Bir bellek mücadelesi: Kamp Armen

11.05.2015 - 11:26
Haberi paylaş

Omêdîa Tıja Sodır

Bu yol boyunca her iki tarafta kavak ağaçları vardı. Her çocuk bir ağacı büyütür, günün belli saati sulardı. Hepsi kurumuş…”

Dalgın ve dolu gözlerle, konuşurken kelimelerine yansıyan hüzünle sarf ediyor Rakel Dink bu sözleri. Bahçedeki kalabalık içerisinde, bir taraftan etrafındaki insanlara tebessüm ediyor, bir taraftan da onu kollarından çeken anılarla sessizce sohbet ediyor… “İnanmak istiyorum!” diyor. Hâlâ iyiye ve güzele olan inancını yitirmeden inanmak istiyor. Kamp Armen, 1962′de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı tarafından Anadolu’dan İstanbul’a gelen Ermeni çocuklar için satın alınmış. Çocukların emekleri ile inşa ettikleri yetimhane bugün yıkım tehlikesi ile karşı karşıya. Devletin el koyduğu Ermeni mallarının geri verilmesi sık sık gündeme gelirken, aynı sıklıkla Ermenilere ait yapıların tahrip ve yok edilmesi de devletin birinci gündem maddesi gibi duruyor. Soykırımın 100. yılında halklar nezdinde olmasa da devlet nezdinde yüzleşmenin ne kadar uzak bir ihtimal olduğu göze bir kere daha çarpıyor: Devletin, bir sabah iş makineleri ile Kamp Armen’i yıkmaya gidişinin de başka açıklaması mümkün görünmüyor. Kamp Armen’de 4. [bugün 5.] gününü geride bırakan direniş kamuoyu ve toplum nezdinde tepki çekmeye devam ediyor. Çocukluğunu bu Kamp’ta geçirenler, Kamp’ın komşuları ve yıkımı durdurmak için nöbet tutanların hepsi aynı kimlikte olmasalar bile ortak bir payda için mücadele ediyorlar.

Burayı yıktığınız zaman o çocukları da öldürmüş olursunuz…

Arpi Ganze, 1975 yılında henüz lise öğrencisi iken gelmiş Kamp’a. Annesiyle bir ay boyunca kampta kalan Arpi, bazı zamanlar çocuklara Ermenice dersler vermiş. Kampta yaşadığı zamanların kendisi için unutulmaz olduğunu söyleyen Arpi, “Burada insanlık, doğa, samimiyet, güven ve en önemlisi alınteri var. Yıkım haberini ilk duyduğumda eşime söylediğim şey, oraya gitmeliyiz oldu” diyor.

Daha çocuk yaşlarda kampta tanışan ve evlenen Ohannes ve Arus Tecer çifti ise şaşkın. Yıkım haberini önceden biliyorduk ama yapabileceklerine pek inanmıyorduk diyorlar. İlkokulu Gedikpaşa’da aynı sırada okuyan çift, yazın kampta geçirdikleri zamanları anlatırken ara ara konuşmakta güçlük çekiyor. Ohannes, “O kadar büyük acı yaşıyorum ki, konuşamıyorum bile artık” diyor. Kampta her çocuğun anısı olduğunu söyleyen Tecer çifti, “Yazın buraya gelirdik. Sebze eker, ağaçlara su taşırdık. Herkes elinden gelen işi yapardı. Burayı yıktığınız zaman o çocukları da öldürmüş oluyorsunuz. Bu gasp ve cinayetten başka bir şey değil” diyerek, yıkımın kendilerinde açtığı acıyı en sade haliyle aktarıyorlar.

Toplumsal yüzleşme ve hesaplaşma…

“Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De!” girişiminden Volkan Akyıldırım ise, yıkıma karşı kampta başlatılan direnişte başından beri yetimhanede kalanlardan. Volkan, devlet örgütlemezse, insanlarda ırkçı duyguların ve düşmanlığın kendiliğinden oluşmayacağını belirtiyor. Volkan, “Kampa geldiğim ilk an beni en çok etkileyen Ermeni, Türk ve Kürt gençlerinin burada olması oldu. Tamamen yeni bir genç kuşağın burada olması ve buna sahip çıkması, çevredeki insanların desteği oldukça etkileyiciydi” açıklamasında bulunuyor Hrant Dink katliamından sonra pek çok kesimden insanın bir araya geldiğini ve mücadele ettiğini belirten Akyıldırım, “Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında Ermeni halkının acısını paylaşan daha fazla insan olmaya başladı. İnsanlar çocukların emekleri ile yapılmış bu yetimhanenin yıkılıp yerine lüks villaların yapılmasına karşı çıkıyor. Toplumsal yüzleşme ve hesaplaşma noktasında çok fazla yol kat edildi diye düşünüyorum. Hrant’ın katledilmesinden bu yana hep beraber mücadele ediyoruz ve bu mücadelenin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuşuyor.

Soykırım devam ediyor

100. yılında Ermeni Soykırımı’nın devam ettiğini belirten Volkan, devletin Ermeni mallarını geri vermesi ve özür dilemesi gerektiğinin altını çiziyor. Akyıldırım, “Soykırım sadece insanları katletmek değil, katledilen insanların malvarlıklarına, zenginliklerine, kiliselerine el koymak ve bütün tarihlerini yok etmektir. Tıpkı Gezi Parkı direnişinde olduğu gibi… Koruduğumuz Gezi Parkı aslında bir Ermeni Mezarlığı… Türkiye’deki pek çok park Ermeni Mezarlığı… Kiliseler tahrip edilmiş durumda, köyler, okullar yani Ermenilere ait ne varsa, birçok yerde ya tahrip edilmiş ya da başkalarının eline geçerek ticaret amaçlı kullanılmış durumda” diyor. Volkan, “100. yılında Soykırım’ın hesabını sormak, Ermeni varlıklarını yok etmek isteyenler karşısında burada oluşan direnişi sürdürmek çok önemli” derken, Kamp Armen direnişinin çok spesifik bir konuda yerel bir direniş olmasına rağmen, etkisinin büyük olduğunu belirtiyor.

Kimliğimizi hep kötü olaylarla anımsatıyorlar

Daha çocuk yaşta kampla tanışan ve yıkım haberini duyunca kampa gelen Sarkis Arik, devletin Ermeni kimliğini hep katliamlarla anımsattığını bu şekilde de bilinçli bir korku politikası yürüttüğünü belirtiyor. Sarkis, “Devlet 24 Nisan’da istediği tepkiyi alamayınca, Ermeni halkından bu yolla intikam almayı planladı. Bu kadar uzun zamandır burası böyle ve 24 Nisan’dan bir hafta sonra burayı yıkmaya kalktılar. Burada bin beş yüz çocuğun hafızası, emeği var. Bir kerede üzerine beton dökerek peşkeş çekmeye çalışıyorlar” diyor. Sarkis, Kamp Armen’in diğer bütün kimliklerde çocukların bir arada yaşayabileceği bir Kamp olabileceğinin altını çizerken, “Burası bellek/hafıza müzesi yapılabilir. Burada değişik etnik kimliklerdeki çocuklarla ortak yaşam kurulabilir. Bu artık bizden sonra yetişecek çocuklara kalacak bir sorun olmaktan çıkmalıdır. Aileler ne zaman yan yana gelse 24 Nisan’ı konuşuyoruz. Düğünlerimizi, vaftizlerimizi konuşamıyoruz” diyor.

(Dunyaninyerlileri.com)

Bültene kayıt ol