Afette yaşamak yıkımla yüzleşmek

08.02.2023 - 19:16
Haberi paylaş

Gezegen, doğal ve insan faaliyetleri kaynaklı sayısız krizin ve afetin yıkıcı etkisi altında. Deprem gibi, “gerçekleşmesi önlenebilir olmayan” afetler söz konusu olduğunda, yapılması gerekenler kısaca; bu olasılıklara hazırlıklı olmak ve olabildiğince dirençli1 kalabilmek.

Sismik açıdan oldukça aktif bir coğrafyada yer alan Türkiye; Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattıyla deprem kuşağında bulunuyor. Bu coğrafya, 1500’lü yıllardan itibaren farklı zamanlarda 7 ve üstü büyüklüğünde 25 depremle sarsıldı.

Yaşanan yıkıcı deneyimlerden üretilen bilgiler, gelişen bilimsel ve teknolojik yöntemler ve küresel iletişim; deprem gibi doğal afetlere yönelik uluslararası çalışmaların hızlanmasını, politikalar ve eylem planlarının hazırlanmasını olanaklı kıldı. Örneğin; 18 Mart 2015 tarihinde, Japonya’nın Sendai kentinde düzenlenen 3. BM Dünya Konferansı’nda kabul edilen Sendai Afet Risk Azaltma Çerçevesi (2015-2030), afet riskinin azaltılması, afetlere karşı dirençliliğin artırılması ve bu anlamda mevcut risklerin tespit edilerek ortadan kaldırılmasını içeren bir kılavuz olarak ele alınmış. Bu kılavuz, 2005 yılında kabul edilen Hyogo Çerçeve Eylem Planı (HFA) 2005-2015: Uluslar ve Topluluklarda Afetlere Direncin Oluşturulması’ belgesinin de devamı niteliğinde. Türkiye, tüm bu uluslararası çerçevelerin tarafı, imzacısı konumunda.

6 Şubat 2023’te yaşadığımız korkunç boyuttaki yıkım ve kaybın bu acil ortamında, aktif deprem coğrafyasındaki Türkiye’nin ne kadar hazırlıksız ve koordinasyonsuz olduğu bir kez daha ortaya çıktı. 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinde ortaya çıkan korkunç tablo, 2011 Van depremi ve 2020 İzmir depreminin ardından bu kez 2023 yılında Kahramanmaraş merkezli 10 ilde binlerce ölüm-kayıp ve yıkım ile bir kez daha karşımızda. Uluslararası çerçevelerin, yol haritalarının ve uygulamaya yönelik prensiplerin ışığında, yasal düzenlemelerini özellikle 1999 depremlerinin ardından revize ederek yürürlüğe sokan Türkiye’de teorik anlamda adımlar atılıyor gibi görünse de çok boyutlu bir şeffaflık ve uygulama pratiklerinin hayata geçirilmediği, ne kadar yıkım olursa olsun, yaşamsal önceliklerin ısrarla göz ardı edildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. 

27 Ağustos 1999’da 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 27 Aralık 1999’da 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamede kesinleşen zorunlu deprem sigortası uygulamasının 2012 yılında deprem dışındaki afetleri de sigorta kapsamına alacak şekilde genişletilmesi, 13.07.2001 tarihinde 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun ve 12.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliğinin genişletilerek 1/1/2011 tarihinden geçerli olmak üzere bütün illerde uygulanması hüküm altına alınmış olması, yasal ve mesleki düzenlemeler açısından teorik düzeyde olumlu adımlar olsa da, son deprem ile ortaya çıkan tablo, bunca yılın birikiminin pratikte bir karşılığı olmadığını gösteriyor. 

1999 sonrasında hızlanan yasal düzenlemelerin devamı niteliğinde olan kanun ise, kamuoyunda en çok yansımasını bulan ve tartışmalara yol açan “kentsel dönüşüm” kanunu olarak da bilinen ve 31 Mayıs 2012 tarihinde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’dur. Öncelikle risk altındaki bölgelerin hızla sağlamlaştırılması ve dönüştürülmesi amacını ortaya koyduğu düşünülen bu yasa, büyük oranda, deprem açısından birincil öncelikli olmayan alanların yeniden inşasına aktarılan kaynaklar ile inşaat temelli kazanç sağlama aracı haline gelmiş durumda. Tespit, karar ve uygulama adımlarının çok büyük oranda o dönemki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi merkezi yönetimlere aktarıldığı bu yasa, doğal ve kültürel alanlar da dahil olmak üzere pek çok alanın imara açılması, yerinden edilme ve bunları takiben ortaya çıkan yeni eşitsizlikler ve riskleri beraberinde getirdi.

Her alanda merkezileşmenin, karar ve uygulama aşamalarının “tek yetki” ağzına bağımlı kılınması, sivil ve yerel girişimlerin sönümlendirilmesi, konuyla ilgili bilgi ve yol haritası sunan meslek odaları ve akademilerin kriminalize edilmesi, hali hazırda var olan ekonomik kriz ve beraberinde gelen derin yoksulluk ve barınma krizinden bağımsız düşünülemez. Yaşadığımız son depremde ortaya çıkan tablo da gösteriyor ki, yenilenen imar yönetmelikleri ve deprem öncelikli yasaların yürürlüğe girmesinden sonra inşa edilmiş yapılar da güvenli değil. Ayakta kalması birincil öncelikli olan yollar, köprüler, hastaneler gibi kamu yapıları güvenli değil. Afet öncesi pratik tedbirlerin alınmadığını ortaya koyan bu son acı deneyim, afet sırasındaki krizin yönetilmesi/koordine edilmesi ve orta ve uzun vadede yeniden hayata dönülmesi adımlarını da güvencesiz, umutsuz kılıyor. 

Depremini bekleyen İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde deprem toplanma alanları olarak belirlenen pek çok açık alanın yapılaşmaya açılması, doğal dengenin kendi öz dirençliliğini zayıflatan mega projelerin kalkınma hareketleri olarak sunulması, buna yönelik yükselen itirazların keskin bir şekilde susturulması, bölgesel-kentsel ve mahalli ölçekteki her türlü mekânsal uygulamanın tamamen rant temelli ve bilim ve canlı yaşamını koruma önceliğinden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Kentsel dönüşüm muğlaklığı içinde kendi kaderine ve inşaat sektörünün ekonomik kazanç önceliğine terk edilen halklar, her seferinde yerinden edilme/yerinden olma gerçeğiyle baş başa kalıyor.

Yüzleşme, yapılan hataların kabulü, öz eleştirisi ve çıkarılan dersler ile her anlamda yeniden inşa için yan yana gelebilmeyi gerektirir. 21 yıllık AKP iktidarının ve yıkıcı kapitalizmin uzun soluklu varlığının yol açtığı / derinleştirdiği bu son deprem de bu yüzleşmeyi zorunlu kılıyor. En basit ve yalın haliyle: Ya yaşam ya ölüm, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Esra Akbalık

---

Kaynaklar

1 “Tehlikelere maruz kalmış bir sistemin, topluluğun veya toplumun,- kendi temel yapılarını ve işlevlerini koruma ve onarma dahil, bir tehlikenin etkileri karşısında zamanında ve etkin bir şekilde direnme, soğurma, uyum geliştirme ve iyileşme becerisi”, Birleşmiş Milletler, Afet Risk Azaltma Uluslararası Ofisi (UNISDR), “UNISDR Afet Risk Azaltma Terminolojisi” -Cenevre, Mayıs 2009. http://(http://www.unisdr.org/ we/inform/terminology).

---

https://www.indyturk.com/node/607901/haber/t%C3%BCrkiye%E2%80%99nin-deprem-tarihi

Çaylı, E. (2022). “Konuk Editörden | Depremin Politikliği: Adaletsizlik, Risk, Dirençlilik,” beyond.istanbul 12: 4-9.

https://www.evrensel.net/haber/470292/jeofizik-muhendisi-dr-savas-karabulut-afet-temelli-bir-sosyal-konut-projesi-degil

https://www.afad.gov.tr/turkiye-risk-azaltma-plantarap-yururluge-girdi

https://uclg-mewa.org/uploads/file/748e86d91ae4409e9188794ddb6c004d/Sendai_TR.pdf

https://irap.afad.gov.tr/tr/42050/IRAP-HAKKINDA

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1284268-marmara-depreminden-sonra-17-yilda-ne-yapildi-ne-yapilmadi

DAŞKIRAN, F.,  AK, D. (2015). “6306 Sayılı Kanun Kapsamında Kentsel Dönüşüm”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi - Cilt:13 Sayı:3 (Eylül 2015) - Doi: http://dx.doi.org/10.11611/JMER674

(Sosyalist İşçi)

 

 

Bültene kayıt ol