► Onlar hep kazanıyor
Başkanlık rejiminde milyonlarca kişi işsiz, milyonlarca kişi ekonomik yardıma muhtaç durumda. İktidar elitleri ise halktan tasarruf yapmasını istiyor. Ama birileri var ki kimse onlardan bir şey istemiyor, üstüne para yağdırıyor.
İşte başkanlık rejiminin kazananları:
İktidara yakın holdingler
Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin, Makyol, Rönesans... Bütün kamu ihalelerini sayıları 10'u geçmeyen inşaat şirketleri alıyor. Bu holdingler inşaatla da kalmıyor, başka sektörlerde de ilerliyor. Bunlara SİHA, tank vb. üreticisi bir dizi şirket de dahil.
AKP iktidarında bu şirketler öyle hızlı büyüdüler ki Türkiye'de birer tekel haline geldikten sonra Azerbaycan'daki bütün ihaleleri topladılar.
İstanbul sermayesi
AKP holdingleri kamu ihalelerini ellerinde toplasa da sanayi, mal ve hizmet üretimini elinde tutanlar her dönem olduğu gibi TÜSİAD üyeleri. Ekonomik kriz ve pandemi ile küçük işletmeler çökerken, küçük ve orta büyüklükteki sanayi/imalat işletmeleri iflasa sürüklenirken, Türkiye'nin zengin aileleri pastanın büyük kısmına el koymaya devam ediyor.
TÜSİAD arada bir hükümeti sınırlı şekilde eleştirse de pandemi desteklerini almaya ve kendi lehine ekonomik politikaları desteklemeye devam ediyor.
Birden fazla maaşlılar
Son dönemde başkanlık rejiminin en çok konuşulan simaları, iki, üç hatta dört maaş alan AKP bürokratları. Birden fazla kamu kuruluşunun yönetiminde görev alan bu kişiler esas olarak Erdoğan yönetimi adına orada bulunuyor ve Beştepe'nin istekleri doğrultusunda imza atıyor.
Anlaşılıyor ki bunlar istisna değil kaide haline gelmiş uygulamalar. Başkanlık rejimi kriz, işsizlik ve gelir adaletsizliği gibi temel sorunları çözmeyi gündemine almazken kendi ayrıcalıklı bürokrasisini de yarattı.
---
► Dezenfektan satıcısı bakan
Yolsuzluklar o kadar ayyuka çıktı ki bir bakan kendine ait şirketin ürettiği malları kendi bakanlığına sattı. Hem de piyasa fiyatının 2,5 katına! Kendi yönettiği Ticaret Bakanlığı'na kendi ürettiği dezenfektanı sattığı ortaya çıkan Ruhsar Pekcan koltuğundan oldu. Fakat bu yolsuzluk hakkında herhangi bir soruşturma açılmadığı gibi Erdoğan, Pekcan'a görevi için teşekkür bile etti. Pekcan dışlanmadı, en son Kanal İstanbul temel atma töreninde Erdoğan'ın yakınında yer aldı.
► Başarısızlığı ortada bakan
Güncel kamuoyu araştırmalarına, Türkiye'de en bozuk kurum hangisi diye sorulduğunda çoğu kişi Milli Eğitim Bakanlığı yanıtını veriyor. Başkanlık rejiminin patron-bakanlarından biri de Ziya Selçuk. Özel okul zinciri sahibi Bakan Selçuk öğrencileri de öğretmenleri de velileri de kızdırmış durumda. Pandemi döneminde okulların açılıp kapanmasıyla ilgili tutarsız kararlar yüzünden çok sayıda öğretmen hastalanıp ölürken, uzaktan eğitimin kalitesizliği ve eşitsizliği yüzünden milyonlarca çocuk eğitimden uzak kaldı. Sosyal medyada istifası istenen Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk koltuğunda oturmaya devam ediyor.
► Her dediği yapılan bakan
Başkanlık rejiminin en gözde bakanı kuşkusuz Turizm Bakanı. Pandemiyle ilgili kararlar ve aşı tedariki bile bu Bakanlığın ihtiyaçları doğrultusunda ele alınıyor. Her şey turizm için, yeter ki turizm patronları kazansın: İktidarın, yabancı turistlerin getireceği cüzi miktardaki dövize çok ihtiyacı var. Turizm çalışanlarını sömürge döneminde birer köle gibi damgalayan tanıtım filmiyle dikkatleri üzerinde toplayan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, dev turizm şirketi ETS Tur'un ve MaxxRoyal otellerinin sahibi.
► Kimseyi ikna edemeyen bakan
Başkanlık rejiminde Erdoğan'dan sonra en güçlü yönetici şüphesiz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Emniyet ve Jandarma'yı yöneten Bakan Soylu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile demir yumruk yönetiminin bir simgesi oldu. Buna rağmen zor günler yaşıyor. Soylu gibi 15 Temmuz sonrası yükselen, yerli-milli ittifakın en önemli figürlerinden biri olan çete lideri Sedat Peker'in itiraf ve ifşaları öyle boyutlara ulaştı ki iki kez TV'ye çıkan Bakan Soylu, Erdoğan ve Bahçeli'nin desteğine rağmen çoğunluğu ikna edemedi. Soylu'nun mafyadan '10 bin dolar maaş alıyor' dediği vekil kimdi? Bu vekil hakkında bir soruşturma yapıldı mı? Bakan Soylu, kendisinin araştırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurduğunu söylemişti. Ancak Sedat Peker hakkında suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı.
Peker'in itiraflarının üzerinden 2 buçuk ay geçti. Birçoğu tanıklar ve gazetecilerin araştırmaları sonucu doğrulandı. Buna rağmen tek bir soruşturma açılmış değil. Bakan Soylu koltuğunda oturduğu sürece hiçbir savcı, Kutlu Adalı cinayeti başta olmak üzere birbirinden vahim iddiaları ve bulguları soruşturamaz.
---
Başkanlık rejimini tek adam yönetse de bu rejim bir dizi koalisyona dayanıyor. Aşırı sağa kayan AKP'nin küçük ortakları faşistler, aşırı sağcı İslamcılar, Ergenekon davasının bazı sanıkları, Mehmet Ağar gibi 90'ların devlet yöneticileri, askeri ve sivil bürokrasinin tepesindekilerin koalisyonu olarak mevcut iktidar, yasakçılığı, tutuklamaları, polis şiddetini yani baskıları temel yönetme biçimi olarak kullanıyor.
İktidar bloku denilen bu koalisyonlar üzerinden yapılan baskılar, keyfi ve antidemokratik uygulamalar, patronları kollayan düzenlemeler büyük mücadelelerle karşılanıyor:
► Bu seneye Boğaziçi Üniversitesi'ndeki müthiş direnişle başladık. Direnen öğrenciler ve öğretim üyeleri kazandı!
► Aşırı sağcı ve LGBTİ+ düşmanı bir kampanya sonucu Türkiye, ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nde ayrıldı. Erdoğan yönetiminin ayrılma kararını aldığı günden bu yana Türkiye'nin bütün şehirlerinde büyük eylemler yapıldı. Kadınlar ve LGBTİ+'lar baskı, yasak ve pandemi ortamında öyle büyük mücadeleler gerçekleştirdi ki İstanbul Sözleşmesi'nin simgelediği kazanımların kolayca geri alınamayacağı, 1 Temmuz ayrılış günü yapılan eylemlerde görüldü.
► Bir zamanlar yüz binlerce kişinin neşeyle katıldığı LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri 7 yıldır yasaklı. Yasak, AKP iktidarının Fetullahçı ortaklarıyla bozuşması, MHP ve ulusalcılarla ittifak kurmaya başlaması üzerine geldi. Ancak yasakçılık sökmedi. 7 yıl boyunca polis şiddetine rağmen Onur Yürüyüşlerini yapan LGBTİ+lar ve dostları, bu sene de İstanbul'da birçok noktada yürüttükleri eylemlerle yasağı aştı.
► Türkiye’de kirli siyasi atmosferi temizleyecek yegâne güç olan işçiler ve emekçiler ise pandemiyle geçen aylarda hem hastalıkla, hem işsizlikle hem de geçim sıkıntısıyla boğuştu. Çok sayıda işçi, işsiz, küçük esnaf hayatına son verdi. Bu koşullara rağmen birçok ilde irili ufaklı işçi eylemleri ve grevler sürmeye devam etti. Ayrıca sendikalaşma ihtiyacı ve üyeliği de birçok işçi için seçenek haline geldi. Şimdilerde ise işçi sınıfı saflarında olan bitenlere duyulan öfke ve mücadele isteği var. Mücadeleyi frenlemek isteyen sendika yönetimleri de tabanın baskısıyla karşı karşıya. Mücadeleye fren olanlar devrilecek. Aşırı sağ iktidar koşulları altında yaşamaya son vermek için işçiler, emekçiler, ezilenler, baskı altındakiler tabanda birleşmeli. Birleşirsek kazanırız!
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)