Devlet tüm kaynaklarını afetzedeler için seferber etmediği gibi emekçilerin yardımlarının ulaşmasına engel olmakta. Yıkıntılar başında bekleyen insanlar AFAD’ın varlığını hissetmiyor ama AFAD sitesinden sms ve banka bilgilerini paylaşıyor. Depremin üzerinden daha 48 saat geçmeden 10 ilde üç ay sürecek bir OHAL ilan edilmesi devletin ilgilendiği tek şeyin sermayenin güvenliği olduğunu gösterdi.
Bu arka arkaya iki deprem 13 milyonun üzerinde insanın yaşamını yerle bir etti.
Böylesine büyük bir felaket anında bile eleştirileri bastırmakla meşgul iktidara rağmen işçi sınıfı bir dayanışma seferberliği başlattı. İş yerlerinde, fabrikalarda, sendikalarla, meslek örgütleriyle, bölgeye yardım toplamaya başladılar. Sağlık çalışanlarından maden işçilerine pek çok insan kurtarma ekipleri kurmak üzere derhal harekete geçti.
Yaşadığımız bu büyük felaket işçi sınıfının örgütlerinin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha açığa çıkardı. Ancak hem ihtiyaçların merkezi anlamda tespiti hem de koordinesi açısından sendikaların merkezinde olduğu merkezi koordinasyon kurullarına ihtiyacımız var. Birbiriyle eş güdüm içinde çalışacak bu kurullarda meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, kadın ve LGBTİ+’ların, göçmenlerin ve hayvan severlerin örgütleri de bulunmalıdır. Sendikaların merkezinde olun bu kurullar, dayanışmayla sınırlı kalmamalı, ortak bir mücadele zemini yaratmalıdır.
Hem dayanışma hem siyaset!
Depremin ardından “olaya siyaseti karıştırmayın” diyenler, depremin etkilerinin bu kadar şiddetli olmasının doğrudan siyasi nedenlere sahip olduğunu gizlemeye çalışıyor. Ayrıca “siyaset yapmayın” sözünün kendisi siyaset yapıldığını göstermektedir.
Depremin ardından bekleyip, önümüzdeki genel seçimden bir hafta öncesine kadar OHAL ilan eden iktidar, apaçık bir şekilde siyaset yapmaktadır.
Onların OHAL’i varsa bizim de siyaset yapma hakkımız ve mücadele etme hakkımız var.
Bizi yaşatacak olan tam da budur.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’in etkilerini hâlâ yaşıyoruz. Sözüm ona darbecilerle cebelleşmek için ilan edilen OHAL, Kürtlere, sosyalistlere, barış imzacılarına, belediye başkanlarına, hatta CHP’li vekillere kadar uzayan bir doğrudan nobranlık rejiminin inşa edilmesi için kullanıldı. Binlerce insan, darbeyle hiçbir alakası olmamakla kalmayıp doğrudan darbe karşıtı olan binlerce insan iktidarın yerli-milli perspektifine uyumlu olmadıkları için OHAL kararnameleri kullanılarak tasfiye edildi.
Bu nedenle bize sadece siyaset değil, kitlesel bir siyasi mücadele lazım.
Depremin etkisini azaltacak, depremin şiddetinin ve yarattığı yıkımın artmasından sorumlu olanların yargılanmasını sağlayacak, depremin faturasını sermaye sınıflarına kesecek, kitlesel hareketler lazım. Bir yandan emek örgütlerinin koordinasyonunda somut dayanışma ağlarını örgütlemeliyiz ama aynı zamanda kitlesel bir şekilde kaderimizin belirlendiği siyaset sahasına el koymalıyız. Somut dayanışma yaşatır diyen sendikaların bu pratik yan yana gelişleri, her bir ölümün hesabını soracak kitlesel hareketler içinde bir yan yana geliş, güven geliştirme alanları haline gelecektir.
İşçi sınıfında aşağıdan biriken öfke, AKP-MHP koalisyonuna karşı birleşik eylemlerin örgütleyicisi olmalıdır. Böylesine büyük bir yıkımın karşısında işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin azmi, bunun mümkün olabileceğini gösterdi. Birlikte mücadele edersek, kazanabiliriz.
(Sosyalist İşçi)