İktidar ilk defa adını koydu: İdlib'de yaşanan bir savaş.
Esad rejimi ve Rusya savaş uçaklarının, Türkiye askerlerine yönelik üç saldırısı ve çok sayıda kaybın ardından Ankara ile Şam topyekun bir savaşın eşiğinde.
Çok sayıda tank, zırhlı araç ve komando, İdlib'e sevk edildi. TSK’nın 12 askeri gözlem noktasının bulunduğu İdlib'de yaşanan çatışmaların ardından Ankara'nın Suriye topraklarına gönderdiği asker sayısının 100 bine yaklaştığı tahmin ediliyor.
İktidar Esad rejimine mühlet verip, asıl muhatabı Rusya ile pazarlıkları sürdürürken, Libya'dan 2 askerin ölüm haberi geldi. "Şehitler tepesi boş kalmayacak" diye duyurulan habere göre Ankara, kendi sınırlarından 2.186 kilometre uzaklıktaki Libya'da da savaşta.
Öte yandan Türkiye'nin Libya'ya asker ve kendisine bağlı Suriye Milli Ordusu denilen silahlı güçleri göndermesine yol açan Doğu Akdeniz'deki sondaj krizi, savaş gemilerinin eşliğinde sürüyor.
Kayıplar, daha çok silah ve asker, elbette daha fazla para, çoğalan ve derinleşen uluslarası krizler, çatışmalar... Yerli-milli denilen ve sınırları ötesinde sert güç kullanmayı esas alan "şahin" dış politikaların iktidar açısından hem siyasi hem de ekonomik maliyeti artıyor.
"Dengeleme" politikasının taşıdığı risk
Türkiye askerleri, İdlib'e Esad rejimin hamisi ve İran'ın ortağı Rusya'nın onayı ile girmişti. Herkes biliyor ki Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığı, ülkeyi havadan ve karadan kontrol eden Putin'le yapılan anlaşmalara bağlı.
Akkuyu'da nükleer santral, S-400 füze savunma sistemleri gibi milyarca dolarlık anlaşmalarla Moskova'nın karlı çıktığı bu ilişki, şimdi kopmak üzere. Askerleri ve özel militer güçleri, İdlib'de ve Libya'da karşı karşıya gelen Erdoğan ve Putin arasındaki "dostluk" bazılarının parlattığı gibi "yeni bir vizyon" değil, tamamen çıkarlara dayalı. Şimdi bu çıkarlar çatışıyor.
Ankara'nın "şahin" dış politikasının yarattığı krizlerde kimi zaman ABD emperyalizmi ve Batılı müttefiklerine kimi zamansa emperyalist Rusya ve Çin'e doğru yönelmesine "dengeleme" deniliyor.
Emperyalist devletler arasındaki rekabet ve anlaşmazlıklardan yaralanarak alt-emperyalist Türkiye'nin bölgesel etkinliğini artırmayı hedefleyen, askeri güç kullanımına dayalı bu "strateji" Türkiye'yi çok daha büyük savaşların içine çekme riskini taşıyor.
Görüldü ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dostları Trump ve Putin ile yaptığı anlaşmalar hep geçici, her seferinde yeni anlaşmalar gerekiyor. Nitekim son krizle birlikte Ankara ABD'nin füze savunma sistemi Patriot'u da almak için başvurdu.
İçerideki siyasi maliyet
Suriye'ye yapılan üç sınır ötesi harekat, HDP dışındaki meclis muhalefetinin de aktif desteğini kazanmış ve oluşan koyu milliyetçi havayla birlikte Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na verilen destek yüzde 50'nin biraz üzerinde korunmuştu.
"Devletin bekası" ve "sınır güvenliği" gerekçeleriyle destek toplayan Suriye politikası, bugün Esad rejimiyle savaşan ve "demokratik bir hükümet kurulana dek buradayız" diyerek kalıcılık belirten bir duruma dönüştü. Suriye'de rejim değişikliğini hedefleyen ve kurulacak yeni Suriye'de nüfuz sahibi olmak isteyen Ankara'nın (herkesin bir felaket olacağı konusunda anlaştığı) "şahin" politikası şimdi sorgulanıyor.
Libya tezkeresi ve İdlib savaşının başlangıcından bu yana yapılan kamuoyu araştırmaları, Erdoğan'ın başkanlığına verilen desteğin yüzde 50'nin altına düştüğünü, bugün seçim yapıldığı takdirde AKP-MHP ittifakının yüzde 50'nin altında kalacağı sonuçlarını veriyor. Bunca savaş, çatışma, gerilim olurken milliyetçi bir dalganın varolmaması, "şahin" dış politikanın içeride artık kazandırmadığını, aksine tepkiyle karşılandığını gösteriyor.
Dört yıldır uygulanan, iç siyaseti de belirleyen "şahin" dış politika, büyük siyasi krizler yaratırken artık iktidarı gerileten bir faktör.
**
Savaşın kaybedeni: İdlibli siviller
Rusya destekli Suriye ordusunun taaruzu öncesi İdlib vilayetinde 3 milyon kişi yaşıyordu. Suriye’de cihatçı ve silahlı muhaliflerle, siyasi muhalif halkın bulunduğu son vilayet, 1,5 yıldır savaş uçaklarıyla yerle bir edildi.
Türkiye'nin askeri gözlem noktalarıyla çevrili "şiddetten arındırılmış bölge" defalarca vuruldu ve giderek daha sıkıştırılan rejimin ablukası altına girdi.
Astana'da Esad rejiminin hamileri Rusya ve İran'ın ortağı olan Ankara, İdlib'e sivil halkı korumak gerekçesiyle yerleşmişti.
Bugünse yaklaşık 1 milyon sivil Türkiye sınırına sığınmış durumda ve ağır koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.
Sosyalist İşçi, Suriye'de iç savaşın başladığı andan itibaren oraya yapılacak tek doğru müdahalenin insani yardım olduğunu savundu ve savaştan kaçan insanlara kapıların açılmasını destekledi. Bugün de yapılması gereken büyük bir savaşın mağduru olan İdlibli sivillerle dayanışmaktır.
- İdlibli siviller, sınırdan içeriye alınsın. Güvenli ve sağlıklı barınmaları sağlansın.
- Savaş, zorunlu göç demektir. Suriye’deki yıkıcı savaş artık son bulsun.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)