Otoriter rejim çatırdarken...

04.08.2022 - 11:19
Haberi paylaş

Dünyada otoriter rejimler daha sağlarındaki faşist güçler tarafından baskı altına alınırken, Türkiye’de rejim, hali hazırda faşist bir parti tarafından aktif bir şekilde destekleniyor. Türk usulü başkanlık rejimi, rejimin hiyerarşik yapısı gereği başkanmış gibi davranan asli yöneticinin istifasının mümkün olmadığı bir teknik koşul yaratıyor. Bu yapı dışındaki her durumda, Türkiye’de tüm alanlar mevcut yöneticilerin topyekûn istifasının kaçınılmaz olduğu bir keşmekeş içerisinde. 

Türkiye’de önümüzdeki 10 ayı Erdoğan-Bahçeli iktidarına karşı nasıl direnileceği belirleyecek.

Egemen sınıf bölünmüş durumda

Türkiye egemen sınıfı çeşitli şekillerde bölünmüş durumda. 

İktidara yakınlık-uzaklık, ihalelerden pay kapabilme-kapamama, Merkez Bankası’na yaklaşım, faiz-enflasyon tartışmalarında alınan tutum, asgari ücret, orta vade ekonomi programı, yargı alanında yaşananlar, Cumhur ve Millet ittifaklarına yaklaşım egemen sınıfın çeşitli kesimlerinin farklılıklarını derinleştiriyor.

İktidarın istifa müessesinden uzak karakteri, sağlam bir rejim varmış gibi gösterse de bunun bir yanılsama olduğu çok açık.

Önümüzdeki dönemde sınıf mücadelesi, bu bölünmeyi daha da derinleştirmeyi önüne temel bir hedef olarak koymalı.

Bölgesel güç olmak

Bu bölünmüşlüğün şimdilik işlemediği, tersine bölünenleri birleştiren tek alanın dış politikada bölgesel bir güç olma arzusu olduğu görülebilir. Militarist hayaller her ne kadar Türkiye’nin ekonomik gerçeklerinin duvarına çarpsa da hem egemen sınıfta hem de siyasal alanda ve devlet kademelerinde yaşanan bölünmelerin üzerini örtüyor. Tüm devlet kademelerinde ne ABD ne Rusya (aslında hem ABD hem Rusya anlamına gelen bir tez bu) politikası etrafında bir tutum alıp çevre ülkelere askeri müdahalelerde bulunan Türkiye tıpkı diğer otoriter rejimler gibi böylece içeride milliyetçiliği de körüklemiş oluyor.

“Kürt sorunu çözülmüştür”

Bölgesel güç olma, dünyaya meydan okuyormuş gibi davranma politikasının arka planında Kürtlerin temel haklarına yönelik baskı politikalarının sürekli kılınması yatıyor. Suriye’nin Kuzey’inde yaşanan gelişmeler beka sorunu olarak kodlanıyor. Muhalefetin de önemli ölçüde sahiplendiği bu beka politikası, Kürt sorununun hem bölgesel ölçekte hem de Türkiye’de çözümünü zora sokan, sürekli bir toplumsal ve siyasal gerilimi besleyen asli öğe durumunda.

Kürt halkının haklarının her düzeyde tanınması ve eşit koşullarda kardeşlik ilkesinin ete kemiğe bürünmesi için mücadele etmek çok önemli. Bu aynı zamanda milliyetçiliğe karşı halklar ve ezilenler arasında dayanışmanın örülmesi açısından da çok önemli bir mücadele.

Sağa karşı sağ!

Çözülen, çürüme emareleri gösteren aşırı sağcı iktidara karşı bir başka sağ, milliyetçi ve neoliberal alternatifin muhalefet olarak öne çıkmış olması siyasal alanda bir kilitlenme yaratmış gibi görünüyor. Muhalefetin zaman zaman beka söylemini tıpkı iktidar gibi paylaşması iktidarın çok daha hızlı bir şekilde yaşanacak çözülüşünü de geciktiriyor. Benzeri görülmemiş ekonomik yıkıma rağmen muhalefet iktidara açık bir fark atamıyor. Bir ekonomistin dediği gibi, “Türkiye'nin ekonomi tarihinde, enflasyonun bir yılda 82 puanlık böyle bir patlama tablosu yok; ne petrol krizi olan 70'lerde, ne 80'lerde ne de 90'larda. Toplum bir yılda nasıl yoksullaştırılır dersi olarak okutulacak ileride.” 

Buna rağmen iktidarın yüzde 20’lerin altında bir oy oranına düşememesinin nedeni, muhalefetin sağcılığı, ürkekliği ve milliyetçiliğidir.

Bu yüzden önümüzdeki 10 ay, başka bir muhalefetin, antikapitalist kitlesel bir mücadelenin siyasal alanda yaşanan kilitlenmeyi de aşmayı sağlayacak bir güç olarak ortaya çıkması çok önemli.

Seçim için mücadele ertelenemez

İktidar hiçbir hamlesini seçimlere ertelemiyor. Tersine, seçimleri kazanmak için bugünden mücadele ediyor. Elinden geleni ardına koymuyor. Kendi çekirdek kitlesini muhafaza etmek ve seçim sürecinde gerçekleştireceği siyasal atağı bu kitle üzerinden örgütlemek için tüm tavizleri veriyor. Hayvan haklarının gaspından İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye, tırnak içinde batı düşmanlığından göçmenlere yönelik dışlayıcı dilin şekillendirilmesine, çürüme, mafya işlerinin, yolsuzluğun her yanı sarmasına kadar toplumu nefes alamaz hale getiren bu politikaların günlük ve yoğun bir şekilde uygulanmasının nedeni bu. Muhalefetin iktidarın pratiğinden bu açıdan ders çıkartması lazım. Seçimi kazanmak için çok yönlü bir mücadele gerekir. Seçimi kazanmak için bugünden mücadele etmek gerekir.

İYİP-CHP’nin başını çektiği ittifak seçimlerden önce hiçbir tatsızlık çıkmazsa seçimleri çantada keklik olarak görüyor.

HDP’nin başını çektiği, bir yanı seçimci bir yanı ise demokrasi mücadelesi için yoğunlaşan ittifak ise esas olarak aday ve seçim tartışmalarına yoğunlaşmış vaziyette.

Erdoğan’ın herhangi bir seçimi kazanması gerçekten zor. Ama bunu garanti altına alacak olan, ikide bir “yargılanacaksınız” gibi çıkışlar yapmak değil, milyonların ekonomik haklarına, kadın özgürlüğü meselesine, iklim krizine yanıt vermek, ekolojik yıkımı durdurmak, Kürt halkının özgürlüğü, LGBT+ hakları için, göçmenlerin haklarının güvence altına alınması için vereceğimiz mücadeledir. Bu mücadele haklarımızı, seçimden sonra değil bugün koruyacak. Göçmenler bugün katlediliyor. Halk bugün fakirleşiyor. Kürtler bugün sistematik bir baskıya maruz kalıyor. Demokrasi bugün askıya alınıyor.

Üstelik bu mücadele, iktidarın milyonlarca insanın eylemiyle baş etmesi mümkün olmadığı için, önümüzdeki on ayda kitlesel tabanını büyük ölçüde kaybetmesiyle birlikte ilerleyecek. Bu, seçimleri ciddiye almamak değildir. Tersine, seçimler sadece seçimlere ertelenemeyecek kadar ciddi bir iştir!

Zira, “geliyor gelmekte olan” diyerek sosyal medyada sık sık iktidara meydan okuyanlar, şunu görmediğimizi düşünüyorlar: Gelmekte olan, devletin savunucusu, neoliberal politikaları uygulamaya kararlı, göçmen düşmanı ve Kürt sorununda en azından bir önceki çözüm sürecinden hesap sorma yeminleri eden bir alternatif.

Bugünün mücadelesi, gelmekte olanı sola çekmek, sol bir alternatifin şekillenmesini sağlamak, seçimlerden sonra kim gelirse gelsin ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için işçi sınıfı ve emekçilere saldırmasını engellemek için de tek geçerli yöntemdir. 

Seçim pazarlıklarıyla sandığın kurulacağı günü beklemek mevcut iktidarın ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol