Uzun dönemli iktidarların yönetim stratejilerinin bazı önemli köşe taşları mevcuttur ve iktidarlarını da bunlar üzerinden idame ettirirler. Çünkü zamansal olarak genişleme, iktidara tehdit oluşturan unsurların çeşidini ve sayısını arttırma potansiyelini bünyesinde taşır. Coğrafyamız düzleminde de siyasi iktidarın uzun erimli bir iktidar pratiği ve dolayısıyla da bunu besleyen stratejisi bulunmaktadır. Yaklaşık yirmi yılı bulan bu süreçte tonu ve vurgusu kimi zaman değişmek ile birlikte iktidarın düzlemini oluşturan en önemli öge “kullanışlılık” olagelmiştir.
Aslında kendisinin öncülü olduğu iddiasını her dem dile getirdiği Abdülhamid Döneminin bir nevi dönüşmüş halidir bu. Ufak bir hafıza yoklaması yaptığımızda Osmanlı’nın son dönemindeki siyasetin orta yolculuk ve denge üzerine olduğunu görürüz. Dolayısıyla da bu iki olgudan kullanışlılık ya da amiyane tabirle “işinize yararım” anlamı çıkması oldukça muhtemel ve lineer devamlılık anlamında da mantıklıdır.
İktidarın kullanışlılık halleri
İktidar olup da henüz muktedir olmadığı ilk dönemde AB perspektifi ve demokrasi düzlemine sıkı sıkıya bağlı olduğunu periferideki tüm paydaşlarına duyuran iktidar, yönetiminin bu ilk veçhesinde merkezin dışladığı tüm periferik örgütlenmelerin gönüllü ya da gönülsüz desteğini alarak kullanışlılık halini en güzel şekilde ortaya koyabilmiştir. Uyum yasaları, çözüm süreçleri, Kıbrıs sorunu, başörtüsü yasaklarına tepki gibi devletin kadim aklında kırmızı çizgilerinin pembeleşmesi bu döneme denk gelmiştir.
İktidarının ikinci veçhesini oluşturan muktedirlik haline geldiğinde ise kullanışlılığını merkez ile barışarak, merkeze eklemlenerek ve de merkezi ele geçirerek öncesinde derin karşıtlık ortaya koyduğu odaklar ile bir nevi barışarak pratize edebilmiştir. Bu anlamda iktidar, kullanışlılığına akışkanlığını da kolayca eklemleyebildiğini göstermiştir. Ki akışkanlık olgusu Türk Siyasetinin kadim ögesi olmak ile birlikte derin karşıtlıklar arasında akışkan olabilmek bukelemunvari bir iktidar ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
İktidarın üçüncü dönemi ise günümüzü de kapsayacak şekilde devam etmektedir ya da daha doğrusu devam etmeye çalışmaktadır. İsmindeki adalet kavramına uzun süredir uzaklaşmış olan iktidar, bunun üzerine kalkınmayı da ıskalamaya başlayınca Althusser'in enfes dikatomisindeki devletin ideolojik aygıtları ve şiddet aygıtları dengesinde şiddet aygıtlarına olabildiğince yaslanır bir hale bürünmüştür. Bu durum iktidarın ilk halindeki demokrasi ve özgürlük düzlemine tezatlığı anlamında ahlaksız bir pratik olsa da öncesinde bahsettiğimiz periferi sonrasında merkeze oynayan halleri dolayısıyla iktidarın etik kaygıları olmadığını göstermesi açısından bizleri şaşırtmamaktadır.
Ancak kapitalist düzenin oyun kurucularının her ne kadar eziyet çeken halkları düşünen bir yapısı olmasa da kendi sermaye akışlarının düzeni hususundaki hassasiyetleri dolayısıyla ideoloji ve şiddet aygıtlarının kullanım dozları hususunda hassasiyetleri olmaktadır. Ve iktidarın üçüncü döneminin bu bağlamda özellikle ABD-AB aksında tepkiler oluşturduğu görülmektedir, aslında görülmekte idi olacak doğrusu. Çünkü özellikle Suriyeli göçmenler konusu ile AB ve sonrasında Afgan göçmenler konusu ile ABD ile kullanışlılık hususunda enterasan ama bizleri şaşırtmayan pratikler manzumesi ortaya çıktı.
Dünyanın bütün kapitalistleri kardeştir!
Her ne kadar Eyy Avrupa ya da Eyy Amerika nidalarını uzun süredir pek duymuyor ve dolayısıyla iktidarın artık hamaset yapacak bir halde olmadığını görüyorsak da nispi şekilde Amerika'nın ve Avrupa'nın da demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve benzeri hususlarda tek kelime dahi etmediğini deneyimliyoruz. Peki bu durum bizler için ne anlam ifade eder.
Kapital/emperyal dünyanın merkezlerinin bu topraklara karışmasını elbette istememekle birlikte Gramschi'nin 'günün' asıl olarak konvensiyonel savaş değil de mevzi savaşları olduğu hatırlatmasını bilip, elde edebileceğimiz tüm kazanımları değer kabul etmemiz gerekiyor. Ve bu bağlamda eğer iktidar kullanışlılığını bir şekilde sistemin önemli ögelerine kabul ettirebiliyorsa bundan fazlası ile tedirgin olmalıyız. Dolayısıyla iktidarın bir nevi kendi kendine çökeceği hülyasına kendini uzun süredir kaptıran muhalefetin bu özgüven ile Kürt unsurunu es geçen halinin iktidarın yaklaşık yirmi yılda olabildiğince tecrübe edindiği ve kullanmaktan bir an olsun bile çekinmediği kullanışlılık perspektifi karşısında oldukça çiğ ve saçma olduğunu gören bizlerin bu konuyu muhalefet unsurlarına olabildiğince duyurmamız gerekiyor. Onlar kulaklarını tıkayabilirler ama biz fısıldamaya devam edelim...
Ali Serdengeçti