Kapitalizmin başlangıcından itibaren göçmen işçiler, işçi sınıfının çok önemli bir parçası olarak ortaya çıktı. Afrika’daki siyah emeğin köle emeği olarak büyük tarımsal üretim çiftliklerinde kullanılması, kapitalist birikim sürecini genişleten bir unsur oldu. İlk büyük sermaye birikimi bu dönemde gerçekleşti.
1970’lerden itibaren kapitalizmin krizi ile birlikte neoliberal uygulamalar başladı. Göçmenliğin giderek artması, kapitalistler için bir fırsat olarak kullanılmaya başlandı. Gelişmiş kapitalist ülkelerde göçmenlere karşı kısıtlayıcı ve seçici göç politikaları uygulandı. Kapitalist merkezler ihtiyaçları olan emek gücünü göçmen olarak kabul etmeye, diğer göçmenleri engellemeye çalıştı.
Göçmen işçilerin sayısı hızla artıyor
1970 yılında doğdukları ülke dışında yaşayan 82 milyon insan varken, 2000 yılında bu rakam 175 milyona, 2008’de 200 milyona, 2015’te 250 milyona ulaştı, bugün ise uluslararası göçmen sayının 272 milyonu geçtiği belirtiliyor, göçmenlerin büyük bir bölümü işçi olarak hayatını sürdürüyor. Bugün dünyada 2 milyar işçinin içinde 180 milyonu uluslararası göçmen işçiler. Türkiye’de de 21 milyon işçinin içinde 1 milyondan fazla göçmen işçi var.
Türkiye'de şirketlerin ana sömürü kaynağı göçmen işçiler
2015 yılından itibaren büyüyen ekonomik krizde, Türkiye kapitalistlerini kurtaran en önemli faktör, göçmen işçiler oldu. Ucuz göçmen işçiliği, patronlara ihracat konusunda önemli avantajlar sağladı. Tekstilden, inşaat sektörüne, imalat sanayine, tarım ve hayvancılığa pek çok alanda, çok düşük ücretlerle göçmen işçiler çalıştırıldı.
Örneğin Türkiye Tekstil İhracatçıları Birliği yaptığı açıklamada; "Krizden çok etkilendik, bizi kurtaran Suriyeliler oldu. Daha önce Bangladeş'ten 500 bin işçi getirmeyi planlıyorduk. Ama Suriye savaşı çıkıp göçmen işçiler gelince bu projeyi durdurduk" dedi. Türkiye, Avrupa Birliği'nin Çin'i, Bangladeş'i oldu. AB ülkelerinin hemen burnunun dibinde bu ucuz emeği çalıştırabilecek bir potansiyel oluşturulmuş oldu.
Göçmenlerin emek piyasasına girmesiyle beraber işçi ücretleri yarı yarıya düştü, göçmen işçiler sigortalı yapılmadığı için, yerli işçilere de aynı koşullarda düşük ücretli ve sigortasız çalışma önerildi.
Çalışma yaşı Suriyelilerde 6'ya kadar inmiş durumda. Göçmen aileler “iki yıl işi öğrensinler, sonra eve haftalık getirsinler” diyor. Göçmen çocuk işçiler ve inanılmaz bir sömürü ağı halen devam ediyor.
Göçmen işçilerin yaşam koşulları çok kötü
Göçmen işçiler çok zor koşullarda yaşamaya çalışıyorlar. Bir tanığın anlatımları şöyle: “Göçmen işçilerin evlerinde yoksulluk diz boyu. Kışın evlerinde soba yok. Bir tane elektrikli ısıtıcıları var, para gider diye onu da çalıştırmıyorlar. Bütün işçiler akşam evde battaniyenin altında oturuyorlar, telefonlarla aileleriyle görüşüyorlar. Tek sosyal hayatları o. Çatı akıyor, banyo ile mutfak bir arada. İçlerinde çocuk işçiler de var. 13 günlük yolculukla, 3 araba değiştirerek Türkiye'ye geliyorlar. Bunun için 7 bin lira veriyorlar ve ilk 7 ayları bunları ödemekle geçiyor. Pasaportlarına şebekeler el koymuşlar. Onlar olmadan hiçbir şey yapamazlar. Ne ev, ne iş koşulları insani. Toplum olarak nasıl yaşadıklarını görmemiz lazım.”
272 milyonluk nüfusu ile 164 milyonluk işçi sayısı ile göçmenler dünyada çok büyük bir kitle. Dünya tarihinde göçmen nüfusu hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Çünkü göçmenlerin geldiği ülkelerde yoksulluk korkunç boyutlarda. Kapitalist merkez ülkelerde yapılması gereken, kimsenin yapmak istemediği pek çok sorunlu iş var, göçmenler gittikleri ülkelerde bu işleri yapıyorlar.
1990'larda İran-Irak savaşı ve Sovyetlerin dağılmasıyla oluşan bir göç dalgası vardı. Suriye savaşı 10. yılına girdi. Bu savaş nedeniyle milyonlarca Suriyeli, mülteci oldu. Türkiyeli kapitalistler göçmenleri kayıt dışı çalıştırarak inanılmaz artı değerler elde ettiler. 2008, 2014 ve şu anki krizlerde özellikle tarım, tekstil, ayakkabı, inşaat iş kollarında göçmen işçiler patronları krizden kurtaran can simitleri oldular. Çünkü sigorta maliyetleri, sosyal güvenlikleri yok. Yarı fiyatına çalışıyorlar. Birleşmiş Milletler ise “Göçmenler Türkiye'de kalsın da nasıl sömürülüyorsa sömürülsünler” diyerek olanlara göz yumuyor. Son yıllarda, özellikle Afganistan’dan yeni bir göç dalgası var. Şu an Türkiye'de en az 60-70 bin Afgan çoban var. Bunların hemen hepsi kayıt dışı çalıştırılıyor.
Sendikalar ve göçmen işçiler
Sermayenin işçiler arasında yarattığı rekabet, kadın-erkek, etnik gruplar, dini gruplar arasında olduğu gibi göçmen ve yerli işçiler arasında da söz konusu. Şimdiye kadar göç, sendikalar tarafından bir sorun olarak kabul ediliyordu. Göçmen işçiler, “iyi düzenlenmiş” emek piyasalarını bozan unsurlar olarak görülüyordu.
Ancak son yıllarda, göçmen işçilerin örgütlenmesi, sendikaların üye sayılarını ve gücünü artırdı. Bu nedenle sendikaların göçmen işçilerin örgütlenmesine olan ilgisi arttı. Sendikalar ABD, İngiltere ve Hollanda’da göçmenleri örgütlemek için başarılı kampanyalar yürüttüler, bu kampanyalar özellikle ABD’de sendikaların işçi sınıfıyla tekrar bağlantı kurmasını sağladı.
Türkiye’de sendikalar, göçmen işçilerin sorunlarını ve örgütlenmelerini henüz gündemine almış değil. Bu nedenle göçmen işçilerin korunması ve göç politikalarının belirlenmesi süreçlerinde sendikalar etkin değil. Sendikalar, düzensiz göçmenleri genel kayıtdışı çalışma sorununun bir parçası olarak algılamıyor, halbuki bugün kayıt dışı çalıştırmanın ana kaynağı göçmen işçiler.
Sendikalarda genel olarak, göçmenlerin örgütlenmesinin zor olduğu anlayışı hakim. Taşeron çalışanların örgütlenmesi konusunda pek hevesli olmayan sendikalar, benzer şekilde göçmenlerin örgütlenmesi konusunda da pek hevesli değiller.
Bütün göçmen işçilerin öncelikle kayıtlı çalışmasının sağlanmasını, sendikalara üye yapılmasını, birlikte mücadeleyi talep ediyoruz. Bütün göçmenlere vatandaşlık verilmesi, sorunların çözümü için en kalıcı yoldur.
Hepimiz Göçmeniz Platformu olarak, BM'nin ırkçılık karşıtı gününe ilişkin eylem günü olan 20 Mart'ta sendikaları, göçmen işçilerle daha fazla ilgilenmeye, onları üye yapmak için çaba göstermeye çağırıyoruz. “Göçmen işçiler, işçi sınıfının parçasıdır” diyoruz.
Faruk Sevim