Nor Zartonk üyesi Arno Kalaycı, Ermeni yetimhanesi Kamp Armen’in bugünlere nasıl geldiğini, yaşanan süreci, direnişi ve beklentilerini anlattı.
Röportaj şöyleydi:
Kamp Armen’i yıkıma götüren süreç nasıl başladı?
Burası bir Ermeni Çocuk Kampı. 1962 yılında Gedikpaşa’da Ermeni Protestan Vakfı burayı satın alıyor, tapusu ile birlikte. 1974 yılına gelindiğinde Rum Vakfı ile Milli Emlak arasında çıkan bir anlaşmazlıkta Yargıtay karar veriyor. 1936 yılından sonra azınlıklarca edinilen tüm mülkler iade edilmelidir çünkü Türk olmayan tüzel kişiler gerçek kişilere oranla daha güçlüdür. Bu nedenle Türk olmayan tüzel kişilerin mülk edinmesi milli güvenliğe aykırıdır deniliyor. Yabancılar kelimesini de kullanarak yargı kararını veriyor. Bu kararla bu ülkenin yurttaşı olan Türk olmayanlar hukuk dışına itiliyor, eşit olunmadığı yargı kararı ile tasdik ediliyor. 36 Beyannamesi,1936’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tüm vakıflara gönderdiği bir genelgedir. Elinizde ne kadar mal, mülk varsa bildirin, der. Yargıtay bunu bir vakıf senedi sayarak, gelecekte bir mülk edinebileceğine dair bir ifade bulunmadığı için 1936 yılından sonra edinilen mülkleri hukuk dışına iter ve tapular iptal edilmeye başlar sırayla. 1979’da Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kamp Armen için bir tapu iptal davası açar. Gerekçesini 1974’te Yargıtay’ın erdiği karara dayandırır ve tapu iptal edilir. 1983 yılında tapu iptal edilir ve ilk sahibine bedel iade edilir. İlk sahibi başkasına satıyor. En son, Türkiye Futbol Federasyonu eski başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın yakını Fuat Ulusoy’a kadar geliyor.
6 Mayıs’ta Fuat Ulusoy burayı yıkma kararı aldı. Dozerlerle girdi. İlk haberi burada yaşayan halktan aldı. Tuzla genelinde yaşayan CHP ve HDP’liler buraya gelerek yıkımı durdurdu. Sonra ilk haber gelir gelmez fırladık çıktık, buraya geldik. Buranın yıkılmasını istemiyoruz. Burası Hrant’ın yetiştiği yer, 1500’ü aşkın çocuğun emeğinin geçtiği yer. Aynı zamanda bizim için hafıza mekanı. 1915 soykırımı sonrasında topraklarında kalmayı başarmış insanların çocukları burada kalıyor, sığındıkarı bir yer burası. Bu topraklarda tutunmanın, bir arada olmanın yeşerdiği bir yer olmanın ifadesi burası sadece bir tuğla yığını olmanın ötesinde. Buranın artık herkesin bildiği üzere, burası devlet tarafından hukuksuzca gasp edildi, buranın Ermeni halkına iade edilmesini istediğimiz için buradayız.
Bu kadar destek bulmayı bekliyor muydunuz?
19 Ocak 2007’ye dön, milyonlarca insanın yürüdüğünü hatırla. O kadar destek bekliyor muydun? Kim bekliyordu? Biz de o kadar destekle karşılaşacağımızı ummuyorduk. Hrant Dink’in cenazesinde yürüyen insanlar da bizimle beraber geldi. Sağ olsunlar. Türkiyeli halklara duyduğumuz güvenin boşa çıkmadığını görmek güzel. 19 Ocak 2007 öncesinde değiliz artık. Yalnız bırakmadıkları için teşekkür ederiz. Ermenilerin bir kısmında şaşkınlık var. Hukuken işgal anlamına gelen bir durum için eylemi Türkiyeli Ermeniler yapıyor. O yüzden şaşkınım. Demek ki damarlarına basılmış. Politik olarak Ermeni halkı çekingen. Buraya gelmeye korkanlar var, anlaşılır. İçten içe gurur duyduklarını biliyoruz ama.
Burada nöbet tutma eylemine nasıl karar verdiniz?
Eylem de facto oldu. Sermayeye güvenmiyoruz, vincine, sözüne, aklına güvenmiyoruz. Bir gecede burayı yıkabilir, burada 36 yıl emeği olan bekçiyi kovan sermaye burayı ertesi gün yıkabilirdi. Burada yapılabilecek tek şey beklemekti. Bugün buradayız, bir şeyler toparlanabilir. 1915 ile yüzleşmek buradan başlanabilir. Biz sermayeye güvenip burayı boşaltamayız. Hukuken işgalci konumundayız, kendi evimizde işgalci konumundayız. Böyle tanımlanıyoruz. Kim bize işgalci diyebilir, burası babalarımızın, annelerimizin büyüdüğü yer. Buraya gelirken, burası nasıl olsa yıkılacak diye gelmedik. Yıkılsa da geri alacağız diye geldik. İnkâr edilemeyecek bir haksızlık gözümüzün önünde duruyor.
Mülk sahibi ile görüştünüz mü?
Mülk sahibi ile birebir görüşmedik. Ben kendimi vebal altında hissetmiyorum, Ermenilerin parası var, alsınlar dediler. Ben bir buçuk ay süre verdim dedi. İnsan hayret ediyor bu hoyratlığa. Ermenilerin parası var, gelsinler alsınlar. Canımıza sahip çıkabiliyoruz, malımıza sahip çıkmaya fırsat olmuyor. Şimdi burada olmamız bile mucize. Bu ülkede hala yaşamak istediğimizin göstergesi burada olmamız.
Devletin soruna yönelik yaklaşımı nasıl?
Devlet ile görüşmeler başladı, buranın geleceğine ilişkin bir görüşme. Olumlu atmosfer var gibi görünüyor ancak burası herhangi bir partinin seçim siyasetine alet edilemeyecek kadar kıymetli bir yer. Bini aşkın yoksul, yetim çocuğun emeği varken, Hrant’ın anısı varken burada hiçbir partinin seçim malzemesi olamaz. Bir gecede nasıl gasp edildiyse iade edilir. Seçim siyasetine malzeme olmasını izlemek istemiyoruz. Önümüzde bir ay gibi bir süre var.
Kamp Armen’deki atmosfer nasıl?
50 yıl önce olduğu gibi kendi toprağımızı ekip biçmeye başladık. Duvarları boyuyoruz, ortalığı temizliyoruz. İlk işimiz, kampın hikayesini tiyatrolaştırmaktı. Yıllar sonra burada çocuk cıvıltısı duymak, buranın eski sakinleri için önemli olmuştur. Kılıç artıkları burada yaşayabilirler. Çocuklar için resim, ebru atölyeleri yapıldı. Tuzla’da yaşayan yerelin çocuklarıydı atölyeye katılanlar. Paneller, film gösterimleri yapıyoruz. Israrla barışı, kardeşliği savunuyoruz. Hrant’ın mirasını yaşatmaya çalışıyoruz. Burada bunu kollektif şekilde hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Çok uzak bir yer değil. Bir otobüs bir metro. Dayanışmaya ihtiyacımız var. 19 Ocak’ta yürüyenlere neredesin Ahparig diye sormak istiyorum. Bir şeyle yüzleşecekseniz ilk durak burası, önünüzde bir fırsat var, gelin burayı sahiplerine iade edelim.
Arat Saadetyan/Demokrat Haber