Salgın günlerinde İzmir’in Torbalı ilçesindeki göçmenlerle dayanışan, onlara gıda ve hijyen malzemeleri konusunda yardımda bulunan İmece İnisiyatifi’inden Ali Güray Yalvaçlı'ya sorduk.
Hepimiz Göçmeniz platformunun yaptığı röportaj:
H.G: Merhaba, öncelikle yaptığınız bu çalışmalardan dolayı elinize sağlık. Biraz İmece’den bahseder misiniz?
A.G.Y: İmece altı buçuk yıldan beri aktif bir organizasyon, bölgemizdeki ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmek için yola çıktık. İmeceleşmek biliyorsunuz bizim kültürümüz, ne yazık ki bu değerleri unuttuk, kapitalist yaşamın bize dayattıklarından dolayı insanlar bireyselleşti, bu tabii hoş bir şey değil. İnisiyatif, gördüğünüz bir eksiklik, yanlışlık karşısında, kimseden bir direktif ya da bir emir beklemeden o problemin çözümü ile ilgili aksiyona geçmek demektir.
H.G: Torbalıdaki göçmenlere yönelik yardım faaliyetleri yürütüyorsunuz. Burası resmi bir göçmen kampı mı, yoksa diğer illerden çalışmak için buraya gelenlerin yaşadıkları bir yer mi?
A.G.Y: Beş yıldır bu bölgede faaliyet yürütüyoruz. Bu durum İzmir’in Torbalı ilçesinde değil, bütün ilçelerinde söz konusu, ancak bizim şu anda Torbalıda kalanlara yardıma yetecek gücümüz var.
Burası bildiğimiz manada resmi bir göçmen kampı değil. Zaten bölgede herhangi bir göçmen kampı yok. Buradaki insanlar, mevsimlik işçi olarak bölgedeler, yani çalışmak için buralara geliyorlar.
H.G: Nerelerde kalıyor, kaç kişilik gruplar halindeler?
A.G.Y: Her hangi sabit bir insan sayısı yok, 20 aile veya 50 aile olabiliyor. Mesela, yeniden gittiğinizde, son bulundukları noktada hiç kimse olmayabiliyor zira sabit bir yerleşim yerleri yok, neticede iş kovalıyorlar. Dolayısıyla bulundukları yerlerde herhangi bir altyapı hizmetine (elektrik, su, çöp toplanması vs.) erişimleri, iş buldukları arazi sahibinin insafına kalmış. Bazı bölgelerde, elektrik ve su var, bazı yerlerde yok, olmayan yerlerde kendi imkânlarıyla yani taşıma su ile ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Ayrıca bizim, İmece inisiyatifi olarak onlara destek olduğumuz bir konu da, elektrik ihtiyacının giderilmesi ile ilgili. İhtiyacı olan yerlere imkanlarımız dahilinde güneş panelleri vermeye çalışıyoruz.
H.G: Göçmenler hangi ülke ya da ülkelerden gelmişler, kayıtları hangi illerde?
A.G.Y: Genellikle Suriyeliler. Problemin özünde esasen bu sorun var. Yani bu insanların destek, yardım alamamasının asıl nedeni kayıtlı oldukları il ile bulundukları ilin farklı olması. Resmi olarak kayıtları, Urfa, Antep vb illerde. Kâğıt üzerinde bu insanlar burada değil. Bundan dolayı da devlet ya da başka resmi kurumdan yardım alamıyorlar. Geçici koruma statüsüne sahip insanların sahip oldukları haklardan yararlanamıyorlar.
H.G: Salgın döneminde, hayati öneme sahip sağlık hizmetinden yeterince yararlanabiliyorlar mı?
A.G.Y: Sadece acil durumla ilgili hastaneye gidebiliyorlar. Onun haricinde hastane hizmetlerinden faydalanmaları çok zor oluyor. Yani başvurdukları doktorun inisiyatifine kalmış durumda. Çünkü kimlikleri bu şehirden değil, yol izinleri yok, resmi olarak burada değiller. Normalde bu işin prosedüründe hangi ilde kayıtlı isen orada kalman gerekir. Zira devlet ve diğer organizasyonlar, o ilde olan mülteci sayısına göre yardım planlaması yapıyorlar. Ancak bu insanlar, olmaları gereken ilde değil de başka bir ilde olduğunda, bu bir karmaşaya sebep oluyor. Devletin, kayıtlı olduğu ilde olmayan bir insana yardım etmesi çok zor bir iş. Bu iş Avrupa’da böyle yürüyor. Mesela Almanya’ya mülteci olarak gittiğinizde ve kaydınızı Berlin’de yaptırdığınızda, Berlin dışında bir şehre gitmeniz yasak ya da izne tabi.
H.G: Evet, sözleşmede, uygulamada böyle, bu kural devletlerin statüsüne uysa da mültecilerin yaşamına uymayabiliyor.
A.G.Y: Şehir şehir planlamalar yapılıyor, diyelim Antep’e bir milyon dolar gönderilecek, bu para orada kayıtlı mültecilerin sayısına göre belirleniyor. Ayrıca illerin mülteci kabul kapasiteleri; hastane, okul, iş olanağı, oradaki il göç idaresinde çalışan memur sayısına varıncaya kadar belli parametrelere göre hesaplanıyor. Durum böyleyken her canı isteyen, istediği yere giderse bu iş yönetilemez hale gelir.
Özgürlükler noktasından baktığımda tamamen sizinle aynı fikirdeyim, ama işin organizasyonu noktasında herkesin kayıtlı olduğu ilde kalması gerekiyor. Ben beş yıldır bu organizasyonun içindeyim ve işlerin ne kadar zor olduğunu tecrübe ederek görüyorum.
H.G: Salgın başlamadan önce zaten memlekette mevcut bir mülteci karşıtlığı vardı, salgının ilk günlerinde basına, Konya’da bir şahsın “bize virüsü siz getiriyorsunuz” diyerek bir mülteciye bıçakla saldırdığı basına yansımıştı. Salgın sonrasında ilişkide bulunduğunuz mültecilere bu tarz ekstra bir yaklaşım olmuş mu, bu konuda sizin tanıklığınız ya da duyumunuz oldu mu?
A.G.Y: Benim bir tanıklığım ya da duyumum yok. Zaten Türkiye’de genel durumu biliyorsunuz, mültecilere karşıtlığı biraz yaygın. Son zamanlarda medyada ve sosyal medyada pompalanan bir mülteci karşıtlığı ya da düşmanlığı mevcut. Bunun haricinde salgın sonrası gelişen ekstra bir durum yok, en azında benim gözlemlediğim yok. Bizim iletişimde olduğumuz insanlardan da böyle bir bilgi ya da şikâyet yok. Daha dün sahadaydık yaklaşık üç yüz aileye yardım faaliyetinde bulunduk, böyle bir şey duymadık.
H.G: Ailelerin şu anda en çok nelere gereksinimleri var?
A.G.Y: Salgınla birlikte, biliyorsunuz ekonomi daha da büyük darbe aldı, iş yerleri kapanıyor, inşaatlar duruyor, bu insanların önemli bir kısmı yevmiyeci olarak çalışıyor. Yani karınlarını günlük olarak doyurabilen insanlar. Hal böyle olunca durumları daha da zor.
Salgından önce, daha çok gıda dağıtımı yapıyorduk ama salgınla birlikte hijyen malzemeleri de dağıtıyoruz. Aileler için şu an hijyen ve gıda öncelikli. Özellikle çadırlarda yaşayan aileler için hijyen çok büyük problem, çünkü halihazırda zaten şartlar çok kötü.
Barındıkları yerlerde banyo ya da tuvalet yok. Tuvaleti kendileri yapıyorlar, bir çukur kazılıyor, etrafına branda geçiriliyor ve bu yapı tuvalet olarak kullanıyor. Yani hijyen koşullarının hiç olmadığı yerler. Şimdi bir de virüs tehlikesi var, bu ailelerin olduğu yerlere eğer virüs bulaşırsa, özellikle kayıtlı oldukları illerde olmayanlar için çok büyük problem olacak. Çünkü böyle bir durumda hastaneler de kabul etmek istemeyecekler. Öylesi bir durumda, bu insanlar, hastane kapılarında ölüme terk edilebilir.
İzmir’de “Yeryüzü Doktorları” örgütüne bağlı doktorlar söz konusu ailelere düzenli olarak sağlık kontrolleri gerçekleştiriyorlar. Ama bir semptom ya da hastalık tespit edildiği zaman, ne yapılıyor, onu bilmiyorum. İki yıldan beri doktor arkadaşlar düzenli olarak bu çalışmaları yürütüyorlar.
H.G: Vakit ayırdığınız için teşekkürler.
(gocmeniz.org)