Binlerce ölü, on binlerce yaralı. Yıkılan bina sayısı 10 bin, etkilenen insan sayısı 14 milyon. Sosyalist İşçi gazetesi, büyük depremin ardından geçen 48 saatte yaşananları değerlendirdi.
Depremde en çok zarar gören il Hatay oldu. Antakya, Defne, Samandağ, İskenderun, Kırıkhan her biri neredeyse yerle bir olmuş durumda. Adıyaman merkezde binaların üçte biri yıkıldı, geri kalanların büyük bir kısmı oturulamaz vaziyette. Antakya’da AFAD binası, devlet hastanesi, polisevi yıkıldı. Kahramanmaraş’ta ve ilçeleri Pazarcık, Elbistan, Afşin, Göksun, Nurhak’ta büyük yıkım var. Gaziantep ve ilçelerinde pek çok bina yıkıldı. Osmaniye, Adana, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Urfa ve Kilis’te yıkılan binalar, ölen insanlar var. Enkazlarda hala kurtarılmayı bekleyen insanlar var.
Bütün bu felaket tablosunu giderek ağırlaştıran diğer bir konu ise, yıkıldığı veya hasarlı olduğu için evlerini terk etmek zorunda kalan, milyonlarca insan. Bu insanlar soğukta, aç ve açıkta, 48 saattir yardım bekleyen yerler var. Hayatta kalan insanlar çadır veya konteyner gibi imkânlar olmadığı için dışarda varsa arabalarının içinde kalıyorlar, yoksa bulabildikleri herhangi bir kapalı alana sığınmış durumdalar. Yemek yok, su yok, elektrik yok, ısınma yok, internet yok. Bölgede özel ve kamu hastaneleri yıkıldı, sağlık sistemi yok.
Herkes yakınlarını el yordamı ve kendi imkânlarıyla kurtarmaya çalışıyor. Yıkıntı çok ve mevcut yardım ekipleri yetmiyor. İnsanlar yıkılmış marketlerden canları pahasına yiyecek almaya çalışıyorlar. Her taraf karanlık ve soğuk.
AKP-MHP koalisyonu ve kamu kurumları çok yetersiz
Deprem bölgelerinde koordinasyon açısından tam bir kaos hali yaşanıyor. Birçok bölgeye AFAD ekipleri, kurtarma ekipleri ulaşamamış durumda, ulaşılan yerlerde de kurtarma çalışmaları için çok yetersiz kalmakta.
Zamanla yarışıyoruz deniyor ama ortada öldürücü bir hantallığın, aymazlığın olduğunu görüyoruz. Yıllardır depremin geleceğini söyleyen bilim insanlarına kulaklarını tıkamanın acı sonuçlarını yaşıyoruz. Kızılay’ın da depremin altında kaldığını görüyoruz. İnsanlar iki geceyi titreyerek açık alanlarda geçirdiler, çadır temin edilemedi.
Hükümet bildiği şeyi yaptı OHAL ilan etti
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan OHAL ilan etti. OHAL kararı halkın hükümete olan tepkisi görünmesin, deprem gerçekleri daha fazla kamuoyu önünde sergilenmesin diyedir. OHAL demek grevlerin yasaklanması, söz, basın, ifade özgürlüğünün kısıtlanması demektir. TV radyo yayınlarına yasak, halkın haber alma hakkına engel koymak demektir. OHAL kararı geri çekilmelidir. Halkın ihtiyacı OHAL değil acil yardım ve dayanışmanın örgütlenmesidir.
TTB depremin ardından yapılması gerekenleri açıkladı
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Maraş depremine dair bilgilendirme notu yayımladı. Depremin hemen ardından planlanması gereken önlemlere ilişkin paylaşılan bilgi notu şöyle:
Bölgeye girişler güvenlik altına alınmalıdır.
Acil kurtarma ekiplerinin ulaşımını engelleyebilecek her türlü gereksiz ulaşım hareketliliğinden kaçınmak ve enkaz alanında yetkililerin talimatlarına ve yönlendirmelerine uymak gerekir.
Şu anda hayatta olanların hayatta tutulması ve tedavilerinin sağlanması gerekir. TTB bu konuda görev almaya hazırdır.
Şu an için bölgede yaşayanların en önemli sorunu barınmadır. Başta, yaşlılar, engelliler, gebeler, anne ve çocuklar gibi öncelikli gruplarının tespit ederek hızla güvenli barınma alanlarına yönlendirmeleri gerekmektedir. Tahliye koridorları ile kişilerin en yakın illerde geçici barınması sağlanmalıdır.
Bölgenin mevcut durumunun hızlı değerlendirme yöntemleri ile değerlendirilmesi bir an önce yapılmalıdır.
Yayılan bilgi kirliliği ile karşı karşıya kalacağımız bir dönem içindeyiz. TTB düzenli bilgilendirmeler ile bu durumla mücadele edecektir.
Deprem vergisi bankalara, müteahhitlere, duble yollara gitti
Devletin 1999 Gölcük depreminde almaya başladığı, daha sonra sürekli hale getirdiği deprem vergisi 840 milyar lirayı aştı. Ancak AKP hükümeti deprem fonunu tedbirlerin alınması, binaların güçlendirmesi için harcayacağına, yağmaladı. Toplanan paralar duble yollar, havalimanları, köprüler ve diğer harcamalarda kullanıldı.
Bu paralar deprem konusunda tedbir almak için harcansaydı, bugün meydana gelen yıkım olmayabilirdi. 1999 depreminin bedeli 20 bin insan ve 20 milyar dolar parasal maliyet olmuştu. Bugün yaşadığımız deprem ondan çok daha yıkıcı. İktidarların depreme karşı tedbir almamasının bedeli çok ağır.
Deprem nedeniyle Suriye’de yaşamını yitirenlerin sayısı 1782’ye yükseldi
Maraş merkezli deprem Suriye kentlerinde de büyük yıkım yarattı. 12 yıllık savaşın yarattığı sosyal ve ekonomik yıkımın üzerine gelen deprem, kış koşullarının da etkisiyle büyük bir felakete neden olmuş durumda. Suriye’nin çeşitli bölgelerinde ölenlerin sayısı 1782’ye, yaralananların sayısı 3 bin 749’a çıktı.
Suriye’de depremlerden etkilenen İdlib, Halep, Hama, Lazkiye ve Tartus illerinde arama kurtarma çalışmaları devam ediyor.
Suriye’de Halep, Lazkiye, Hama ve Tartus gibi rejim kontrolündeki bölgelerde 812 kişi hayatını kaybetti, 1449 kişi yaralandı. Muhalif grupların kontrol ettiği bölgelerde ise en az 970 kişi öldü, 2 bin 300’den fazla kişi yaralandı.
Dayanışma yaşatır
Depremin ardından halk depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamak için pek çok yerde dayanışma örgütlüyor. Birçok sendika, kadın ve öğrenci örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri dayanışma çağrılarıyla deprem bölgeleri için gerekli malzemeleri topluyor; koordinasyon ekipleri kuruyor. Dayanışma çağrılarıyla deprem bölgesindeki yurttaşların ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyor.
Eğitim Sen, bütün şubelerinde yardım kolileri hazırlıyor. KESK, DİSK, TMMOB, TTB yardım için organize oluyor. Bütün il ve ilçelerde halk kendi arasında organize olarak kamyonlara doldurdukları yardımları bölgeye gönderiyorlar.
HDP bütün örgütlerinde yardım kampanyaları başlattı.
DSİP yardım kampanyalarına aktif olarak katılıyor, özellikle en korunmasız grup olan mültecilere destek olmaya çalışıyor.
İşçi ve memur konfederasyonları Türk-İş ve Hak-İş acıları azaltmaya, yaraları sarmaya çalışacaklarını açıkladılar.
Bursa Yenişehir Şişe Cam işçileri bir TIR dolusu yardım topladılar.
Depremde zor durumda kalan evcil hayvanlar ve sokak hayvanları için yardım kampanyaları örgütleniyor.
Ancak iktidar AFAD dışında bölgeye yardım yapılmasını engellemeye niyetli, bunun ilk emareleri görülmeye başlandı. İktidarın bu tavrını teşhir etmeliyiz.
Depremin ardından pek çok ülkeden destek ekipleri geliyor, dayanışma kampanyaları yapılıyor
İngiltere’de Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (DAY-MER) ve Türkiye Halklarıyla Dayanışma Kampanyası (SPOT) bileşeni sendikalar hızla örgütlenerek dayanışma kampanyaları başlattılar.
Pakistan İşçi Konfederasyonu Türkiye ve Suriyeli depremzedelerde dayanışma mesajı paylaştı ve Pakistan yönetimini yardım için harekete geçmeye çağırdı.
Yunanistan Hastane Doktorları Federasyonu, depremle ilgili dayanışma mesajı yayımladı. Türk Tabipleri Birliğine (TTB) hitaben yazılan mesajda “Türkiye ve Suriye’ye gönderilecek insani yardım ve tıbbi malzemelerle ilgili olarak Yunanistan Sağlık Bakanlığı ile iletişim halindeyiz” denildi.
Meksika, Türkiye’ye 145 kişilik aramak ve kurtarma ekibi gönderdi.
Japonya’nın gönderdiği 18 kişilik Uluslararası Acil Kurtarma Ekibi, İstanbul’a ulaştı.
Avrupa Birliği (AB) depremler nedeniyle Avrupa’dan Türkiye’ye arama kurtarma ve sağlık ekipleri gönderen ülke sayısını 19 olarak güncelledi. Bu ülkelerin Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Polonya, Romanya, İtalya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Estonya, İspanya, Malta, Slovakya, Portekiz, Karadağ ve Arnavutluk olduğu, ekiplerde toplam 1150 kişi ve 70 köpeğin bulunduğu açıklandı.
Hindistan ve Fransa’dan arama kurtarma ekipleri ile insani yardım malzemelerini taşıyan uçaklar Adana’ya ulaştı.
Hollanda’da, depremlerin ardından depremzedelere yardım etmek isteyen binlerce Türkiyeli seferber oldu. Ülkenin farklı kentlerinde organize edilen yardım kampanyaları kapsamında binlerce kişi, depremden etkilenenler için acil ihtiyaç duyulan battaniye, hijyen malzemesi, bebek bezi, kışlık giysi ve ısıtıcı gibi malzeme yardımında bulundu.
Almanya’da Türkiyeli işçiler başta Berlin olmak üzere çeşitli kentlerde yardım toplamaya başladı.
Yurt dışından destekler gelmeye başladı. Bu depremi içe kapanarak değil uluslararası dayanışma ile aşabiliriz.
Kentler fay hatları üzerine inşa ediliyor
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, fay hatları üzerinde inşa edilen kentlere dair birçok rapor hazırladıklarını ve Cumhurbaşkanlığı dahil ilgili tüm kişi ve kurumlara ulaştırdıklarını ancak bunların hiçbirinin ciddiye alınmadığını söyledi.
“Ülkemizin kentleri, ranta ve talana, beton lobilerine teslim edilmiş durumda” diyen Alan şunları söyledi; “Ne fay hatları üzerinde doğru düzgün bir tedbir, ne bunun üzerine oturan kentlere dair bir tedbir alınıyor. Sıvılaşma riski yüksek gevşek zeminler üzerine her gün binalar yapıyoruz. Yani biz bunu söyleyince, ‘ne olacak? Denizin ortasına bile bina yaparız’ diyorlar. Buyurun işte yaptıkları binalarda insanlar nasıl can veriyor, görüyoruz”.
Bilim insanları Maraş depremi konusunda kamuoyunu bilgilendirmişti
Pek çok bilim insanı geçtiğimiz yıllarda Maraş bölgesinde bir deprem olasılığına dikkat çekmişti. Örneğin Jeolog Prof. Dr. Naci Görür, Elazığ depremi sonrası Doğu Anadolu Fayı’nın uyandığını, enerjisini 500 yıldır boşaltamayan fayın kırılmak üzere olduğunu 2020 yılında anlatmıştı.
Depremleri felaket haline getirmemenin elimizde olduğunu söyleyen Naci Görür, depreme dirençli kentler inşa etmemiz gerektiğini söyledi. AKP iktidarı bilim insanlarının bu uyarılarını hiçbir zaman dikkate almadı.
Sorumluları teşhir etmeliyiz
Depremdeki yıkımın asıl sorumlusu, bilim insanlarının uyarılarına rağmen gerekli tedbirleri almayan siyasi iktidarlardır. Siyasi iktidarlar, depremin etkisini azaltacak, en az yarayla atlatılmasını sağlayacak hazırlıkları yapmamıştır. Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu konusu unutulmuştur. En büyük sorumluluk da elbette son 21 yılın iktidar partisi AKP’nindir.
Neoliberal siyasetçiler, insan yararına olan ama sermaye için faydalı olmayan, kâr getirmeyen alanlara para harcanmasını önlemişlerdir. Örneğin deprem konusunda halka yardımcı olacak, destek olacak AFAD’ın toplam personel sayısı 6 bin. Kamuda çalışan 5 milyon insan var, 600 bin asker, 250 bin polis, 200 bin jandarma var. Ama çok hayati bir kurumda sadece 6 bin çalışan var.
İmar afları bu yıkımın bir başka sorumlusudur. İmar afları ile kurallara uygun olmayan binalarda insanların oturmasına izin verilmektedir, ölümlere davetiye çıkarılmaktadır.
Yardımları göndermede hükümet daha fazla imkân devreye sokmalıdır. Savaş uçaklarını, helikopterleri bomba atmak için kullanacağına insanlara yiyecek, ilaç, battaniye, çadır temini için kullanmalıdır. Donanma harekete geçirilmeli, kara yolu tıkalı ise denizden ihtiyaçlar gönderilmelidir. Pek çok yerde yardımlar toplanıyor, ama bunlar nasıl gönderilecek, belli değil.
Bütün bu konularda bundan böyle çok daha etkili, hesap soran ve kaynakların sermayeye değil halka, halkın can güvenliğine, eğitimine, sağlığına ayrılması için mücadele etmeliyiz.
İktidarın bu vurdumduymaz tavrının adı aslında cinayettir, insanların topluca öldürülmesine yol açmaktır, hesabını sormalıyız.