Ak Parti yönetimi öncesi, uzun süre kulaklarımıza seküler/laik modernlerin endişeleri çalınır olmuştu. Cumhuriyet dönemi kazanımlarının çok partili sistem ile birlikte berhava olacağı endişesi ile sürekli bir balans ayarı verme kaygısı yaşayan seküler/laik kesim mevcuttu.
Sosyolojik gerçekliği ile merkez-çevre ilişkisindeki merkeze denk gelen kısımdı bu. Ak Parti iktidarı ile 'azgın azınlık' sıfatı takıldı bu kliğe ve uzun süre de arkaik bir kalıntı gözü ile bakıldı. Ama tarihin bir cilvesidir ki azınlık-çoğunluk hesabı yapmaksızın, benzer endişeleri yani 'eldekini kaybetme' endişesini taşıyan yeni bir topluluğumuz oluştu: endişeli muhafazakârlar.
Her ne kadar o cenahın bir isimlendirmesi olmasa da, görünürlüğünü iyiden iyiye hissettirmeye başladı bu olgu. İsimlendirmeyi yapan yeni dönem sekülerleri, durumun saf ideolojik olmayıp maddiyat/arpalık düzleminde olduğunu iddia etseler de, aslında gerçeklik muktedir olma hali ile sınırlı bir durum, yani merkeze kimin sahip olacağı durumu. Çünkü Cumhuriyet dönemi savunucularının da aynen bu dönemdeki 'beş müteahit'i gibi, kaypak komprador burjuvası mevcuttu. Yani devlet gücünün sınırsız özgürlüğünü de arkasına alarak 'çöken' mafyatik tipleri. Dolayısıyla ifşa düzlemimizi, musluğun başını tutanların bunu bırakmak istememesi oluşturmaktadır.
Aradaki farkları isimlendirmeler oluşturmaktadır; birisinin devrim dediğine diğeri dava demektedir, birisi on yılda on beş milyon gençten bahsederken diğeri asımın neslinin peşindedir, birisi ulusa yalanırken diğeri ümmet düzlemindedir vs. Ancak bu isimlendirmeler biz sosyalistler için 'aynı kanalizasyonun laciverti' gerçekliğini değiştirmiyor. Ayrıca her iki fasit aks da geniş kitlelerin sözcülüğü konusunda kendilerine misyon yükleseler de, muktedirliklerini sadece ufacık bir kaymak tabaka ile paylaşmışlardır. Dili geçmiş zamanı kullanıyor olmamız, Millet İttifakının kolaycılığı minvalinde Ak Parti iktidarının bittiğinin ilanı anlamını taşımamakla birlikte, bu iktidarın beyin ölümünün gerçekleştiği de muhakkaktır. Aynen endişeli modernlerin bu kavramın kullanımından kısa süre sonra devrilmeleri gibi, endişeli muhafazakarlar kavramının kullanımının başlaması, mevcut otokratik iktidarın gidici olduğunun bir göstergesi olabilir.
Fakat bizler için burada iktidarının gidişinin nasıl gerçekleşeceği hususu önem arz etmektedir. Özellikle Kemalist egemenlik döneminin ardından muhafazakar/milliyetçi tahakküme maruz kalmış olmamız, atacağımız adımlar hususunda fazlası ile dikkatli olmamız gerektiğinin göstergesidir. Ve bu konuda Demirtaş bizlere uzun süredir aklımızda olan, fakat fazlaca dile getirmediğimiz bir çıkış yolunu hatırlatmaktadır: üçüncü yol yani demokrasi ittifakı.
Ak Parti/MHP karşısında CHP/İYİ parti bloğuna mecbur olmadığımızı bilip, bunu olabildiğince duyurma zamanımızdır. Sunulanlar arasından karar vermek zorunda olmayıp kitlelere sunacaklarımızın olduğunu göstermenin zamanıdır. Her ne kadar ekonomi, iktidar değişiminin kilit gerçekliği olarak kabul edilse de, adalet ve özgürlük düzlemi insanların değişmeyen bir hasleti, tek sorun bu gerçekliğin unutulmasıdır. Hatırlatma görevi bizlerde, görünmüyor olabiliriz ama aralarında dolaşmaya devam edeceğiz, işçi sınıfı önderliği başka ne olabilir ki?
Ali S.