Büyük bir deprem yaşadık. Açıklanan son bilgilere göre; Türkiye’de göçmenler dahil 48 bin, Suriye’de 7 bin kişiyi kaybettik. 150 binden fazla yaralımız var.
Pazartesi günü (20 Ocak) bölgede yeni bir deprem daha oldu. Antakya, Defne, Altınözü ve Samandağ’da hayatını kaybedenler ve yaralılar var. Bu insanlar, çadır olmadığı için evlerine girmek zorunda kalmışlardı.
Yıkılan veya ağır hasarlı bina sayısı 160 bin, 400 bine yakın konut yıkıldı. Bir milyona yakın konut az ya da çok hasarlı.
Bölgeden en az 1,5 milyon insan başka illere göç etti. 200 bin çadır kurulmuş durumda, 1 milyon kişi çadırlarda yaşamaya çalışıyor. Ama çadır temini hala ihtiyaca cevap vermiyor. Özellikle göçmenler, kendi yaptıkları derme çatma barınaklarda kalmaya çalışıyorlar.
Depremin maliyeti 100 milyar doları bulacak. Bu yıl için bütçeye yükü en az 10 milyar dolar olacak.
Can kaybının ağır olmasında devletin en az 3 gün bölgeye müdahale edememesi etkili oldu. Tek adam rejiminde herkes cumhurbaşkanından emir bekledi. Daha sonra gelen yardımlar da koordinasyonsuzluk nedeniyle ihtiyaçları karşılamadı.
Erdoğan sivil toplumun, muhalif partilerin, belediyelerin gönderdiği yardımları engellemeye çalıştı, ama başaramadı. Herkes yardımları canla başla topladı ve ulaştırdı. AFAD bile ‘‘Yardımlara engel olmuyoruz, koordine ediyoruz’’ açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Maraş’ta deprem olacağı 3 yıl önce söylendi
Bilim insanları bu bölgede depremin olacağını 3 yıldır söylüyor. Özellikle 2020 Elazığ depremi sonrasında Maraş-Hatay ekseninde deprem beklendiği, bu depremin şiddetinin 7,5’tan yüksek olacağı söylendi. Neredeyse saatini vermek dışında her şey söylendi, ama iktidar hiçbir tedbir almadı.
İçişleri Bakanı Soylu “depremi İstanbul’da bekliyorduk, hazırlıklarımızı orası için yapmıştık” diyerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. Yani ölen insanlara “yanlış depremde öldünüz” diyor.
Bilim insanlarının bu kadar uyarmasına rağmen deprem hazırlığı olarak hiçbir şey yapılmadığı, İTÜ’nün ön inceleme raporunda görülüyor. Rapora göre bölgede bina temelleri uygun zeminlerde ve uygun ölçülerde yapılmadı. İnşaatlarda kalitesiz malzeme kullanıldı. İmar afları yıkımları artırdı.
Deprem gerçeği
Öncelikle siyasetçilerin ve hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var: Anadolu’da 13 milyon yıl önce oluşan bir deprem mekanizması var. Bu depremler daha milyonlarca yıl devam edecek. Nerede olacak diye korkuyla yaşayacağımıza, Türkiye'deki bütün kentleri deprem dirençli kentlere dönüştürmemiz gerekiyor.
1999 depremlerinden bu yana 23 yıl geçti, bu sürede bütün Türkiye deprem dirençli kentlere kavuşturulabilirdi, ama AKP iktidarı bu süreyi harcadı, doğru kullanmadı.
Doğru işler yapılsaydı, şimdi aynen Japonya gibi, ABD gibi, Şili gibi bu sorunu unuturduk. Deprem olduğunda evimizden çıkmazdık, böyle çok büyük bir olay gibi de algılamazdık, bir iki kişi tesadüfen ölürdü. Şimdiki gibi onbinleri toprağa gömmezdik.
Deprem sonrası için hazırlıklarımız çok yetersiz
Kamu kurumları depreme 3 gün müdahale edemediler. Dördüncü günden itibaren yardımlar gelmeye, çadırlar kurulmaya başlandı. Onda da büyük bir koordinasyonsuzluk yaşandı. Özellikle ısınma sorunu hiçbir zaman çözülemedi. İnsanlar dondurucu soğukta enkazların kaldırılması, varsa yaşayan bir kişi, onun kurtarılması için beklediler, sonra da bölgeyi terk etmeye başladılar.
Hâlbuki toplanma alanlarının çok önceden oluşturulması gerekiyordu. Toplanma alanı boş arsa, bahçe, park değildir. Toplanma alanı demek acil durumda özel olarak hazırlanmış, halka önceden bildirilmiş, insanların gelmesi gereken yerlerdir. Oturacağı, karnını doyuracağı yerdir, buralarda ısıtma sisteminin, tuvaletlerin, banyoların olması gerekir. Kısa süre de olsa insanların bütün ihtiyaçlarının karşılanabileceği, önceden planlanmış, inşa edilmiş yerlerdir. Bunlar Japonya'da var ama Türkiye'de yok. Toplanma alanlarının bu şekilde yapılması gerekir, ama yok, olsaydı şimdi soğuktan donan insanlar görmezdik.
Deprem dirençli kentlerde yaşamak istiyoruz
“17 Ağustos bir milattır, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” denildi, ama değişen bir şey olmadığı gibi bazı alanlarda geriye gittik. Şimdi artık bu gidişatı tersine çevirmeliyiz. Deprem dirençli kentlerde yaşamak istiyoruz. Bunun için üzerimize düşeni yapmalıyız. Kaynakların deprem hazırlıkları için kullanılması gerekir. Bunu bugünden iktidarlardan talep etmeliyiz.
Bilim insanları bina yapımları konusunda radikal değişiklikler önermelidir. Artık betonarme bina inşaatına son verilmeli, ahşap ve çelik ağırlıklı binalar inşa edilmelidir.
Şu bilgi hepimizde var: Türkiye deprem ülkesi, bütün binalar depreme dayanıklı imal edilmek zorunda. Bunun için ne kadar kaynak harcanması gerekiyorsa o kadar harcanmalıdır. Bu konunun unutulmasına tahammül edemeyiz. Bu hepimiz için bir can güvenliği sorunudur.
(Sosyalist İşçi)