Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) tarafından her yıl düzenlenen Sosyalist Tartışma, Kadıköy’de başladı. İlk gün yapılan iki toplantıdan notlar...
Medya oturumu, Elif Ünal’ın moderatörlüğünde, akademisyen Can Irmak Özinanır’ın sunumu ile başladı. Sunumdan sonra, salondan dinleyiciler de soru ve görüşleri ile tartışmaya katkıda bulundular.
Can Irmak Özinanır medyanın, kapitalist ideolojinin yeniden üretilmesi ve kitlelere aktarılmasında önemli bir rol oynadığını anlattı. Konuşmasından satır başları şöyle:
“Medya kendisini sürekli bağımsız ve tarafsız olarak sunmaya çalışır, ama bu doğru değildir, medya kapitalist sistemin önemli bir hegemonik aygıtıdır. Frankfurt Okulu medyanın güçlü bir eleştirisini yapmıştır.
Medya, bazı solcuların dediği gibi sadece kapitalistlerin borazanı da değildir. Gramschi’nin de belirttiği gibi medya asıl olarak bir ideolojik hegemonya alanıdır. Ana akım medya devletin bir uzantısıdır, onun tamamlayıcısıdır, egemen fikirlerin halka ulaşmasını sağlar. Mücadele eden kitlelerin ise kendi medyaları oluşur. Kürt medyası buna bir örnektir.
Medya endüstrisi aynı zamanda kapitalist üretim sürecinin bir parçasıdır. Burada ücretli çalışan herkes işçidir. Sendikalarda örgütlenmesi gerekir. İşçi sınıfı mücadelesi ile dayanışma içinde olmalılardır.
Dünyayı değiştirmek için medya alanında etkili olmalıyız, medyada mevzi kazanmalıyız. Yeni bir toplum anlayışımız gibi, yeni bir medya anlayışımız da olmalı. Katılımcılık bu konuda önemli bir nokta.”
Sosyalist Tartışmanın ikinci toplantısı: “Neoliberalizmin krizi, Tanımlar ve çıkış yolları”
Sosyalist Tartışmanın ikinci toplantısının moderatörlüğünü Dila Ak yaptı. Bülent Somay, Ferda Keskin, Yıldız Önen sunum yaptılar. Sunum sonrası salondan katkı ve sorularla toplantı devam etti.
Ferda Keskin’in konuşmasından başlıklar şöyle:
“Neoliberalizm konusunda ilk tespitler 60’lı yıllarda, daha henüz neoliberalizm ortada yokken Foucault tarafından yapılmıştır. Foucault, Almanya’da 2.dünya savaşı sonrası devletin olmadığı bir ortamda, iktisadi yapının nasıl oluşturulduğunu anlatır. Bu dönem Almanya’da ekonomi devletin emrinde değil, devlet ekonominin emrindedir.
Neoliberalizmin, liberalizmle, isim benzerliği dışında hiçbir alakası yoktur. Neoliberalizm, insan emeğinden “sermaye” olarak bahseder. Her insanın şirket gibi, kendi çıkarları doğrultusunda davranması gerektiğini söyler. Emek-sermaye çelişkisini reddeder.
Neoliberalizm, liberalizmden farklı olarak, kapitalizmin önünü açmak için devletin müdahaleci olmasını ister.”
Bülent Somay’ın konuşmasından başlıklar şöyle:
“Neoliberalizm sadece rekabete izin veren bir sistem, başka her şeyi yasaklar. Liberalizm “bırakın herkes istediğini yapsın” der. Neoliberalizm “herkes sadece rekabet etsin” der. Bugün artık dünyada liberalizm yok, liberalizm öldü, sadece neoliberalizm var.
Neoliberalizmin ilk çıktığı 80’li yıllarda bizler henüz sopasını görmemiştik. Ama 90’lı ve 2000’li yıllarda, özellikle 2008 krizinden sonra neoliberalizm sertleşmeye başladı. Bugün giderek daha da otoriter hale geliyor.
Neoliberalizm, kapitalizmin 70’li yıllardaki krizine bir cevaptı. Ama şimdi neoliberalizmin krizine kapitalizmin vereceği bir cevap yok. Kapitalizm bu krizden çıkamaz, çünkü işçi sınıfına vereceği taviz kalmadı. Dünya üzerinde boğaz tokluğuna çalıştıracağı yeni bir işçi kesimi de yok.
Kapitalizmin önünde artık tek bir seçenek var: Otoriter, otokratik bir kapitalist sisteme yönelmek. Bunun Çin gibi başarılı bir örneği de var. Kapitalist devletler grubu arasındaki mücadele, Ukrayna, Tayvan gibi coğrafyalardaki savaşlar veya savaş tehditleri, bu geçiş döneminde kimin söz sahibi olacağı kavgasıdır.”
Yıldız Önen’in konuşmasından başlıklar şöyle:
David Harvey neoliberalizm süreci için “ekonomik elitlerin güçlerini restore etmeleridir” der. Başka bir deyişle sınıflar arasındaki dengelerin sermayedarlar yararına değiştirilmesidir. Ve devletin bizzatihi müdahalesiyle bu yapılmıştır.
Devlet ile sermaye arasında kapitalizmde çok sıkı bir ilişki doğmuştur. Devlet daha çok vergi toplamak için kârlı şirketlere ihtiyaç duyar. Şirketler kendileri için devletin altyapı kurmasına, krizlerden sonra ortalığı toplamasına ve işçi sınıfının direnişini bastırmasına, teknoloji vs alanlarında pek çok yeni araştırmayı finanse etmesine ihtiyaç duyar. Bunu ekonomik krizler ve pandemi döneminde çok net gördük. Tüm devletler işçilere minimum destek olurken başta büyük şirketler olmak üzere hepsine trilyonlarca dolar yardımlar verildi.
Neoliberalizm hem bir politik ideolojidir hem de bir ekonomik stratejidir. Neoliberalizm, ekonomik olarak özeleştirme, kuralsızlaştırma ve finans sermayesinin serbest dolaşımıdır. Politik olarak karşı-devrimci bir projedir. 1970’lerdeki işçi sınıfının yükselen hareketini ortadan kaldırmaya gelen bir stratejidir.
2008’de başlayan ve pandemi ile çok daha derin bir hale gelen ekonomik kriz, artık dünya tarihinin gördüğü en büyük kriz, bunda herkes hemfikir. Dolayısıyla demokrasi sınırlarının da en çok daraldığı bir dönemden geçiyoruz. Üstelik kapitalizm sadece ekonomik kriz ile uğraşmıyor, dünyayı her an yok oluşa götüren büyük bir iklim krizi de devam ediyor.
Demokrasi; seçimlere endeksli, seçilen yönetimin hesap verebilir olduğu, iktidar beğenilmediğinde halkın oyla değiştirme hakkının olduğu, kanunun üstünlüğü vs. olarak anlatılır. 4-5 yılda bir oy kullanın gerisi önemli değil, denir.
Demokrasi Bizim için bunun ötesinde esasında kitlelerin verilen kararlara, uygulanan politikalara ne derece müdahale edebildiği ile alakalı. Bulunduğumuz yerlere HES yapılması, ücretlerimizin nasıl belirleneceği vs bunlara biz karar verebiliyor muyuz? Grev yapma, gösteri yapma, basın-yayın özgürlüğü vs. var mı?
Neoliberalizm Türkiye’ye 1980 askeri darbesi ile geldi. 24 Ocak kararları işçi eylemleri yüzünden uygulanamadığı için darbe oldu. Darbe veya aşırı baskı rejimleri ile özelleştirme, kamu harcamalarının azaltılması, ücretlerin düşürülmesi, sendikasızlaştırma sağlanabildi.
Dünya hem ekonomik hem siyasi hem de iklim olayları yüzünden öyle bir hale geldi ki noeliberalizmi yaratan sistemi değiştirmeden bu kriz döngüsünden kurtulmak mümkün değil.
Dünyada başörtüsü zorbalığına karşı kadın direnişi ile başlayan ve şu anda her yere yayılan İran direnişi, İngiltere’de başlayan ama kısa sürede Fransa ve başka ülkelere sıçrayan grevler, ırkçılığa karşı göçmenlerle dayanışma eylemleri, kürtaj vs diğer baskılara karşı kadın eylemleri, iklim krizine karşı durmaksızın süren mücadeleler var.
Seçimleri bekleyin diyenler, yeni hükümetin neoliberalizmine devam edelim diyorlar, biz ise sistemin değişmesini istiyoruz. Aşağıdan bir muhalefet, hayal değil tek silah. Neoliberalizm küresel bir sistem, o yüzden antikapitalist mücadele de enternasyonal olmalı.
Sosyalistler, sivil hakların savunmasından iklim krizine karşı mücadeleye, ezilenlerin direnişinden eşitliğe karşı mücadele edenlere; tüm hareketleri en geniş cephelerle inşa etmelidir. Reform mücadelesi sosyalist mücadelenin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu tür mücadeleler ile işçi sınıfının mücadelesi birleştirilebilirse sistemi değiştirmek mümkün olacaktır. Bu mücadelelerde, daha demokratik bir kapitalist sistemin çözüm olabileceğini iddia edenlerle de tartışmaya devam etmemiz gerekir.