Hrant Dink cinayeti göz göre göre geldi. Devlet görevlilerinin yalnızca bilgilerinin olduğu değil, birçoğunun bizzat örgütlenmesine katkıda bulunduğu bir cinayetti. Genelkurmay, MİT, İstanbul Valiliği onu çağırıp tehdit ettiler. Faşist gruplar Agos’un önünde gösteriler yaptı. Tutarlı bir enternasyonalist solcu olmasına rağmen, sert milliyetçi siyasi zemin içerisinde defalarca “Türklüğü aşağılamak” suçundan yargılandı. Mahkemelerinde aşırı sağcılar hedef gösterdi, ona ve arkadaşlarına fiziksel saldırılarda bulunuldu. Yaşamını yitirdiği gün yazdığı yazıda, ruh hâlinin güvercin tedirginliğini anlatıyor, ancak 2007 yılının zor geçeceğini tahmin etmesine rağmen kalıp mücadele edeceğini söylüyordu.
Hrant Dink, egemen sınıfın yönetim mekanizmasının tüm kanatlarının içerisinde olduğu bir planın sonucunda 19 Ocak 2007 günü, Agos gazetesinin önünde, 17 yaşındaki bir faşist katil tarafından öldürüldü. 14 yıllık yargılama sürecinde kâh kamera kayıtları “bulunamadı”, kâh cinayeti işleyen “örgüt” bulunamadı. İktidarın siyasi ajandasına göre suçlu kâh Ergenekon oldu, kâh FETÖ. Devlet Denetleme Kurulu’nun yürüttüğü incelemenin sonucunda “Dink’in yaşam hakkının korunmasında ağır kamu hizmeti kusuru vardır” ifadelerine yer veriliyordu. Ancak bir türlü Dink ailesi avukatlarının istediği türden bir yargılama yapılamadı. Dink hakkında linç örgütleyenlerle ilgili sağlıklı bir süreç yürütülmedi ve Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım gibiler hakkında kovuşturmasızlık kararı oluşturuldu. Sorumluluğu tartışılan devlet kurumlarının mahkemelere verdikleri beyanlar ile yetinildi. Cinayette sorumluluğu olan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmadı, yalnızca iki tanesinin şüpheli sıfatı ile ifadesi alındıktan sonra kovuşturmasızlık verildi. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve görevlileri hakkında iddianame bile düzenlenmedi. Ailenin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, tüm bunların sonucunda şöyle diyordu: “Davanın kapsamını ve sınırlarını belirlemeye çalışan, cinayeti tüm yönleri ile yargılamaya konu etmeyeceğini ortaya koyan Mahkemenin oluşturacağı kararının müdahil taraf olarak bizim için de davaya duyarlı olan toplum kesimleri için de ikna edici olmayacağını bu tarih itibari ile beyan etmekteyiz.”
Dink’in mücadelesi
15 yıldır adalet arayan bizler için, Ermeni devrimci Hrant Dink’in verdiği mücadeleyi anlatmak ve bugünün özgürlükçü aktivistlerine taşımak son derece önemli. Ermeni Soykırımı’ndan sonra on yıllar boyunca devam eden inkâr politikaları, onu destekleyen yalan mekanizmaları, 1990’lara geldiğinde iflas etmeye başlıyordu. Bunda öncü rol 1996 yılında Hrant Dink ve arkadaşları tarafından çıkarılmaya başlanan Agos gazetesindeydi. Hrant Dink zaten gençliğinden itibaren sol örgütlerin içinde yer almış, hayatı boyunca demokrasi için mücadele etmişti. Agos’la birlikte Türkiye’deki Ermeni toplumunun sorunlarını dile getiriyor ve tabuların yıkılmasını, konuşulmayanların konuşulmasını sağlıyordu.
1915, Türkiye siyasetindeki iki anaakım çizginin, hem Kemalist geleneğin hem de muhafazakâr sağ geleneğin üzerinde milliyetçi temellerde anlaştığı bir konuydu. Türkiye devletinin temelleri bu büyük acının üzerinden şekillenmiş, ilkel sermaye birikimini sağlayan bir mülk gaspı yaşanmıştı. Böylesi büyük bir toplumsal travmayı devletin inkâr politikası yok saymış, görünmez kılmıştı. Hrant Dink’in başını çektiği mücadele, bu karanlık perdeyi yırtıp attı.
Dink için mücadele
Bu enternasyonalist mücadele, devasa bir miras bıraktı. Öyle ki, Dink’in cenazesinde İstanbul’da yüz binler sokağa çıktı. “Hepimiz Ermeni’yiz” diyerek Türkiye devletinin tarih tezine, tüm varlık sebebine meydan okuyorlardı. Öyle ki, cinayeti tasarlayanların bir kısmı, cenaze yürüyüşünden sonra “Operasyon başarısız oldu” diye yazıyorlardı. Bu devasa kalabalık, önce “Ermenilerden özür diliyorum” imza kampanyasının, ardından 2010 yılından itibaren Taksim’de yapılmaya başlanan 24 Nisan anmalarının yolunu açtı. Büyük yüzleşme mücadelesi, Hrant Dink’ten devralınarak sürdürülüyordu.
Diğer yandan Hrant Dink için adalet mücadelesi de dur durak bilmedi. 14 yıl boyunca her dava öncesi Hrant’ın Arkadaşları adliye önünden sesini yükseltti. 19 Ocaklarda binler Agos’un önünde buluştu. Avukatlar sık sık, sınırlı da olsa yürüyen davanın ve soruşturmaların bu adalet arayışının ürünü olduğuna vurgu yapıyorlardı. Şimdi 19 Ocak geliyor. Bir kez daha eski Agos binasının önünde olacağız. Hrant için adalet için.
Enternasyonalizm
Marksizmin en temel özelliklerinden birisi, uluslararası işçi sınıfının çıkarlarının teorisi olmasıdır. Farklı uluslardan patronlara karşı farklı uluslardan işçilerin kardeşliğini, soyut bir barışçıl temenni olarak değil, sömürülenlerin mücadelesinin somut bir gerekliliği olarak savunuruz. Hem 24 Nisanlarda hem 19 Ocaklarda verdiğimiz mücadele, işte bu anlayışın bir sonucudur.
“Hepimiz Ermeni’yiz” diye çıkan her ses, Türkiye’de işçileri patronların hakimiyetine sokan en temel ideolojiye, milliyetçiliğe vurulmuş büyük bir darbedir. Bu ses büyüdükçe, bugünlerde hayat pahalılığı ve yoksulluk karşısında büyük bir öfke duyan tek tek işçilerin kendileri için bir sınıf hâline gelmeleri mümkün olacaktır.
Dolayısıyla Hrant Dink için adalet arayışı yalnızca demokrasinin gelişmesi, özgürlüklerin tesis edilmesi için değil; aynı zamanda Türkiye’de sınıf mücadelesinin gelişimi için de gerek şarttır. Bu mücadeleyi büyütmek için, tüm dostlarımızla ve yoldaşlarımızla kol kola, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” demek için bir kez daha Şişli’de buluşalım…
Ozan Tekin
(Sosyalist İşçi)