Türkiye'de ilk kez 2014 yılında hayvanlı sirklerin ve yunus parklarının yasaklanması, parlamento düzeyinde gündeme geldi. Hayvanları Koruma Kanunu'nun değişikliğini öngören yasa tasarısı, TBMM Çevre Komisyonu'na havale edildiğinde, hükümet "hayvan hakları devrimi" yapacağını vaat etmişti.
Fakat ne yazık ki o "devrim" bir türlü gelmedi. Hayvanlar hala bir gösteri aracıymış gibi sergileniyor, alınıyor, satılıyor. Bu noktada geçtiğimiz hafta ufak fakat yine de önemli bir adım atıldı: Beşiktaş Belediyesi ilçe sınırları içerisinde evcil hayvan satışını yasakladı.
Fakat elbette hayvan hakları savunucularının talepleri ne evcil hayvanlarla ne de Beşiktaş Belediyesi’yle sınırlı. Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu hazırladığı tavsiye niteliğinde raporu Ekim ayında Meclis Başkanlığı’na sundu. Hayvan Hakları Yasama ve İzleme Delegasyonu’nu temsilen bir heyet Ocak ayında Ankara’da milletvekilleriyle görüştü. Fakat beklenen o Hayvan Yasası bir türlü çıkmadı.
Hayvan haklarının kime ne zararı var?
Yürütülen bunca mücadeleye rağmen taleplerin dikkate alınmamasının altında, ilk bakışta sadece sorumsuzluk, kayıtsızlık olduğu düşünülebilir. “Hayvanların sömürülmesini kim niye istesin?” gibi bir düşünce geliyor ilk safhada akla. Fakat hayvan endüstrisinin hem hak savunucuları üstündeki hem de meclisteki baskıları görüldüğünde bu soru anlamsızlaşıyor. Bir yandan hayvan hakları savunucuları mecliste seslerini duyurmaya çalışırken diğer yanda yunus parkı sahiplerinin ve hayvanlardan kâr elde eden diğer endüstrilerin baskısıyla karşılaşıyorlar.
Buradan da anlaşıldığı üzere hem siyasi otoritelerin hem de büyük şirketlerin sık sık destekliyor göründüğü hayvan haklarının kapitalistlere kâr zararı var. Çünkü kapitalistler için hayvan sergilenerek, satılarak, sütü çalınarak, pişirilerek gelir elde edilen hakları olmayan bir kâr aracından ibaret.
Hayvan hakları için antikapitalist talepler:
Hayvan hakları savunucularının çağrılarına kulak verilsin, Hayvan Yasası bir an önce çıksın.
Öldürme, cinsel şiddet, işkence, dövüştürme gibi fiiller suç kapsamına hapis cezası yaptırımıyla karşılık bulsun.
Hayvana karşı suçlarda şikâyet zorunluluğu ortadan kalksın. Sahipsiz hayvanlara karşı işlenen suçlar da aynı şekilde cezalandırılsın. Hayvanlar sahiplerinin malı olarak değil, hakları olan duyarlı canlılar olarak tanınsın.
Yunus parkları, sirkler, hayvanat bahçeleri yasaklansın.
Hayvan deneyleri yasaklansın.
İnekler, tavuklar ve diğer çiftlik hayvanları duyarlı canlılar olarak tanınsın, bu hayvanlara dayatılan mal statüsü ortadan kalksın.
Avcılık yasaklansın. Cinayetin turizmi olmaz.
Kürk, deri ve ipek üretimi ve ithalatı tamamen yasaklansın, hayvan canlıyken tüyleri yolma işlemi son bulsun.
Hayvan satışı yasaklansın. Hayvanlar mal ya da eşya değildir. Hakları olan hissedebilir canlılardır.
Yaban alanlarının tahribatına son verilsin. Bu tahribat hayvanlar için olduğu kadar Covid-19 vakasında görüldüğü üzere insanlar için de çok büyük bir tehlike. Gelecekte meydana gelebilecek başka salgınlara karşı tedbirler, bu tahribatı sonlandırmakla başlamalı.
Kâr değil; insanların ve hayvanların sağlığı gözetilsin. Hem insanlara hem de hayvanlara ücretsiz ve erişilebilir sağlık hizmeti sağlansın. Yine kâr gözetilerek tedavi ve kısırlaştırma adı altında hayvanların canına mal olan özensiz uygulamalar son bulsun.
Tüm canlıların geleceğini tehlikeye atan iklim krizi için bilim insanlarının, iklim aktivistlerinin sesine kulak verilsin. Kapitalistlerin çıkarları, diğer insanların ve hayvanların geleceğinden daha önemli değildir.
Melike Işık