Avukat Ayşen Funda Ata, Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımayan yerel mahkeme etrafında gelişen durumu ve tartışmaları değerlendirdi.
Geçtiğimiz hafta İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği hak ihlali kararını tanımadı. AYM, 25’inci, 26’ncı ve 27’nci dönem CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının oy birliğiyle ihlal edildiğine karar vermişti. İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin yerindelik denetimine girdiğini ileri sürerek kendi kararında direnmişti.
Anayasa Mahkemesi 1961’de kuruldu, 12 Eylül 2010’da ise bireysel başvuru hakkı yasalara girdi.
Bireysel başvuru çerçevesinde Anayasa Mahkemesi her çeşit bilgi ve belgeyi isteyebilir, duruşma yapabilir. Telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkma ihtimaline karşı ihtiyati tedbir kararı alabilir. Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır. Anayasa’nın 153. Maddesi Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğunu, tüm kişi ve kurumları bağladığını söyler.
Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşundan bu yana ilk direnme kararını İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi vermiş oldu. Bu karara karşı itirazı ise 15. Ağır Ceza Mahkemesi değerlendirecek. 15. Ağır Ceza Mahkemesi de aynı yönde karar verirse, Ağır Ceza Mahkemeleri Anayasanın 153. Maddesi hükmünü tanımamış olacak.
2010 yılında getirilen bireysel başvuru mekanizması, AİHM öncesi zorunlu bir iç hukuk yolu olarak karşımıza çıkmıştı. AİHM başvurularını azaltmayı hedefleyen bu kanun yolu, bugüne kadar çok tartışılan ve kurumların değil vatandaşın başvuru yapabilmesini sağlayan, zaman zaman hak ihlalleri ile ilgili olumlu sonuçlar da alınabilen bir mekanizma idi. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin direnme kararı ile Bireysel Başvuru yolunun işlerliğini önümüzdeki dönemde yitireceği ve belki de Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin yeniden düzenleneceği ya da varlığına son verilebileceği düşünülebilir.
Son yıllarda bütün yönetim biçiminin yeniden şekillendiği Başkanlık sisteminde, Anayasa Mahkemesi işleri hızlıca yürütmenin önünde engel olarak görülmeye başlandı. Sıklıkla bu konuda düzenleme yapılacağı dile getirilir oldu.
Bir başka açıdan bakıldığında, AİHM kararlarının uygulanmadığı durumlarla da karşı karşıya kaldığımız düşünüldüğünde, zaten siyasi olan hukuk mekanizmalarının, artık çok açık bir şekilde siyasi eğilim ve olaylara göre şekillendiğini görüyoruz hep birlikte.
Esas sorun “Bağımsız yargı” kavramının bir ideal olarak bile artık var olmaması, tüm yargılamalarda siyasallaşmanın meşruiyet kazanmasıdır. Göreceli de olsa yargı mekanizmalarında “adalet” bulamayacağına inanan bir toplumsal yapıda “toplum sözleşmesi”nden dolayısıyla Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Herkesin kendi adaletini tesis etmeye başlayacağının işareti başka pek çok mecrada da vardır. Bir yandan tutuklamaların twitter oylamalarına göre şekillendiğini, başka bir yandan son derece popüler yargılamalarda rüşvet iddialarının daha sıklıkla gündeme geldiğini görüyoruz. Kriz zamanlarında en kolaylıkla şirazesi kaçan ve “taraf”ını belli eden mekanizma belki de hukuk mekanizması. Önümüzdeki dönem dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal krizlerin bu coğrafyaya yansımasını ve bu dengesiz ve güvensiz ortamın yarattığı hukuku yaşayıp göreceğiz gibi görünüyor.
(Sosyalist İşçi)