Eğitim-öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve okullarda teknoloji kullanımının artırılması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2010 yılında imzalanan protokolle hayata geçirilen FATİH projesi kapsamında yer alan EBA, öğrencilerin bilgiye aktif bir şekilde kendi başlarına ulaşabilmesi için oluşturulan “Eğitim Bilişim Ağı” anlamına geliyor.
İlan edildiği yıl Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak adlandırılan FATİH PROJESİNDE; derslerin etkin işlenmesi için okullara tablet, dizüstü bilgisayar, etkileşimli tahta ve internet ağ yapısının sağlanması hedeflenmişti. Ayrıca bu uygulamanın etkin ilerleyebilmesi için öğretmenlere hizmet içi eğitim kapsamında uzaktan ve yüz yüze eğitimler de verilecekti. Dağıtılacak akıllı tahta ve tabletlerin etkileşim hâlinde olacağı planlanmıştı. Böylece öğrenci tahtadakini tabletinde de görebilecekti. Tabletinden müdahale edebilecekti. Oturduğu yerden derse katılacaktı. Bu etkileşim öğretmenlere de kolaylık sağlayacaktı. Yoklamalar da tabletten olacaktı. Sınıf istatistiklerinin raporlanması, öğretmenler arası kaynak paylaşımı gerçekleştirilebilecekti.
2015 yılına kadar proje tamamlanacak, 5 yıl içinde, Türkiye’deki okullar teknolojik açıdan yüksek donanıma kavuşturulacak; böylelikle eğitimde fırsat eşitliğinde önemli bir adım atılmış olacaktı.
Gerçekte Fatih Projesi
Gelinen aşamada bu proje tamamlanmış olmakla beraber, kâğıt üzerindeki bu durum ne yazık ki pratiğe yansımadı. Yüzde 20’lik bir dilimde olan pilot okullarda bile yapılan uygulamalarda birçok aksaklık ve sorunla karşılaşıldı. Bunlar:
-Çoğu okulda tablet ile akıllı tahta arasında bağlantı kurulamadı.
-Dağıtılan tabletlerin kalitesinin düşüklüğü, eski model olması ve sık sık arızalanması nedeniyle derslerde motivasyon düştü.
-İnternetin kısıtlı olması, teknik desteğin sunulamaması ders programının aksamasıyla sonuçlandı.
-Ders içeriklerinin yetersiz, eksik ve güncel olmaması motivasyonu düşürdü.
- Proje ile ilgili öğretmenlere verilen hizmet içi eğitimin yetersiz olması, hatta verilmemesi projenin eş zamanlı yürütülememesine neden oldu.
Okullarda durum böyle sonuçlara yol açmaya başladığında, konu meclis görüşmelerinde de önergelerle gündem olmaya başlamıştı. Kaç sınıfa akıllı tahta kurulumu sağlanmış, kaç tablet, bilgisayar dağıtılmış, bunların ne kadarının aktif ve verimli olarak kullanıldığına yönelik sorular Milli Eğitim Bakanı’na defalarca sorulmuş, ancak kayda değer yanıt alınamamıştı.
450 bine yakın akıllı tahtanın okullardaki teknik sorunlar ve internet alt yapısının olmaması nedeniyle kullanılamaması iddiasına halen cevap verilmiş değil. Bir buçuk milyona yakın tabletin depolarda çürüdüğü söylenmekte. Pilot okullarda, internet faturasını ödeyemeyen okullara icra gelmiş, bakanlık bu kullanılmayan internet faturalarını ödemek durumunda kalmış ve son olarak FATİH projesinin sonuna gelindiğini artık kendileri de kabul etmişti. Projenin maliyeti ile ilgili büyük rakamlarda zarardan bahsediliyor. Tabletlerin ihaleleri ile ilgili de Microsoft ve Google firmalarının bile ihaleler için Türkiye’ye görüşmeye geldiklerine göre kârlı bir ihalenin olduğu söyleniyor.
Dolayısıyla fırsat eşitliğini sağlamak için çıkılan yolda, ne yazık ki milyarlarca lira harcandı ve gelinen noktada hedeflenenin çok uzağında kalındı. En başta yapılan hata zaten varolan bir eşitsizliğin üzerine bu projenin oturtulmaya çalışılmasıydı.
Kaynak yoksa eğitim nasıl olacak?
Aslında yıllardır eğitim emekçilerinin eğitime kaynak ayrılması, ücretli-sözleşmeli değil, kadrolu öğretmen atanması, eğitim emekçilerinin çalışma koşulları ve ücretlerinin düzeltilmesi, okul giderlerinin ödenmesi için velilerden para toplama uygulamasına son verilmesi, daha çok okul yapılması, okul yapmak yetmez, donanımlı ve alt yapısı sağlam (spor, sanat, kütüphane, bilim, teknoloji, internet, sağlık, güvenlik vs) okul yapılması, ilkokul öğrencilerinin sanat, spor, tasarım derslerine branş öğretmeninin atanması, uygulamada eşitliğin sağlanması (bazı yerlerde ikili bazı yerlerde tam gün eğitim yapılıyor) gibi bir çok talebi yıllarca görmezden gelindi. Bu olumsuzlukların üzerine iddialı bir projeyi oturtmak tabii ki temeli sağlam olmayan zemine ev yapmaya benziyor.
EBA devlette okuyan öğrenciler için tabii ki önemli bir fırsat olabilirdi. Ancak eğitim sistemi böyle bir alt yapıya sahip değil. Okulların internete erişim sıralamasında bile Türkiye 132 ülke arasında 72. sırada. Covid-19 salgınına karşı alınan önlemler kapsamında “Uzaktan Eğitim” döneminde dayatılan EBA bu haliyle öğrencinin, velinin ve öğretmeninin ihtiyacını karşılamaktan çok uzak.
Tableti olmayan çocuğun akşam annesi, babası işten dönünce onların akıllı telefonuyla ödevini yapmaya çalışmasından tutun da müdürler ve ilçe milli eğitimler aracılığıyla öğretmenlere dönük baskı, zorlama veya kontrol içeren yaklaşıma dönüşmesine kadar kısır bir döngü yarattı ne yazık ki! EBA’ya giremeyip puan kazanamadığı için ağlayan öğrencilerden tutun da okul müdürleri EBA’ya girdiğini görsün diye dünya kadar ödev verip puanını yükseltmeye çalışan çaresiz öğretmene kadar tuhaf bir hezeyana dönüştü. Bunu yazdığım saatlerde yoğunluktan dolayı EBA’ya giremeyen velilerim de bana mesaj atıyorlardı.
BT