“Yasa değişikliğine ruhunu veren AKP-MHP blokunun aşırı sağcı fikirleri”

13.10.2022 - 11:23
Haberi paylaş

AKP ve MHP’nin teklifiyle mecliste görüşülen sansür yasasını iletişimci Can Irmak Özinanır ile konuştuk. 

“Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” niye “Sansür Yasası” ve “Dezenformasyon Yasası” olarak da anılıyor? 

Bunun sebebi kanun değişikliğinin tam olarak hakikat üzerinde bir tekel kurmak üzerine inşa edilmiş olması. Kanun değişikliği AKP-MHP iktidar blokunun ana akım medyayı bütünüyle ele geçirmesinin bir devamı olarak gerçekleşiyor. 

İktidar, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra giderek artan bir biçimde geleneksel medyada kendisine yakın olmayan yayın gruplarını farklı yollarla sindirmeyi başardı. Bildiğimiz anlamdaki haber medyası yok olurken, bu alanda çalışanların önemli bir kısmı gazetecilik faaliyetlerine internet sitelerinde devam etmeye başladı. Yeni kanun teklifi bu alanı da sindirmeye dönük bir hamle. 

Hükümet çevresi teklifi internette dolaşan “yanlış bilgilere” karşı bir yasa olarak sunarak adına “Dezenformasyon Yasası” diyor, ancak muhalefetin tanımlaması çok daha yerinde; bu bir sansür hamlesi. On binlerce insanın sosyal medyada yazdıkları nedeniyle yargılandığı, gazetecilerin habercilik faaliyetine davaların açıldığı bir ortamda bu yasa, demokrasinin kırıntısına bile tahammül edemeyen aşırı sağcı bir müdahale olarak görülmeli. 

Bu yasa değişikliğinde medyayı kontrol altına almakta kullanılacak ne gibi maddeler var? 

Türkiye’de hâlihazırda geleneksel mecralarda faaliyet gösteren basın emekçileri, örneğin muhalif gazeteler Basın İlan Kurumu (BİK), Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi aygıtlar kullanılarak baskı altına alınmaya çalışılıyor. Mesela yakın zamanda Evrensel gazetesinin resmi ilan ve reklam hakkı BİK tarafından tamamen keyfi biçimde iptal edildi ve gazete gelirsiz bırakılarak yok edilmeye çalışıldı. 

Yeni teklif, internet sitelerini de süreli yayın kategorisine alarak internet mecrasında çalışanların da bu tür düzenlemelerle karşılaşmalarının yolunu açıyor. BİK ve RTÜK’ün yanına bir baskı mekanizması olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BİK) da eklenmiş oluyor. 

Teklifin en hayati maddesi ise Türk Ceza Kanunu’na eklenmesi istenen 217/A. Bu maddede “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” deniyor.  Buradaki “gerçeğe aykırı bilgi” tanımı belirli değil. Bu değişiklik kabul edilmiş olsa, şu anda yasaya sansür yasası diyor olmamız bile gerçeğe aykırı sayılabilir ve hapisle cezalandırılabilir. Bu sadece basını değil, tek tek bireyleri de ilgilendiriyor. İktidar blokunun gerçek olmadığını düşündüğü herhangi bir bilgiyi bırakın yazmayı, paylaşan bir kişi bile cezalandırılabilir. 

Hukukçular, nasıl uygulanacağı tamamen belirsiz bırakılan böyle bir düzenlemenin “hukuki belirlilik” ilkesine aykırı olduğunu söylüyorlar, yani neyin suç olduğu veya olmadığı konusunu muğlakta bırakan düzenlemenin keyfi bir biçimde ifade özgürlüğüne karşı kullanılacağı çok açık. Yargıtay üyesi İhsan Baştürk’ün de yasa değişikliği üzerine yapılan bir oturumda benzer çekinceleri dile getirdiği haberi medyada yer alıyor. 

Son zamanlarda ifade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki ilişki de tekrar tartışılır hâle geldi. Yeni düzenleme nefret söylemini engelleme konusunda da etkili olabilir mi?  

Bilakis nefret söyleminin çok daha güvenceli bir şekilde karşımıza dikilmesine yol açacak bir düzenleme. Son zamanlarda özellikle LGBTİ+’lara dönük bir nefret kampanyasının birebir hükümet yetkilileri ve medyası tarafından örgütlendiğini açıkça görüyoruz. Bu kampanyanın en temel argümanlarından biri “dış kaynaklı” bir “LGBTİ+ lobisi”nin Türkiye’deki aile yapısını bozmaya çalışıyor olması. Aslında tam olarak 217/A’da açıklanan duruma tekabül eden gerçek dışı ve açıkça nefret söylemini hızla fiziki saldırganlığa dönüştürebilecek bir argüman, ancak gerçeğe karar veren siyasi iktidar olduğu için buradaki nefret söylemi ifade özgürlüğü sayılıyor. 

Yasa değişikliğine ruhunu veren AKP-MHP blokunun aşırı sağcı fikirleri. Dolayısıyla düzenlemeyle beraber milliyetçi, ayrımcı, cinsiyetçi yorumlar “hakikat” sayılırken, bunlara karşı çıkan her tür haber, paylaşım, yazı, yorum “gerçek dışı” sayılarak cezalandırılabilir. 

Hukukçu Rıza Türmen’in belirttiği gibi, ifade özgürlüğünün en temel unsuru bireyi devlete karşı korumasıyken, bu düzenleme devleti bireyin ifade özgürlüğüne karşı koruyor. Üstelik bu düzenleme sadece bireylerin ifade özgürlüğünü değil halkın haber alma hakkını da ihlal ediyor. Dolayısıyla burjuva sınırlar içindeki hak ve özgürlükler ve liberal basın ilkeleri bile ortadan kaldırılmış oluyor. 

Bu ortamda seçime gidilecek, sansür yasası muhalefetin zaten kendisine yer bulamadığı basında artık hiç yer bulamamasına neden olacak, hatta 217/A yüzünden, yer bulması hâlinde de kriminalize edilebilecek olması anlamına geliyor. HDP gibi her gün baskılarla karşılaşan bir partinin yanı sıra bu düzenlemeyle ana muhalefet partisinin sözleri bile suç kapsamına sokulabilir hâle geliyor.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol