Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan, dernekler ve sivil toplum kuruluşlarına kayyum atamayı içeren yeni kanunu Marksist.org'a değerlendirdi.
2021’e ramak kala TBMM’den apar topar, torba yasa değişikliği olarak geçirilen Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun belli basil 3 temel konuda kanun teklifini veren milletvekillerinin bile ayırdında olmadığı (Meclis’te yaptıkları konuşma ve sordukları sorulara bakılırsa) üç temel özelliği hedefliyor.
Öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin nükleer faaliyetler ve terörün finansmanı konularında Türkiye'nin bugüne kadar yerine getirmediği düzenlemeleri yaparmış gibi görünmesi. Yasalaşan teklif bu amaçla başlarmış gibi görünüp, esas olarak dernekler kanunu ve para toplama kanunda değişiklikler getiriyor. Bu yasaya gerekçe olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını izleyen Mali Eylem Görev Gücü’nün 2019 tavsiyeleri ileri sürülmektedir. Türkiye’de bu karara yönelik 7 ana başlıktan sadece biri ele alınmış Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara yönelik bu madde de yanlış değerlendirilmiştir.
Kanunun amacı ve ismi ile hiçbir ilgisi olmadığı halde yapılan değişikliklerde, mevcut sivil toplum örgütlerinin yardım toplama faaliyetleri ve örgütlenme özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanmakta ve bu belirsiz suçlar nedeniyle hakkında kovuşturma açılan yöneticiler nedeniyle bir derneğin yönetimine el konulmasının yolu açılmıştır
İkinci özellik her ne kadar adıyla bağlantılı olmasa da yasanın amacının sivil toplum faaliyetlerini denetleme ve gerekirse ortadan kaldırma yetkisi vermesi. Ya da daha doğru bir deyişle İçişleri Bakanlığı’na sivil toplum üzerinde mutlak bir vesayet vermesidir. Kanun, yine KHK’larla olduğu gibi dernek mal varlıklarının yürütmenin istediği diğer kuruluşlara aktarılması yetkisi de veriyor. Kısacası kanun, zaten soruşturma ve davalar, Valilik yasakları ve denetimlerle baskı altına alınmış olan sivil toplum üzerinde sınırsız yeni bir baskı yetkisi anlamına geliyor.
Üçüncüsü ise Terörle Mücadele Yasası’nın oldukça geniş ve keyfi uygulaması ile on binlerce kişinin terör propagandası ve terörle ilişkili kılındığı bir ortamda bir de bu kişilere derneklerde faaliyet gösterme imkanının ortadan kaldırılıyor olması. Haklarında kovuşturma yapılan kişiler affa uğramış olsa dahi dernek kurullarında (üyelik hariç) görev alamıyor ve derneklerde profesyonel olarak çalışamıyor. Bu da bir kere iktidarın radarına girerek cezalandırma keyfiyetine uğramış kişiler açısından yeni bir ‘’sivil ölüm’’ anlamına geliyor.
Uzmanlarca Anayasa’ya aykırılığı da belirlenen bu yasa gerekçe ve referanslarıyla bağlantısız olarak özgürlükleri ve demokratik bir toplumun gereği olan sivil toplum faaliyetlerini ortadan kaldırıyor.