Merkez Bankası faizleri artırdı. Türkiye, dünyada en çok faiz veren ülkeler sıralamasında ilk 10'a girdi. Faruk Sevim, Erdoğan yönetiminin mali politikasındaki değişikliği değerlendiriyor.
Merkez Bankası yılın son Para Politikası Kurulu toplantısını iki gün önce gerçekleştirdi, faiz artışı yönünde karar aldı. Politika faizi yüzde 17'ye yükseldi. Elbette piyasada oluşacak faizler, örneğin kredi faizleri bundan daha yüksek olacak. Konut kredisi faizinin yüzde 20’yi, tüketici kredisi faizinin yüzde 25’i bulması bekleniyor.
Salgın ile ilgili yeni kısıtlamaların başlatılması zaten ekonomiyi tekrar içinden çıkılmaz hale getirmişti, şimdi faizlerin artırılması özellikle kredi ile yaşamını sürdürmeye çalışan haneleri, işletmeleri, bireyleri çok zor bir duruma sokacak.
Pandeminin ilk dönemlerinde bir kısım ihtiyaç sahiplerine “bin TL destek” veren iktidar, bu kez yardım yerine “Milletimizden daha fazla hassasiyet, daha fazla katkı bekliyoruz" açıklaması yaptı. Bu açıklama halka yüklenileceğinin sinyali. Hane halkı borçlanması ve bireysel borçlanmanın ayyuka çıktığı bu dönemde, toplumu kötü günler bekliyor.
Kredi ile kredi borcu ödeniyor
Uzun süredir alarm veren hane halkı, bireysel ve şirket borçları, yeni kısıtlamaların yanında, politika faizinin yüzde 17 seviyesine çıkarılması, piyasadaki kredi faizlerinin ise yüzde 25’i aşmasıyla yeni bir çıkmaza giriyor. Türkiye ekonomisi katma değer ve istihdam üretmede yetersiz kalıyor. Yaşamını krediyle idame ettirenler, yeni kredilerle eski kredi borçlarını ödeme yolunu seçmek zorunda kalıyorlar.
Mevcut durumda hane halkının borç miktarı son bir yılda yüzde 43’lük artışla 850 Milyar TL oldu, icra dairelerinde bekleyen dosya sayısı 25 milyonu geçti. Hükümetin pandemi döneminde felç olan ekonomiyi borçlanma yoluyla canlandırma politikası, faizlerin yükseltilmesi ile birlikte, toplumu tam bir borç cenderesine sokmuş oldu.
Türkiye’de bireysel ve ticari borçların yıllara göre seyri
Ocak 2019 Ocak 2020 Kasım 2020
Bireysel Krediler Toplamı 502 milyar TL 584 milyar TL 850 milyar TL
Konut Kredisi 188 milyar TL 199 milyar TL 289 milyar TL
Taşıt Kredisi 6 milyar TL 7 milyar TL 34 milyar TL
İhtiyaç Kredisi 205 milyar TL 261 milyar TL 391 milyar TL
Kredi Kartı 103 milyar TL 117 milyar TL 136 milyar TL
Ticari Krediler Toplamı 1,9 Trilyon TL 2,1 Trilyon TL 3 Trilyon TL
GENEL TOPLAM 2,4 Trilyon TL 2,7 Trilyon TL 3,85 Trilyon TL
Bu tablo bize son 11 ayda kredi borçlarının ne kadar tehlikeli bir şekilde yükseldiğini gösteriyor. Bir yılda bireysel ve ticari kredilerde yüzde 43 artış oldu. Ekonomik faaliyetlerin azaldığı, küçülmenin yaşandığı bir yılda kredilerin bu ölçüde büyümesi, çok yakın zamanda ödeme problemlerinin çıkacağını, kredi veren kurumların, bankaların darboğaza düşeceklerini ortaya koyuyor. Faizlerin yükseltilmesi, kredi borcu sıkıntısını çok daha fazla artıracak bir adım.
Ya düşük değerli TL, ya da yüksek faiz dayatılıyor
Türkiye’nin kronik sorunlarının başında gelen enflasyon, faizlerin artışı ile birlikte yükselmeye devam edecek. Daha önce döviz kurlarının yüksek seviyelerde olması sonucu artan enflasyon, bu defa da yüksek faiz nedeniyle artacak.
Dövizin TL karşılığındaki kısmi azalış ihracat gelirlerini olumsuz etkileyecek, ithal malların girişi kolaylaşacak, bütün bunların toplamı ekonomiye olumsuzluk olarak yansıyacak.
Cumhurbaşkanı danışmanlarından ekonomist Cemil Ertem, son yapılan faiz artırımını neoliberal politikalara dönüş olarak yorumladı ve eleştirdi. Cemil Ertem, Twitter paylaşımında “Neoliberal körlük ve saldırı yalnız akademi ve medya ile sınırlı değil. Milli olmayan siyasetçi ve bürokratlar yüksek faizci-neoliberal politikaları ideolojik saplantı katılığında savunabiliyor” dedi.
Cemil Ertem, ekonomi politikası olarak iki şıktan birini tercih etmemizi istiyor, yüksek faiz yerine, düşük değerli TL ile yola devam edilmesi gerektiğini söylüyor. Kırk katır mı, kırk satır mı ikilemine mecbur olduğumuzu düşünüyor.
Şimdi yüksek faizler nasıl enflasyon ve pahalılık olarak yoksulların sırtına binecekse, geçmişte izlenen düşük değerli TL politikası da aynı şekilde enflasyon ve pahalılık olarak yoksulların sırtına biniyordu.
Yüksek faiz politikası da, düşük değerli TL politikası da neoliberal ekonomik düzenin uygulamalarıdır. Yüksek faiz politikası ile parasal kaynağa ihtiyacı olan ülkeler, uluslararası finans kurumlarından daha kolay borç bulurlar, ama karşılığında yüksek faiz öderler. Tabi kapitalistler ve devlet bu faizlerin ve anaparaların ödenmesi için işçileri ve emekçileri daha fazla sömürürler. Yüksek faiz politikası, bir sömürü düzenidir.
Ama düşük değerli TL politikası da bir sömürü düzenidir. Bu politika ile hükümet yıllardır, Türkiye’nin işgücünü, kaynaklarını sudan ucuz bir şekilde -Çin’in yıllardır yaptığı gibi- dünyaya satıyordu. Bu iki seçenek de emekçilerin, işçilerin daha fazla sömürülmesi demektir, daha fazla açlık ve yoksulluk demektir.
Hâlbuki üçüncü bir seçenek de var: Demokratik, adil, eşitlikçi, şeffaf, toplumcu bir ekonomik düzen. Elbette kapitalistler için bu seçenek hiçbir zaman gündeme gelmez.
Yüksek faiz politikası da bu sistemi kurtaramaz
Düşük değerli TL ile yola devam etmenin maliyetini, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz 2018 Ağustos’undan beri yaşıyoruz. Gerçek ücretler düşüyor, kaynak bulunamadığı için yeni işyerleri açılamıyor, işsizlik çığ gibi artıyor.
Şimdi 3 sene önceki yüksek faiz politikalarına geri döndük gibi. Bunun da sonuçları kredi ve faiz borçları altında ezilen insanlar, yüksek faiz nedeniyle yapılamayan yatırımlar. Ve yine çığ gibi büyüyen işsizlik, açlık ve yoksulluk olacak. Yüksek faiz politikası da bu sistemi kurtaramayacak.
Faiz ve döviz kıskacına girmiş olan ekonomide fatura maalesef her zaman geniş halk kitlelerine, yani alım gücü düşük alt gelir gruplarına, işçilere, memurlara, yoksullara çıkıyor. Buna direnmeliyiz, işçilerin, memurların, emekçilerin, yoksulların çıkarına uygun bir ekonomik düzen kurulması için mücadele etmeliyiz.