıçdaroğlu, Batı kapitalizmi ile uyumlu olacağını söylüyor, Rusya'yı nedef alıyordu. Ayrıca 300 milyar dolar "temiz" para getireceğine, yani uluslararası finans kuruluşlarına başvurulacağını duyurmuştu.
- Millet İttifakı'nın ekonomide öne çıkan isimleri - ki bazılarının bakan olacağı bile ileri sürüldü - "ortodoks" denilen klasik neoliberal yöntemi uygulayacaklarını duyurdu. Faizleri yükseltmek, Merkez Bankası'nı özerkleştirmek ve "reform" adı altında bütçe kesintilerine gitmek gibi.
15 Mayıs sabahı ise Erdoğan'ın önde çıkması üzerine rüzgar tersine döndü.
- Kredi risk primi, son altı yılın en yüksek seviyesine çıktı.
- Borsa düşüşle kapandı. Özellikle Türkiye'nin dış tahvillerine yatırım yapanlar kaçtı.
- Kur ise yüksekliğini korudu ve ertesi gün tırmanma eğilimi gösterdi.
Bütün bunlar Sosyalist İşçi okurlarını neden ilgilendiriyor?
- 2023'ün geri kalan aylarında 196,3 milyar ABD dolar dış borç geri ödemesi var. Bu yekunun önemli bölümünü şirketlerin borçları oluşturuyor.
- Türkiye kapitalizminin toplam dış borcu 448 milyar dolar seviyesine ulaştı. Geri ödemeler, ana parayı kapatmaktan çok, faizlerin döndürülmesi.
- Kurulu düzen, dış kredilere bağımlı olarak sürdürebildiği için büyük bir dış borca ihtiyacı var.
Biz işçilerin 2018'den bu yana yaşadığı ağır ekonomik sıkıntıların nedeni tam da bunlardır. Borçlarını kapatamayan iktidar, günü birlik tedbirler ve Hazine'nin rezervlerini eritmek pahasına ilerledi. Tek amaçları vardı: Öncelikle bankaları korumak ve güçlendirmek, ardından en büyüğünden en küçüğüne kapitalistleri desteklerle ayakta tutmak.
Peki bu ekonomik yol nereye çıktı? Bizlere ödetilen yüksek vergilere, dayatılan düşük ücretlere, başını kaldıran işçilerin kolluk tarafından ezilmesine ve grev yasaklarına, işçilerin türlü yollarla birbirilerine düşürülüp ortak mücadeleden uzak tutulmalarına. Ve hayat pahalılığına.
Peki 2. turda Kılıçdaroğlu etrafında toparlanan sermaye partileri ne öneriyor? Hemen hemen aynı şeyi. Londra'da "tefeci" tabir edilen dev finans kuruluşlarından birinde yöneticilik yapan eski bakan Mehmet Şimşek'in dolaptan çıkarılıp, seçim mitingine götürülmesi Erdoğan yönetiminin ekonomiye yaklaşımını da özetliyor.
Sandık ne gösterirse gösterirsin, iktidar tarafından varlığı inkar edilen ekonomik kriz, olduğu gibi yerinde duruyor. Sermaye partileri dışında işçilerin sesi olacak güçlü bir siyasi hareket olmadan, tabanda mücadeleler yaşanmadan durum değişmeyecek.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)