Seferihisar açıklarında 30 Ekim günü meydana gelen 6,9 şiddetindeki deprem sonrası başlatılan arama ve kurtarma çalışmaları sürüyor.
Depremde 17 bina yıkılırken 5 binada çalışmalar devam ediyor.
İzmir’de son 111 yılda 6’dan büyük 8 deprem yaşansa da uzmanlar 6,9 büyüklüğünde bir depremin en son 1688 yılında yaşandığı bilgisini veriyor.
Depreme ilk müdahale vatandaşlar tarafından yapıldı
Depreme ilk müdahale her zaman olduğu gibi vatandaşlar tarafından yapıldı. Sonrasında belediye ekipleri organize oldu, en sonunda da AFAD benzeri merkezi yönetim ekipleri geldi.
Bu İzmir’in en büyük depreminde; İzmir’in itfaiye ve afetle mücadele ekipleri yanı sıra İstanbul’dan Artvin’e uzak ve çevre illerden gelen kurtarma ekipleri ve Somalı madenciler, el birliği ile yıkılan binalardaki enkazın altındaki insanların kurtarılması için gece gündüz demeden çalışıyorlar.
Deprem yetkililer için “sürpriz” oldu
Bilim insanları aslında uzun bir süredir Ege’de, İzmir’de olası bir depremden söz ediyorlardı. Ama yetkililer için elbette her deprem gibi bu deprem de “sürpriz” oldu.
Ama depremden hemen sonra böyle her durumda yapıldığı gibi, bakanlar, milletvekilleri, depremle ilgili kimi yüksek bürokratlar, adeta İzmir’e hücum etti. Tarım Bakanı, Adalet Bakanı, Enerji Bakanı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı gibi bakanlar deprem bölgesindeydi. Elbette bu ziyaretler, arama kurtarma çalışması yapan ekiplerin dikkatini dağıtmaktan başka bir işe yaramadı.
Emekçilerin dayanışması İzmir depremine damgasını vurdu
Emekçilerin dayanışması, bir kez daha İzmir depreminde kendisini gösterdi. Somalı maden işçilerinin İzmir’de arama kurtarma çalışmalarına katılması takdirle karşılandı. Ama aynı işçilerin hak arama mücadelesinde hükümet tarafından önlerine yasaklar konulmaya devam ediliyor.
Deprem sınıfsaldır, her zaman emekçiler ölür
Bazı bilim insanları depremin herkese eşit mesafede olduğunu söylüyorlar, bu doğru değil. Depremler sınıfsaldır. Enkaz altında burjuvalar, zenginler kalmaz, hep yoksullar, emekçiler kalır. Depremde ölen de, enkaz altındakileri kurtarmaya çalışan da emekçilerdir, işçilerdir. Burjuvalar, zenginler kendilerine sağlam konutlar yaparlar, yoksullar için derme çatma konutlar inşa ederler. Türkiye’de bir sözcük vardır, “deprem konutları” diye. Bu konutlar her zaman bölgelerindeki en çürük konutlar olur, çünkü onlarda depremde evi yıkılmış olan yoksullar oturacaktır.
Deprem değil, rant, denetimsizlik, doğa talanı öldürüyor
Türkiye, dünyanın depremselliği en yüksek bölgelerinden birisinde bulunuyor. Bu yüzden de her yıl sayısız deprem yaşanıyor. Bilim insanları, deprem uzmanları, ilgili meslek kuruluşları depremin yıkıcılığını asgariye indirecek önlemler konusunda hükümeti, yerel yönetimleri uyarıyor, yapılması gerekenler hakkında önerilerde bulunuyorlar. Ancak bu önlemlerin yetkililer tarafından ne kadar ciddiye alındığı tartışılır.
Deprem doğal bir olay, artık herkes, “Deprem değil bina öldürür” gerçeğinin farkına varmış durumda. Bir slogana dönüşmüş olan bu tespit, “Depreme nasıl hazırlıklı olacağız” sorusunun yanıtını önemli ölçüde karşılamaktadır.
Bina üretimlerinden sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekli denetimleri yapmadığı için bütün bu faciaları yaşıyoruz. Bina üretimi sırasında denetim görevi yapan Yapı Denetim Kuruluşları, özel sektör mantığı ile çalışan, denetim yapmayı çoğunlukla “maliyet” olarak gören anlayışa sahip kurumlar. Yapı denetim sistemi yeniden ele alınmalı, denetimin kamu kurumları tarafından yapılması sağlanmalıdır.
21 yılda İstanbul depremine hazırlanamadık
Kuzey Marmara depreminin üstünden 21 yıl geçti, ama doğru dürüst bir hazırlık yapılmadı. Beklenen İstanbul depremi gerçekleştiğinde, uzmanlara göre 15 bin bina yıkılacak, 100 bin kişi ölecek. İzmir’de 17 bina yıkıldı, 102 kişi öldü. İstanbul için durumun vehameti ortada.
İstanbul’da belki yeni inşaatlar açısından düne göre daha hazırlıklı olunmaktadır ama ne bina stoku ne de bir deprem durumunda halka verilmesi gereken hizmetler konusunda 1999’dan daha ilerideyiz denilememektedir.
Depreme hazırlığın en önemli dayanağı olarak getirilen Kentsel dönüşüm programı, insanların can güvenliği önceliği için değil, rant önceliği olarak ele alınıyor.
Deprem vergileri TOKİ’ye gitti
17 Ağustos 1999 depremi sonrasında “deprem vergisi” olarak toplanan, bugünün parasıyla 144 milyon TL’nin TOKİ’ye devredildiği açıklandı. “Kentsel dönüşüm”ün “rantsal dönüşüm”e dönüştürülmesine karşı mücadele etmek bir kez daha önem kazandı.
Depremler, dünyanın fiziksel özelliklerinin bir parçasıdır. Deprem doğaldır, doğal olmayan depremin afete dönüşmesidir. Depremde öldüren tedbirsizliktir, denetimsizliktir, doğanın talanıdır, kentlerin rant alanı olarak çeşitli çevrelere peşkeş çekilmesidir, bütün bunlara izin veren kapitalist sistemdir, bu sistemi değiştirmeliyiz. Depremlerin afete dönüşmeyeceği bir düzen için mücadele etmeliyiz.