Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) geçtiğimiz hafta önümüzdeki seçimlere dair deklarasyon yayınladı. Yapılan basın topalntısında DSİP Eşsözcüsü Tuna Emren, DSİP GYK üyesi Ferda Keskin, Antikapitalist Kadınlar’dan Dila Ak, Hepimiz Göçmeniz kampanyasından Deniz Güngören ve Antikapitalist Öğrenciler’den Tibet Şahin katıldı:
Şimdi HDP zamanı!
Milletvekilliği seçimlerinde herkesi HDP adaylarına oy vermeye çağırırken cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir dizi prensibi öne çıkartıyoruz. Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözümü için girişimlerin başlaması çok önemli. Kürt halkının temel haklarının tüm düzeylerde tanınması ve yasalar ve anayasa tarafından garantiye alınmasını sağlamak için mücadele edeceğiz.
Seçilmiş belediye başkanları, vekilleri, üyeleri, sözcüleri tutuklanan, hapse atılan Kürt halkıyla dayanışmak için atılacak ilk adımlardan birisi, önümüzdeki seçimlerde, HDP’yi desteklemektir. Hem HDP’nin kriminalize edilmesine karşı hem HDP üyeleriyle dayanışmak için hem de seçim sürecini milliyetçiliğe karşı kazanımlar elde edebileceğimiz bir sürece çevirmek için önümüzdeki seçimlerde tüm yoksulları, emekçileri ve yurttaşları HDP’nin adaylarına ve sosyalist adaylara oy vermeye çağırıyoruz.
Bizler demokrasinin en acil ihtiyaç olduğu konusunda emekçilerle yoksullar, her alanda mücadele eden aktivistler ve halkın büyük çoğunluğuyla ruh birliği içindeyiz. Demokrasi ve tüm acil sorunların çözümü için Kürt halkının mücadelesiyle batıda işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin dayanışma içinde örgütlenmesi gerekiyor. Bu yüzden seçim sürecinde, sorunu milletvekili pazarlıklarının dışında ele almak ve “ama”sız “fakat”sız HDP’nin adaylarına oy vermek üzere bir kampanya örgütlemek çok önemli.
Kurulacak bir ittifak her şeyden önce HDP’nin kapatılmasına sesini yükseltecek ve mecliste daha güçlü bir şekilde temsil edilmesine yardımcı olacak bir ittifak olmalıdır. Böyle bir ittifak her şeyden önce HDP’nin kapatılmasına karşı büyüyen bir kampanya yapmalı ve buna izin verilmeyeceğini ilan etmelidir.
Seçimler, seçimlere ertelenemeyecek kadar önemlidir!
Her mücadeleyi, her talebi seçimlere ertelemek, iktidarın oyunu sıkıştırmak istediği alana sıkışıp kalmak anlamına gelir. İktidar, seçimlere kadar on binlerce, yüz binlerce ve giderek milyonlarca insanın öfkesiyle, talepleriyle, kararlılığıyla, milim gerilemeyeceğini gösteren hareketiyle yüzleşmek zorunda. Bu yüzleşme öncelikle iktidarın halkın iyiliği için hiçbir adım atma niyetinin olmadığını, iktidar partisinin tabanındakiler de dahil tüm ezilenlere gösterecek. İktidar partisinin tabanında yer alan yoksul kitleler ve bu partiden kopan ama gidebileceği adres bulamayanlara başka bir ihtimalin varlığını gösterebilecek. Son olarak bu türden yüzleşmelerle, hareket içindeki milyonlar, bu iktidarın kelimenin tam anlamıyla fakirden alıp zengine verme aygıtı olduğu konusunda netleşecek.
Kitle hareketleri iktidar blokunun beslendiği karanlığın, umut kıran siyasal atmosferin asli panzehridir. Demokrasi ve özgürlük için harekete geçen kitleler, iktidarın sanıldığı ve anlatıldığı kadar, hem iktidar sözcülerinin düşündüğü hem de maalesef muhalefet çevrelerinin kafasından geçirdiği kadar güçlü olmadığını gördükçe, başka bir siyasetin ihtimali, kitlelerin doğrudan müdahil olduğu politik bir iklimin inşa edilebileceği umudu yeşerdikçe; tüm sağa savrulma, dolayısıyla umutsuzluğun içinde tohumlandığı, büyüdüğü kesif sağcı siyaset ömrünü doldurmaya başlayacak. Z kuşağı dahil tüm kuşaklardan, tüm mesleklerden öğrenciler, işçiler, çalışanlar çözümü başka ülkelerde çalışmakta aramak üzere göç etmekten vaz geçecekler.
Her şeyi seçime ertelemek, bugün can yakıcı bir dizi soruna karşı kitlelerin harekete geçmesini engelleyen bir öge haline geldi. “Atı alan Üsküdar’ı geçtiğinden” beri fırsatlar kaçıyor. Gülten Kışanak ve HDP’li belediye başkanları tutuklandığında, Demirtaş ve arkadaşları tutuklandığında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alındığında, Peker’in ifşa videoları yayınlandığında, yargısal bozulmanın sayısız örneği yaşandığında, Kasım ayından itibaren iktidarın beceriksizliğiyle tırmandırılan enflasyon ve aşırı fakirleşmeye karşı tepkiler başladığında ve tüm bir pandemi boyunca pandeminin insanlarla dalga geçer gibi “idare edilmesinde” fırsatlar kaçırıldı.
Fırsat kaçırmamanın yolu ise kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı yönündeki tartışmalar ve muhalefet içi milletvekili pazarlıkları değil, işçi sınıfının birleşik eylem yeteneğinin devreye girmesidir. İlk bakışta çelişkili gelebilir ama seçimleri kazanmanın yolu, seçimlere değil mücadeleye kilitlenmekten geçer. Seçimleri kazanmanın yolu, sandık demokrasisiyle yetinmeyip yüzbinlerin eylem alanlarında buluşmasından geçer. Seçim kazanmak istiyorsak, her gelişmenin çözümünün seçim olacağı yanılsamasından kurtulmak bir zorunluluk.
İki olumlu bir olumsuz seçim ittifakı örneği
Macaristan’da kurulan ittifakın ağır seçim mağlubiyeti, beş benzemezlerin her yan yana gelişinin seçim kazanmak anlamına gelmediğini ortaya seriyor. Oysa önce Trump’ın seçim yenilgisi, ardından Şili’de yaşanan solun seçim zaferi, seçimlerden önce milyonların hakları için sokaklarda mücadele etmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Trump, seçimlerden önce yaklaşık 26 milyon ABD vatandaşı ırkçılığa karşı haftalarca mücadele etmeye başladığında zaten yenilmişti.
---
Cumhurbaşkanlığı adayları arasında adı yolsuzluğa karışan, göçmen düşmanlığı yapan, göçmenleri evine göndereceğiz diye lafa başlayan, iklim krizine karşı hemen şimdi kömürden ve fosil yakıttan çıkış önermeyen, nükleere karşı çıkmayan, kadınların tüm düzeylerde özgürlüğünü tanıdığını ilan etmeyen, neoliberal işçi düşmanı politikalarla arasına mesafe koymayan, LGBTİ+ haklarını tanımayan, krizin faturasını sermaye sınıflarına yükleyeceğini şimdiden ilan etmeyen, sınır ötesi operasyonlara karşı çıkmayan hiçbir adaya oy vermeyeceğiz.
Seçim kampanyası sadece toplumsal kutuplaşmaya çare üretmekle kalmamalı aynı zamanda ezilenlerin arasına duvarlar örmeyen bir süreç olmalıdır.
Cumhurbaşkanı adayları belirlendiğinde, bizler de tartışıp yeniden değerlendirme yaparak karar vereceğiz. Bu tartışmaları en geniş kamuoyuyla birlikte yapmayı hedefliyoruz.
Mevcut iktidar ittifakının bezdiren, boğan, aşırı sağcı, kurum, denge, denetlemenin canına ot tıkayan, keyfe keder ve demokrasinin zerresine muhtaç durumda bırakan uygulamaları, aşırı sağcı, göçmen düşmanı, burjuva programını savunan, özelleştirmeci bir başka alternatifi desteklememiz için gerekçe olarak sunuluyor.
Önümüzdeki seçimler elbette büyük bir öneme sahip ama işçiler, Kürtler, göçmenler, Ermeniler, kadınlar, LGBTİ+’lar, iklim aktivistleri ve ekosistemleri için direnenler, hayvanlar açısından değişim vadetmeyen ama tek vaadi Erdoğan’ın gitmesi olanlar öfkeli kitlelere Mansur Yavaş’ın, Merak Akşener’in, göçmen düşmanlarının ismini aday olarak tartıştırıyorlar.
İktidarın ağır tahribatı, düpedüz sağcıların alternatif olarak öne çıkması için kullanılamaz.
(Sosyalist İşçi)