Hrant Dink’i unutmayacağız

16.01.2021 - 11:36
Haberi paylaş

Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de katledildi. Aradan tam 14 yıl geçti.

Yakın tarihimizdeki kara lekelerin en büyüklerinden biri olan bu cinayete dair dava süreci bir Türkiye klasiği olarak yılan hikâyesine döndü, daha da dönmeye devam edecek gibi duruyor…

Hrant Dink’i, bu güzel insanı, hayatıyla, yaptıklarıyla, dedikleriyle ve hayatının elinden alınışıyla anlatalım, söze Hrant’ın meşhur sözüyle başlayalım:

Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için.

Hayat hikâyesi 1954’te Malatya’da başlıyor 

Hrant Dink, 15 Eylül 1954’te, Malatya’da dünyaya geldi. Beş yaşında ailesiyle birlikte geldiği İstanbul’da, anne ve babasının ayrılması üzerine iki erkek kardeşiyle birlikte, Gedikpaşa’daki Ermeni Protestan Kilisesi’nin çocuk yuvasında yatılı olarak yaşamaya başladı. 

Üç kardeş, ilköğretimini bu kiliseye bağlı İncirdibi İlkokulu’nda sürdürürken, yazları da okulun Tuzla’daki kampında barındılar. Hrant Dink, ortaokulu Bezciyan, liseyi ise Üsküdar’daki Surp Haç Tıbrevank Yatılı Okulu’nda okudu, Şişli Lisesi’nden mezun oldu.

Rakel ile evleniyor

İlkokulda tanıştığı Silopi doğumlu, Ermeni Varto Aşireti’nden Rakel Yağbasan ile evlenen Hrant Dink’in üç çocuğu oldu. İstanbul Fen Fakültesi’nde Zooloji ve ardından da Felsefe eğitimi aldı.

Siyasi faaliyetlerinin Ermeni kimliği ile ilişkilendirilmesi ve cemaatin bundan zarar görebileceği endişesiyle, ismini mahkeme kararı ile “Fırat” olarak değiştirdi.

Hrant Dink ve eşi Rakel, bu dönemde, içinde yetiştikleri Tuzla Çocuk Kampı’nın yönetimini üstlenerek pek çok kimsesiz Ermeni çocuğuna sahip çıktılar. Tuzla Kampı’na “Ermeni militan yetiştirildiği” suçlaması ile devlet tarafından el konması sonrasında, Dink, siyasal görüşleri nedeniyle üç kez gözaltına alındı ve tutuklandı.

Agos gazetesini çıkarmaya başlıyor

Dink, 90'lı yıllarda Ermenice günlük Marmara gazetesinde Çutak (Ermenice: keman) rumuzuyla, Ermeni tarihine ilişkin Türkiye'de çıkan kitaplara yönelik eleştiri yazıları yazmaya başladı. 5 Nisan 1996 tarihinde ilk sayısı yayımlanan haftalık Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni oldu.

Agos gazetesi, İstanbul'da Türkçe-Ermenice yayımlanan ilk gazete olarak tarihe geçti. Adını iki dilde ortak olan ve "sabanın toprakta açtığı, içine tohumun konulduğu ve bereketin fışkırdığı yer" anlamına gelen Agos deyişinden alan gazete, bu bereket ve ortaklık simgesi ışığında bir yayın politikası benimsedi. Ana hedefler; Türkiye Ermeni toplumunun anadilini bilmeyen kesimi ile dayanışmak, Türkiyeli Ermenilerin devlet nezdindeki sorunlarını kendi sesinden dile getirerek, geniş kamuoyunun desteğini almak ve Ermeni kültür ve tarihini ana kaynağından Türkiye toplumu ile paylaşmaktı.

Dink, Türkiye ile Ermenistan arasında komşuluk ilişkilerinin tesisi, sınırın açılması, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin desteklenmesi ve 1915 olaylarının, ölenler üzerinde acıtıcı rakamsal bir anlayış yerine kalanlar üzerinden, karşılıklı iki halkın onurunu gözeten empatik bir üslupla konuşulur kılınması, konuya ilişkin resmi tez dışında alternatif yayınların da yaygınlaşması konularını gündeme getirdi.

İlk hedef gösterilmesi: Sabiha Gökçen haberi

Hrant Dink için yoğun yargı sürecinin başlangıç noktası, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçe'nin Ermeni kökenli olduğuna ve Ermenistan'da akrabalarının bulunduğuna yönelik 6 Şubat 2004'te, kendi imzasıyla Agos'ta yayımlanan Sabiha Gökçen haberi oldu. "Sabiha Hatun'un sırrı" başlığıyla verilen haberde; Antep asıllı Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan Gazalyan, kendisinin Gökçen'in yeğeni olduğunu, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçe'nin aslında yetimhaneden alınmış Hatun Sebilciyan isimli Ermeni yetim olduğunu söylüyordu.

Bu haberin 21 Şubat 2004'te Agos'tan alıntılanarak Hürriyet'in yayınlanmasının ardından, 22 Şubat 2004'te Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği sert bir açıklama yayımladı. Bu bildirinin hemen ertesinde Hrant Dink İstanbul Valiliği'ne çağrılarak, Vali Yardımcısı Erol Güngör'ün makamında, iki MİT görevlisi tarafından "uyarıldı." 

Diaspora Ermenilere yönelik eleştirel yaklaşımı dava konusu oluyor

Bu görüşmenin hemen ertesinde radikal sağ basında hedef gösterme kampanyası başladı. 'Şapparigce' köşesinde Ermeni kimliği üzerine yazdığı sekiz bölümlük yazı dizisinin, 13 Şubat 2004 tarihli bölümü içerisinden cımbızlanan ve Diaspora Ermenilere yönelik eleştirel yaklaşım içeren "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur" cümlesi, bağlamından koparıldı. "Hrant Dink, Türk kimliğine hakaret ediyor" denerek yeni bir dava açıldı. 

Mahkeme tarafından tayin edilen bilirkişinin yazıda herhangi bir suç unsuru olmadığı yönündeki lehte raporuna karşın, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 7 Ekim 2005 tarihinde, Hrant Dink’e altı ay hapis cezası verdi. Yargıtay kararı onadı. Hrant Dink'in karara ilişkin açıklamaları üzerine "yargıyı etkilemeye çalışmak"tan yeni bir dava açıldı.

Davanın ilk duruşmasında, gerek adliyenin dışında, gerek koridorlarda ve duruşma salonunda davaya müdahil olmak isteyen kişiler protesto gösterilerinde bulundu. Hrant Dink, adliye salonuna polisin oluşturduğu bir koridordan polis ve avukatı eşliğinde girebildi. 

Faşistler odakların baskıları artıyor

26 Şubat 2004'te İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz'in başını çektiği bir grup Agos'un kapısına gelerek "Ya sev ya terk et", "Kahrolsun ASALA", "Bir gece ansızın gelebiliriz" sloganları attılar. 

Agos'un önünde benzer bir gösteri, kendilerini "Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu" olarak adlandıran grup tarafından birkaç gün sonra yapıldı. 

Hrant Dink, BirGün gazetesinde yayımlanan "Hoş Gidişler Ola" başlıklı yazısı sonrasında ise Yeniçağ gazetesinin 9 Ekim 2004 tarihli nüshasında "Ermeniye Bak" başlıklı manşetiyle hedef gösterildi. Bu manşet sonrası, Basın Konseyi Yüksek Kurulu, Yeniçağ gazetesinin uyarılmasına karar verdi. 

301. madde ile ilgili dava açılıyor

Son olarak, Agos'un 21 Temmuz 2006 tarihli nüshasında yayımlanan, "301e Karşı 1 Oy" başlıklı haber nedeniyle Hrant Dink, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Arat Dink ve İmtiyaz Sahibi Sarkis Seropyan hakkında dava açıldı. Söz konusu haberde, Dink'in Reurters ajansına verdiği demeçteki "Elbette bu bir soykırımdır diyorum. Çünkü sonuç kendisini zaten tanımlıyor ve adını koyuyor. Dört bin yıldır bu topraklarda yaşayan bir halkın, bu olanlarla birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyorsunuz" alıntısının TCK 301 uyarınca "Türklüğü aşağıladığı" iddia edildi.

Bilinen ancak engellenmeyen suikast

Tüm bu mahkeme süreçleri, Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de, gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürülmesinin ardından da devam etti. Suikast sonrası Hrant Dink hakkındaki davalar düşerken, söz konusu son davada Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 11 Ekim 2007'de Arat Dink ve Sarkis Seropyan'ı birer yıl hapsi cezasına mahkûm etti. "Arat Dink ve Sarkis Seropyan'ın Türk milletine soykırım isnat eden haber yayınladıkları mahkemelerce sabit görüldüğünden sanıkların ayrı ayrı kişilikleri, eylemlerin özellikleri dikkate alınarak cezalandırılmalarına" ifadesi ve söz konusu demeci alıntılayan hiçbir ulusal basın ve medya kuruluşuna dava açılmaması büyük tartışmaları da beraberinde getirdi.

Aynı gün yayınlanan son yazısındaki son sözleri

“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

Hrant Dink, Agos’ta 19 Ocak 2007’de yani öldürüldüğü tarihte yayınlanan son yazısında kendisine açılan davaların, “Türk düşmanı” olarak lanse edilmesinin ve hedef gösterilmesinin, devletin tutumunun, aldığı bitmek bilmez tehditlerin ve duyduğu sınırsız hakaretlerin akıl dışılığından bahsederken yazının sonunda yine de insanlara güvendiğini dile getirmişti, ürkekçe de olsa…

Aldığı ödüller

2006 yılında

İnsan Hakları Derneği "Ayşe Nur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”

Henri-Nannen Düşünce Özgürlüğü ve Cesur Gazetecilik Ödülü”

Oxfam Novib "Pen İfade Özgürlüğü Ödülü"

2007 yılında

Bjørnson İnsan Hakları Ödülü, Özgürlük Özel Ödülü

Ermenistan Cumhurbaşkanlığı Ödülü

Vahan Tekeyan Kültür Derneği Ödülü

Knights of Vartan Derneği "Yılın Adamı" Ödülü

Amerika Ermeni Meclisi "Seçkin İnsan Ödülü"

Yılmaz Güney Festivali, "Festival Özel Ödülü"

Uluslararası İspanya Gazeteciler Derneği "Uluslararası Basın Ödülü"

PEN Uluslararası Yazarlar Birliği "Hermann-Kesten Madalyası"

ATİK - YDG 17. Gençlik Kültür Sanat Festivali "Jüri Özel Ödülü"

PAN Austria "İnsan Hakları Ödülü"

IPI "Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı Ödülü"

Marsilya "Uluslararası Özgür İfade Ödülü"

2008 yılında

AASSSG "Üstün Başarı Ödülü"  

Fordham Üniversitesi "İnsan Hakları Savunuculuğu Ödülü"

2010 yılında 

Padova Belediyesi "Doğruluk Ödülü"

Johann -Philipp-Palm Vakfı İfade Özgürlüğü ve Basın Ödülü

Hrant’ın bazı cümleleri

- Ya ben tehlikeyi çok sevdim, ya tehlike beni. Ama inanılmaz derecede de masumdum.

- Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce…

- Konuşalım, okuyalım, muhakemeyi kendimiz yapalım. Böyle bir ortamda hiçbir dayatma imkan bulamaz…

- Biz, yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardık…

(Dosya) Buradasın Ahparig

Bültene kayıt ol