Faşist partinin saldırgan çıkışları ve faşizme karşı mücadele üzerine.
Tarihi katliamlar ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırılardan ibaret olan faşist hareket, uzun zamandır siyasal açıdan meşru ve saygın bir parti olarak gösteriliyordu.
Devlet Bahçeli, “sağduyulu” bir siyasetçi olarak sunulmuş, AKP hükümetine karşı muhalefetteyken CHP ile seçim ittifakı bile kurmuştu. 2014 seçimlerinde bazı solcuların bas geç dediği cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu bir MHP’liydi ve Bahçeli tarafından seçilmişti.
Faşizmin meşrulaştırılması
2015 Haziran’ında yapılan seçimlerde AKP’nin meclis çoğunluğunu kaybetmesi ile işler değişti. Erdoğan ve partisini en ağır sözlerle eleştiren, kanlı bıçaklı denilebilecek türden bir ilişki içindeki Bahçeli, seçimlerin tekrarlanmasına zemin hazırlayarak 2015 Kasım’ında AKP’nin meclis çoğunluğunu sağlamasına yardım etti.
Ülkücü faşistler, 15 Temmuz 2016 darbesi sonrası bu kez AKP’nin ortağı olarak toplumun karşısına çıktı. Bahçeli, başkanlık rejiminin kurulmasını destek olurken Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı ilan etti. Erdoğan ve AKP’liler ise faşist parti ve liderini saygın bir siyasetçi olarak lanse etti.
AKP tüm manevralara rağmen güç kaybettikçe küçük ortağının gücü ve etkisi büyüdü. Cumhur İttifakı’nın “mezara kadar” süreceğini söyleyen Erdoğan, iktidarda kalmak için faşist partiye mecburken, tek başına seçim barajını geçemeyecek durumdaki MHP büyük ortağına sarıldıkça sarıldı. Bir ayağı iktidarda dururken, diğer ayağı ise sanki bu iktidarın bir ortağı değilmiş gibi dışarıdaydı. Bu taktiklerin sonucu AKP’den kopan oylar MHP’de toplanmaya başladı. Bahçeli sorumlusu olduğu siyasi kararların faturasını ödememek zorunda kalmadı. Ta ki 2019 yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın yenilgisine kadar.
Hava dönünce
Borç krizi ve ardından salgın krizinin baş göstermesiyle birlikte geçen zamanda hem AKP hem de MHP kaybetmeye başladı. İktidar blokundan kopan seçmenler, kararsızlar kümesinde ve AKP’den çıkan iki küçük partide toplanırken, MHP de AKP gibi kaybetmeye başladı. İlk seçimde kaybedeceklerini anladıkları andan itibaren AKP aşırı sağcı yüzünü, MHP’de gerçek faşist yüzünü gösterdi.
Dün muhalefet bugün iktidar tarafından baş tacı ilan edilen Devlet Bahçeli, bir salgının ortasında sağlık emekçilerinin örgütü TTB’yi hedef aldı ve kapatılmasını istedi. Şimdi ise HDP’nin kapatılmasını istiyor. Ana muhalefet partisinin liderinin dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen MHP, bir komisyon kurup dosya hazırlayarak CHP’yi de devlete ihbar etti.
Trump’ın gidişinin ardından oluşan uluslararası koşullarda, üzerine gelen fırtınadan kaçınmak isteyen Erdoğan yönetimi “reform” hazırlığı başlatırken küçük ortağı bu reformun sınırlarını çizdi: Kavala ve Demirtaş hakkında yargı derhal karar versin, HDP kapatılsın.
Faşist saldırganlığın hedefi
Ülkücü faşistlerin son çıkışları tüm demokratik muhalefeti hedef alırken, toplumsal tabanını hızla yitiren iktidarı ayakta tutmak için 70’li yıllardakine benzer bir saldırganlık içinde. Bu çıkışlar aynı zamanda Erdoğan yönetimine de karşı yapılmış hamleler. Avrasyacı MHP, Erdoğan yönetiminin kırıntı reformlarını dahi engelleyerek temsil ettiği devlet kesimlerinin çıkarlarını merkez koyuyor. ABD ve AB’ye bağlılık açıklamaları yapan Erdoğan yönetimi ise MHP (devlet) ile kurduğu ittifakı kaybederse koltuğu kaybedeceğini de biliyor.
Faşist partiler her yerde her zaman tek başına iktidara gelmek ister. 1970’lerde 12 Eylül darbesi ile sonuçlanacak faşist terör stratejisi, hiçbir zaman tek başına iktidara gelecek oyu kazanamayacak MHP için kaos ve darbeyle ile elde edilebilecek başa gelmenin stratejisiydi.
Bugün MHP’nin başkanlık rejiminin bekçisi olarak davranması, aşırı yetkilendirilmiş otoriter yönetimin tam da istedikleri, etki edebildikleri ve yarın bir karambolde elde edebilecekleri tek başına iktidar seçeneği. AKP ile kurdukları ittifak, devlet destekli olduğu kadar umutsuz kesimlerden oluşan bir toplumsal tabana sahip olan MHP için iktidar yolunda bir taktik.
Mecburlar ittifakını yenmek
Faşist hareketler, her zaman toplumun çoğunluğu için bir tehdittir. MHP’nin görmezden gelinen faşist karakteri bugün alenen ortaya çıkarken, baskıcı AKP iktidarı gibi faşizmi geriletmek ve yenmek her zamankinden önemli.
Aşırı sağcılarla faşistlerin ittifakının seçim gününde yenilmesini beklemek, tehlike sonuçlar yaratabilecek bir hayalciliktir. Faşist hareketler işçilerin kitlesel eylemleri ve toplumsal mücadelelerle geriletilebilir. 1999 seçimlerinde yüzde 17.9 oya ulaşıp 2. parti konumuna yükselen MHP’nin 2001 seçimlerinde barajın altında kalması, dönemin ekonomik krize karşı büyük işçi hareketlerine sahne oluşuyla gerçekleşti.
Mecburlar ittifakını yenecek, faşizmi geriletecek olan yegâne güç bugün işçilerde, işçilerin ve emekçilerin birleşik mücadelesinde. Son dönemde gelişen işçi mücadelelerinin büyümesi ve birleşmesi, başta kadın hareketi olmak üzere diğer sosyal hareketlerle ortaklık kurması hayati önemde. Devrimci sosyalistler, her alanda yürütülen mücadelelerin büyümesine, birleşmesine ve kazanmasına yardımcı olmalıdır.
(Sosyalist İşçi)